"Siz ikinizin bilip de, bizim bilmediğimiz daha ne kadar şey var?" Sehun bıkkınlıkla söylediğinde Kyungsoo yanına yürüyüp koluna tutundu sarışının.
"Pek fazla birşey kalmadı zaten. Korktuğumuz başımıza geldiyse..birazdan her şeyi öğreneceksiniz." Kyungsoo'nun konuşması yüzünden Luhan'ın kalbi esiyordu.
Sorular hiç bitmeyecek mi?
Merak ediyordu.
Kapının sertçe açılıp duvarlara çarpılışıyla hepsi korkudan yerinde sıçramıştı. Kyungsoo ve Luhan Sehun'a daha sıkı tutundular. Jongin ise yüzündeki sırıtmayla içeri giren adamın yanına yürüdü. Kollarını açıp, kısa boylu olana doladı.
"Seni özledim Joon-ah. Neden bu kadar geciktin ki?" Jongin mutluluğunu sesinde belli ederce konuşuyor ve diğer üçlüyü daha fazla şaşırtıyordu.
"Ahh..insanlarla yaşamak hiç de eğlenceli bir iş değil Jongin-ah. Beni çok yoruyorlar..aishh..bazen yeniden gökyüzüne çıkmak istiyorum. İhtiyarları özledim. Biri bile aramıyor baksana. Yalnız başıma kaldım burada." Suho yumruk yaptığı eliyle göğsüne vurarak yakınıyordu. Jongin onun bu haline gülerek devam etti.
"Ama diğerlerinin arada sana uğradıklarını biliyorum."
"Oh..evet. Bazen. AMA SADECE ŞU SALAKLAR YÜZÜNDEN BENİ GÖRMEĞE GELİYORLAR! UNUTTULAR BENİ YAH!" İşaret parmağıyla bizim üçlüyü gösterdikten sonra kollarını göğsünde birleştirdi.
"Jo-Jongin-ah..onun ne işi var burada?" Kyungsoo dudaklarını öne uzatarak sorup başını aşağı eğdiğinde bu sefer şaşırma sırası HunHan'daydı.
"Sen..onu tanıyor musun Soo?" Sehun Kyungsoo'dan cevap beklerken konuşmaya Luhan dahil oldu.
"Suho. Bana olanları açıklaman için sadece bir dadikan var. Bekliyorum." Ayağının ucunu hafifçe yere vurmaya başlamış ve kollarını aynen Suho gibi göğsünde düğümlemişti.
"Luhan-ah..ıhmm..şey ben aslında Jongin gibi Ölüm Meleğiyim."
"Ben artık Ölüm Meleği falan değilim. Güçlerimin neredeyse hepsinden vazgeçtim. Ve evet. Ölüm Meleğisin. Ama Baş Ölüm Meleği." Jongin söylediklerini onaylamak isterce kafasını da salladığında Luhan şaşkınlıkla açılan ağzını toparlamaya çalıştıysa da başaramamıştı. Sonunda toparlanıp birkaç şey söyleyebilmişti. Tabii ki her zamanki soru sorma şovu başlıyordu.
"Ne dedin sen? Ölüm Meleği mi? Sen Ölüm Meleği misin yani şimdi? Hem de Baş Ölüm Meleği? Böyle bir konum var da benim mi haberim yok? O nasıl oluyor öyle yah? Hem sen insan değil misin? Senin kardeşin falan da yok mu? Bir şirketin var ve benim salak kardeşimle ortak değil misin? Öyleyse nasıl Ölüm Meleği olabilirsin? Ölüm Melekleri dünyada nasıl yaşar ki? Jongin bile burada yaşayamamıştı. Ölüm Melekleri hep emirlere uymaz mı? Yukarıda kalmaz mı? Sadece sahipsiz bir ruh ortalıkta dolaşmaya başlayınca yer yüzüne gelmezler mi? Sen nasıl Ölüm Meleği olabilirsin ve ben bunu şimdiye kadar anlayamam? Ve neden bu konuşmada en çok 'Ölüm Meleği' kelimesi geçiyor? BİRİ BANA AÇIKLASIN!!" Luhan sesi kız sesine bürününceye kadar bağırmaya devam etti ve sonunda nefessiz kalıp geri çekilmek zorunda kaldı. Elini kalbinin üzerine koyup derin nefesler almaya devam ederken diğerleri rahatlamayla iç çektilar.
"Hiç bitmeyecek sandım." Suho Sehun'un yanına geldiğinde kolundan tutarak sarışını yukarı sürüklemeye başladı. Kyungsoo arkalarından gitmeye kalktığında Suho onu durdurmuştu.
"Seninle işimiz sonraya kalıyor kedicik. Bizi rahatsız etme." Göz kırptıktan sonra yoluna devam etti. Sehun ise ne tür bir tepki vereceğini şaşırmıştı. Sadece ses çıkarmamaya ve olanları öğrenmeye çalışacaktı.
"Korkma sevgilim. Sana birşey yapamaz. Ben yanındayım." Jongin ileri yürüyerek yerinde donup kalmış çocuğun beline sardı kollarını.
"Bu adam ne diye geldi ki şimdi? Kendimiz de halledebilirdik."
"Olmaz bebeğim. En başından beri o yardım etti hepimize."
"Hepimize?" Kyungsoo şaşkınlıkla sorduğunda Jongin yüzünü onun boynuna gömerek kıkırdamaya başladı.
"Birazdan herşeyi açıklayacak. Merak etme."
"Pardon ben de yaşıyorum. Dünyadayım yani. Beni de görseniz? Yah neden terkedilmiş köpek yavrusu gibi hissediyorum?" Luhan sızlanmayan başladığında Kyungsoo ağzından istemsizce bir mırıldanma kaçırdı.
"Oh..pardon. O hayvanın adını anma lütfen. Ben yarı kediyim. Alerjik reaksiyon yani..bilirsin." Jongin kahkaha atarken Luhan kediciğin bu cevaplamasına gözlerini devirdi.
"Burasına verilebilecek bir isim yok. Tanrım. Kısa sürsün lütfen. Kitabımı bitirir bitirmez ölmek istiyorum. Lütfen işini çabuk hallet. Ve şu manyak soruların cevaplarını da göster artık. Teşekkürler." Luhan tavana doğru olan konuşmasından sonra yeniden ikiliye döndü.
"Pislikler. Bir yiyişmediğiniz kaldı gözümün önünde."
"Neden söylenene uymuyorsun ufaklık? Luhan'dan uzak durman için haber yollamıştım. Sebebini de belirtmiştim galiba. Öyleyse neden-"
"Çünkü istemiyorum. Ondan uzaklaşmak istemiyorum. Ona bağlandım. Luhan'ı seviyorum."
"Bak dostum, eğer o da sana aynı hissleri besleyecek olursa tekrar öleceksin. Ruhun yok olacak. Neden bu dünyada yaşamana izin verildiğini hatırla. Ailene olanları öğrenmek istediğin için geri döndün. Ama şimdi amacını unutmuş, ve aşk meseleleriyle kafanı yoruyorsun. O..seni kurtarmak için seçilen kişi. Lanetini yok etmek ve senin yerine ölmek için doğup yaşamış biri. Ama sen göklerin sana olan bağışını reddediyorsun. Kendi isteklerin için kullanıyorsun."
"Ona aşığım ve başka hiçbir şey umurumda değil."
"Yok olmaya razı olacağın kadar büyük mü aşkın?"
"Evet, hatta daha fazlası."
"...Size yardım edeceğim. Eğer onu bu kadar çok seviyorsan..kaderinizi değiştirebiliriz Sehun-ah."
"Ahh..ne yapıyorlar bunlar yukarıda? Ya..ya ona birşey yaparsa? Ya Sehun'a zarar verirse? Ben yukarı çıkıyorum." Luhan merdivenlere yöneldiğinde KaiSoo çifti kızıl kafalıyı tutup yakalamayı başardılar. Zorla da olsa koltuğa oturtabilmişlerdi. Bu hareketleri onun biraz daha korkmasına, endişelenmesine sebep oluyordu.
"Luhan kendine gel! Joonmyeon ona zarar vermez. Buraya bize yardım etmek için geldi. Ve sen de, Sehun da onun sayesinde hala hayattasınız. Artık gerçekleri biliyorsun. Sonunuzun ne olacağını biliyorsun. O, bu sonu değiştirmek için geldi. Lütfen, endişelenme." Jongin'in rahatlatıcı konuşması yaralarını yeniden kanatmıştı Luhan'ın. Öleceği gerçeğini zor da olsa kabul etmişti. Her zaman korkusuz biri olmuştu. Ve şu an ölümden bile korkmuyordu. Ama bir şey..tek bir şey ona eziyet ediyordu. Kabullenemediği hissleri...
Akmaya başlayan gözyaşlarını sildi. Kafasındaki düşüncelerin yanlış olduğuna inandırmaya çalışıyordu kendisini.
"Jongin, buraya gel! O iyi değil!" Suho'nun yukarıdan gelen bağırışıyla üçlü ayağa fırladı. Jongin'in peşinden Luhan ve Kyungsoo da yukarı çıktılar. Yanına vardıklarında, Suho sadece Jongin'i içeri alacağını söyledi. Diğer ikisinin yalvarışlarını kulakardı edip odaya girdiler.
"Sehun-ah?! Sehun-ah iyi misin? Cevap ver, orada mısın?" Kyungsoo kapı kolunu kavramış, açmaya çalışıyordu.
Luhan ise eski tahta kapıyı tekmeliyor ve Sehun'a ne olduğunu sorup duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CHATEAU ✔
FantasyBir yazar bir hayalete ne demiş? ©All Rights Reserved Wattpad.2013.regal