Uzun Bir Gün

690 33 0
                                    

Merhabalar, gecikme için çok üzgünüm son iki gündür işlerim vardı. Ama telafi olarak uzun bir bölüm yazdım ve yazana kadar canım çıktı. Multimedia Ateş, keyifli okumalar :** 

Parayı taksiye uzattıktan sonra tepedeki çay bahçelerinin önünde indim. Tepe bu şehrin en gözde yeridir. Tüm şehir ve denizin manzarasıyla gözleriniz, ormanın havasıyla da ciğerleriniz bayram eder. Buradaki çay bahçeleri oldukça işlektir ve bu yüzdende otobüs seferleri vardır. Fakat ben otobüsü beklemek istemediğim için taksiyle geldim.

Çay bahçelerinin önünde inmemin sebebi ise gizli yerime arabayla gidilmemesidir. Bahsettiğim yere ormanın arasından küçük bir patika yol geçer ve büyük bir çimenliğe ulaşılır. Çimenlikten aşağıya inilince küçük terkedilmiş bir kulübe vardır ve onun önündeki koltuğa benzettiğim şekilli kaya benim mekânımdır.

Tıpkı benim gibi terkedilmiş kulübenin önüne geldim ve iç geçirdim. Sonuçta benimle aynı şeyleri yaşan bir varlık var karşımda. O da terkedilmiş bende…

Şekilli kayama gelip oturdum ve temiz havayı ciğerlerime doldurarak ucu gözükmeyen denize baktım fakat bu aklımı dağıtmak için yeterli olmuyordu. Aklım o kadar karışıktı ki, kafamda bir sürü soru işaretleri vardı. Hiç birini düşünmek istemiyorum. Beni kendinizin yerine koyun hangi birini düşüneyim? 17 yıldır baba dediğim adamın babam olmamasını mı, o gün evimizde olan o kadının kim olduğunu mu, gerçek babamın nerede olduğunu, daha da önemlisi annemin ailesi istemedi yalanını neden uydurduğunu.. Ha birde annemin bana şu son zamanlarda “Su” diye hitap etmesi vardı tabi.. Sahi iki defadır dili sürçüyor olamaz de mi?

Düşüncelere dalmışken gelen köpek sesiyle irkildim. Ses yakınlardan bir yerden geliyordu. Toplum içinde olsam köpeklerden asla korkmam ama burada tek başımayım ve saklanacak ve ya kaçacak herhangi bir yer yok. Ayağa kalktım ve benim gibi terkedilmiş kulübenin önüne geldim. Ses giderek yaklaşıyordu. Belki de köpekle iletişim kurabilir ve onu sevebilirdim. Böylece bana bir şey yapmazdı. Bu düşünceyle harekete geçtim. Kulübenin duvarına yapışık bir şekilde ilerledim ve kafamı kulübenin yanından arkaya doğru çevirdim. Bana doğru koşan ve havlayan köpeği görünce çığlığı bastım ve koşmaya başladım. Belki de ölümüm bir köpek tarafından parçalanacak olacaktı ha? Kayamın önüne geldim küçük bir taş aldım ve kayanın üstüne çıktım. Köpek atlasa beni paramparça edebilir ama son bir umut işte. Korkutucu bir biçimde havlayarak yanıma gelen köpeğe “Yaklaşma seni pis canavar yoksa o aptal kafana bu taşı yersin” dedim. O bana hırlıyor ve bende ona en ölümcül bakışlarımı atıyordum. Dışarıdan kapışmaya hazırlanan iki Star Wars savaşçısıı gibi göründüğümüze eminim. Küçük bir kahkaha sesiyle o ölümcül bakışlarımı bozdum ve kafamı hızla sesin geldiği tarafa çevirdim. Kafamı çevirdiğimde “Trafik canavarlığından sonra asi bir savaşçıya terfi etmişsin, tebrikler sarı”.

Ateş yine burada ve yine beni sinir eden gülüşüyle benimle dalga geçiyordu. Şaşkınlıktan her ne kadar “VAY ANASINI SAYIN SEYİRCİLER BAY BİLMİŞ YİNE BURADA” diyerek gözlerimi pörtletmek istesem de “Se-senin ne işin var burada?” diyebildim.

“Asıl senin ne işin var burada, burası benim köpeğimin en sevdiği yerdir”

 “Demek şu lanet olası canavar senin, çek çabuk şunu buradan!”

“Aa canavar deme Tony’e. Gel oğlum” dedi yere çökerek. O pis canavar ona gitti ve Ateş onu okşayarak başka bir tarafa doğru yönlendirdi. Bende üstünde durduğum kayadan indim ve oturdum. Yanımda oturan Ateşi görünce “Sen burayı nereden biliyorsun” dedim. Burayı benden başka kimse bilmezdi. Yani öyleydi, artık değil. “Dedim ya burası köpeğimin en çok eğlendiği yer, açık hava çıkardığım zaman hemen buraya getiririm. Hırçınlığı gidiyor. Esas sen nereden biliyorsun” dedi.

Ateş ve SuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin