Daha fazla aptal gibi okulun kapısının önünde dikilmeyi kesip okulun içine girdim.Okulun içi gerçekten mükemmeldi.Fazlasıyla büyük ve gösterişliydi.Şimdi müdürün odasını bulmam gerekiyordu.Allahtan duvardaki bir tabloda sınıfların, laboratuarların,müdürün odasının… hangi katta olduğu yazıyordu.En azından müdürün odasını bulabilmek için birinden yardım almayacaktım.
Müdürün odasının 2. katta olduğunu gördükten sonra 2.kata çıktım.Çevredeki herkes bana bakıyordu.Neden bakıyorlardı ki?Gerçe benimde okuduğum okula yeni bir öğrenci gelse bende bakardım.Müdürün odasını sonunda bulabilmiştim.Kapıyı tıklatarak içeri girdim.
“Merhaba ben Ada.Babamla daha önce görüşmüş olmalısınız”dedim çekinerek.Ahh merhaba da neyin nesiydi.Amerika da ya da Avrupa ülkelerinde cümleye direk “heyy” diye başlanırdı ama Türkçe olarak bunu söylediğimde bir acaip oldu.
“Ahh evet Adacım babanla görüştüm.Öncelikli olarak okulumuza hoş geldin.Okulumuzun eğitimi harikadır.Buraya çabucak alışıp sevecegine inanıyorum.Bu arada sınıfın 10-A.Bir sıkıntın falan olursa hiç çekinmeden yanıma gel olur mu ?”
“Olur.Teşekkürler” dedim gülümseyerek.
Müdürümüz gerçekten iyiydi.Baya sevmiştim. Cana yakın biriydi.Belki de babamla iyi anlaşmışlardı bundan dolayı bana o kadar samimi davranmıştı.Sonuçta babamın beni yakından takip etme gibi bir huyu var.Bunu gerçekleştirebilmenin tek yolu da müdürle iyi olabilmek.
Müdürün odasından çıktığımda etrafın baya bir sessiz olduğunu fark ettim.Anladığım kadarıyla ders başlamıştı.Zaman kaybetmeyip derse yetişebilmek için aşağı katta bulunan sınıfların hangi katta olduğunu belli eden tabloyu aradım.Tabloyu bulduğumda yeni sınıfımın hangi katta olduğuna baktım.3. kattaydı.Aman ne güzel.Her gün 3 kat çıkmak zorundaydım yani.
Lise 1’i İngiltere de okumuştum ve ordaki sınıf düzeni bu şekilde değildi.Hocalar sınıfa gelmez öğrenciler hocaların sınıflarına giderdi.Ve herkes sadece istediği dersleri seçerdi.Malesef burada böyle değildi.Sayısal,sözel,eşit ağırlık gibi dallar vardı.Ve ben sayısal seçmeme rağmen tarih,coğrafya,edebiyat gibi dersleri görmek zorundayım.Aynı zamanda eski okulumda birçok dil görebiliyorduk.Burada sadece İngilizce ve İspanyolca görebileceğim.Yine fazla düşünmüştüm.Artık derse gitmem gerekiyordu.
Arkamı dönmemle birine çarpmam bir oldu.Parfümünden ve kaslı bir vücuda sahip oluşundan erkek olduğunu anlayabiliyordum.Kafamı kaldırdığımda kahverengi gözleriyle karşılaştım.Suratına baktığımda ise fazlasıyla yakışıklıydı.Kahverengi saçları ve kahverengi gözleri uyum içindeydi.
“Ne bakıyorsun? Görende hayatında ilk defa erkek gördüğünü zanneder.”dedi kendini bilmiş bir şekilde.
“Ben bir anda sana çarpınca korktum.Ondan öyle bakakaldım sana.”dedim sinirlice.
Çapkın bir şekilde ve “tabi tabi kesin öyledir”der gibi gülümsedi.
“Kesin öyledir.Neyse seninle uğraşamam şimdi özür dile de işime bakayım.”
Şimdi gerçekten sinirlenmiştim.Hayır yani suçlu ben olsam özür dilerim. Arkama bostan korkuluğu gibi dikilip ne yapıyorduysa artık.Asıl özür dilemesi gereken kişi oydu.
“Özür dilemesi gereken bir kişi varsa o da sensin.Arkamda özürlü gibi dikilen kişi de sendin.”
“Özürlü mü?Sen bana özürlü mü dedin şimdi.”bunu o kadar şaşıracak söylemişti ki bir ara hayatında ilk defa mı bu kelimeyi duydu acaba diye düşünmedim değil.
“Anlaşılan o ki duyma konusunda da sıkıntıların var.”Ahh ilk günden derse baya bir geç kalmıştım.Babamın bundan bile haberi olurdu.Ben birazda inek birisiydim aslında.Bugüne kadar en kötü notum B olmuştu.Tabi yabancı ülkelerde puanlama sistemi öyleydi.
Tam cevap vereceği sırada konuşmaya başladım.
“Şuan seni dinleyemem.İlk günden derse baya geç kaldım.Sonra benden özür dilersin.”dedim gülerek.Ve arkama bakmadan yeni sınıfıma çıktım.
Bu çocuk gerçekten gerizekalıydı.Bir de ilk başta içimden yakışıklı falan demiştim.Kuscam galiba.Tamam yakışıklı olabilirdi ama bu durum onun aptal olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.Nerdeydi bu lanet olası sınıf.Sabahtan beri arıyorum ama hala bulamadım.Yanlış bakmadığıma emindim.Koridorun başından tekrar bakmaya başladım ve sonunda sınıfı bulabildim.Ama az önce buraya bakmıştım.Nasıl olduda görememiştim.
Korkarak kapıyı tıklattım.Dersin ilk 20 dakikası bitmişti heralde.
İçeriden öğretmen seslenerek “Girin”dedi.
“Özür dilerim ben biraz geç kaldım.”Öğretmene nasıl hitap etmeliydim.Avrupada ve Amerikada örneğin Bayan Miller şeklinde hitap ederdik.Sadece anaokulunu Türkiyede okuyabilmiştim.Hangi ülkede olursak olalım evin içinde her zaman Türkçe konuşmuştuk.Böylece ana dilimi unutmamıştım.
“Sen yeni öğrenci olmalısın.Ben İspanyolca öğretmeniyim.Adım Derya.Lütfen sende kendini bize tanıt.”dedi gülümseyerek hala ne diye hitap edeceğimi bilemediğim öğretmen.
“Merhaba ben Ada.İngiltereden geliyorum.”Çok fazla bir şey bilmelerine gerek yoktu.Nasolsa burdada çok uzun süre durmayacaktık.
“Duyduğuma göre birçok Avrupa ülkesinde yaşamışsın Ada.İspanyolcayı biliyor musun?”
“Evet biliyorum.”
“Harika.Boş bir yere oturabilirsin canım.”
Sonunda yerime geçebileceğim için rahatlamıştım.Allahtan önemli bir derse geç kalmamıştım.İspanyolcayı bildiğim için dersi dinlemeye gerek yoktu.Ayrıca bu okulun hocalarında ve müdürlerinde bir sorun mu var acaba?Hepsi o kadar iyi davranıyorlar ki.Acaba babam bu öğretmenlede mi tanışmıştı?Yok artık bu kadarını da yapmazdı heralde.
Ah düşünmeye dalınca asıl oturacağım yeri geçmiştim.Sınıfta sadece 2 tane boş yer vardı.Asıl oturcağım yerde bir kız oturuyordu.Şuanda oturmak için ilerlediğim yer de ise sarışın ,deniz mavisi gözleri olan aşırı derecede yakışıklı biri oturuyordu.Onun yanına oturmaktan utanıyordum.Acaba geri dönsem rezil olur muydum?