Merhaba bu hikayeyi okumaya başlayan kadın veya adam. Hoş geldin! Seni farklılığın, yalnızlığın, kusurlarınla, kilolarınla, sivilcelerin/çillerin, beğenmediğin kısa/uzun/düz/kıvırcık saçın, dini inancın, cinsel yaklaşımın ne olursa olsun seni seviyorum ve bu hikayeye davet ediyorum.
Çoğu insanın yaşadığı zorlukları bu hikayeye toplayacağım bir nevi birbirimizi tedavi edeceğiz. Burada herkes eşit. Kadın ve erkek, siyah ve beyaz herkes eşit. Asla paranın bir değeri ve geçerliliği yoktur.
Sevgilerimle...
-Dilara Gülçiçeği1. Bölüm
"Tanrı, kusurlarımızı sevmemiz için yarattı."
Soğuk bir 13 Ocak sabahı sıcak yatağımdan çıkıp bir süre karşımdaki boş duvarı izlemeye koyuldum. İzlemem ne kadar sürdü bilmiyorum ama artık duvar üzerime geliyor sanki oda küçülüyor gibi hissetmeye başlamıştım. Bu histen kurtulmak için gözümü duvardan ayırıp akıp giden zamana baktım. Hazırlanmak için biraz geç kalmıştım. Çirkin ölü bir cesede benzeyen bedenimi hızla hareket ettirip banyoya girdim. Ayna karşısında dişlerimi fırçalamaya başladığımda sanki yaşlı bir kadınla bakışıyor gibi hissediyordum. Bu bakışma beni aşırı derecede rahatsız ediyordu. Aynadaki hasta bir yaşlı kadın değildi, tombul bir yaşlı kadındı. Aldığım fazla kiloları düşünmemek için aklıma yetişmem gereken bir okul olduğunu getirdim ve banyodan çıkıp tekrar odama girdim. Annemin dün gece özenle hazırladığı okul formamı giydim. Kusurların zehirli bir sarmaşık gibi sardığı bedenim forma üstümdeyken çok daha fazla belli oluyor gibiydi ve bunun olmasını istemiyordum. Bu yüzden de dolaptan siyah bol bir kazak çıkartıp üzerime geçirdim.
"Zaten yeterince kiloluydum kat kat giyinerek bunu milletin gözüne sokuyordum. Aferin bana."
Dağınık saçlarımı gevşek bir tokayla bağlayıp dolaptan okul çantamı ve montumu alıp evden çıktım. Dışarı adım attığımda buz gibi rüzgâr gözlerimi yaşartmaya başlamıştı. Yolda yürürken kulağıma kulaklığı taktım. Oynatma listesinden rastgele bir şarkı seçtim, Harry Styles- Kiwi çalmaya başladı. İnsanlarla karşılaşmak istemiyordum, montumun şapkasını kafama çekip koşar adım durağa geçtim. Rüzgâr hıncını alırcasına esiyordu. Ellerim soğuktan sızlıyordu, onları hissetmiyordum. Otobüs durağa yaklaştığında arabaya binip akbili hızla makineye okutup, otobüsün arka tarafına tek arkadaşım olan Evre'nin yanına geçtim.
Evre beni görünce sol kulağındaki kulaklığı çıkardı, "Geç kalacağız." Dedi.
Boyu benden biraz uzundu esmer siyah saçlı ve biraz asabi bir çocuktu.
"Özür dilerim, uyuyakalmışım." Dedim. Ona bu sabah yaşadığım küçük çaplı delirmeden bahsetmedim.
Sonra yol boyu hiçbir şey konuşmadık. Arabadan indiğimizde her zamanki gibi kol kola girip okula geçtik.
Evre, "İlk dersin ne?" Diye sordu.
"Hatırlamıyorum." Telefonumu çıkarıp programıma baktım, "ikinci kat yirmi altıncı derslik. Almanca dersi." Dedim. Mutsuz bir sesle.
"O zaman burada ayrılıyoruz. Benimki birinci kat on dokuzuncu derslik Felsefe dersi." Dedi ve el sallayarak benden uzaklaştı.
Sınıfa çıktığımda herkes çoktan gelmişti. Orta kısımda arka arkaya dizli beş sıradan dördüncüsü benim oturduğum sıraydı. Çantamı sıranın üstüne bırakıp askılıkların olduğu bölüme gidip üzerimdeki montu çıkarıp, astım. Yerime tekrar döndüğümde yol yorgunluğu ile sırama oturup Almanca kitaplarımı masanın üstüne koydum.
Bu dersi hiç yapamıyordum. Çok zor bir dil değildi ama ben bir türlü bu dersi geçemiyordum. Benim aksime Evre bu dersi başarıyla veriyordu. Ben ise bu konuda acınacak durumdaydım çünkü farklı bir sistem uygulayan bir okulda okuyordum ve bu derste başarısızdım. Seçmeli dersleri daha rahat alabilmemiz için her dersi farklı bir sınıfta alıyorduk. Laboratuvar, Resim Atölyesi, Kapalı Spor Salonu, Drama dersi için sahne.... Aklınıza gelebilecek her türlü imkân sağlanıyordu. Okula alım için şart şuydu iyi bir yeteneğin olacaktı ya da zeki olacaktın. Çalışkan olmak tek başına yetmiyordu. Şansımın içindeki küçük talihsizliğimi anarken Almanca Hocası sınıfa girip selamlaştı ve derse başladı. Anlattığından hiçbir şey anlamıyordum çünkü dersi Almanca işliyordu. Gerçi Türkçe işlese de anlamayacaktım ya... Zaman geçsin diye bir süre tahtaya yazdıklarını defterime karma karışık bir şekilde not aldım. Hoca da kendince zaman geçirmek için birkaç kişiyi kaldırıp Almanca konuşma pratiği yaptırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEDUSA'NIN GÜNAHI
Teen FictionEfser, Evre, Eliot ve Meriç on yedi yaşında liseye giden dört arkadaştır ama hayatın zorlukları ve akranlarının zorbalığı yüzünden ne kadar çevrelerine belli etmeseler de içlerine kapanık gençlerdir. Bu lise çağındaki dört arkadaşın çevresinde geliş...