Bölüm 2 : KAHRAMAN

69 17 12
                                    

  Bazı anlar vardır; huzura kavuştuğunuzu iliklerinize kadar hissedersiniz.
İşte yaklaşık 2 saat öncesine kadar kendimi böyle hissediyordum; ta ki çıkmazının olmadığını bildiğim belaya batana kadar.İki saat önce gökyüzünde salına salına dolanan bir uçurtmaydım.Şimdi ise o uçurtma elektrik tellerine takıldı.
Düşüncelere dalarken eve gelmiş olmuştum. Açıkçası telaşlıydım. Ya anneme doğruları anlatıp bir ton azar işitecektim ya da beyaz bir yalan söyleyip onu atlatacaktım. Cevabım ortada sırıtıyordu.
Onu atlatacaktım.
Eve iyice yaklaşmıştım. Bi' saniye... Ya Meliha teyze telefonda anneme Baturay'ı anlattıysa?! İşte o zaman başım büyük yanar. Üstelik annem bunu biliyorsa ve bir de yalan söylersem beni hayatta affetmez. Bu riski alamazdım. Kapıya ulaşmama sayılı adımlar kala kararımı değiştirdim.Anneme gerçekleri anlatacaktım...
Beyaz renkli tek katlı evimizin bahçesine girdim. Yağmurdan dolayı ıslanan çitlere göz gezdirdim. Bahçemizde iki tane ağaç vardı. Birisi benim erik ağacım diğeri ise annemin şeftali ağacı. Bir zamanlar heyecanla ektiğim erik ağacımın ölü ağaçlardan bir farkı kalmamıştı. Sahibi gibi bitik hissediyordu galiba o da. Sararmış yapraklarına hüzünle baktım. Oysa ne çok istiyordum bir bir meyvesini toplamayı.Ağacımı çok ihmal ettiğimi ve onunla ilgilenmem gerektiğini aklıma not aldıktan sonra taşlarla oluşturulmuş kapıya doğru uzanan yoldan ağır ağır yürüdüm.Kapının önüne geldiğimde çantamın en küçük gözünden anahtarımı çıkardım. Ustaca bir sessizlikle kapıyı açmayı başardım. Yavaşça evin koridoruna doğru adımımı attım. Koridorun karanlığında ilerleyemeyince ışığı açmak için kolunu öne attım. Koridorun ışığının yanmasıyla birisini karşımda görmem bir olunca ufak bir çığlık dudaklarımdan firar etti...
Karşımdakinin annem olduğunu fark edince rahat bir nefes verdim.Annem benim aksime çok gergin görünüyordu. Bakışları her an lazer ışını gönderip beni ikiye ayırabilecek kadar sertti.Ne diyeceğimi bilemeden kekelemeye başladım, öldürücü bakışların karşısında;
"An... Anne... Be..Ben..." titrek sesimle başarılı bir cümle kurmaya yaklaşmamıştım bile. Annem lafa atıldı ;
"Bu saate kadar babana ne yalanlar uydurdum evde yokluğunu fark etmesin diye! Arkadaşının yanında olduğunu başkalarından öğreniyorum. Arıyorum, açmıyorsun. Mesaj atıyorum, cevap vermiyorsun. Hava karardı, dışarıda göz gözü görmüyor ama sen eve adımını yeni atıyorsun!"
İçimden annemin haklı olduğunu onaylayarak pişmanlıkla alt dudağımı ısırdım.Normalde  pek dilekte veya ibadette bulunmasam da o an annemin de benim de sakin kalmaya ihtiyacımız vardı. İçimden küçük bir dua gönderdim. "Yardım et. Annem sakin olsun lütfen." 
     Annem gözlerini kapattı. Gözlerini kaç saniye kapalı tuttuğunu saydım.Bir, iki, üç, dört, beş... Tam beş saniye. Ardından gözlerini açtı.Şimdi anlıyorum, o da sakin kalmaya çalışıyordu. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Şimdi öfke saçan gözler kaybolmuştu. Sevgiyle bakan gözlere dönüvermişti bir anda o gözler.. Sanki o an hiç unutmak istemiyormuş gibi baktı yüzüme. Deniz olsam içimde boğulmaya razıymış gibi... Engin bir manzara olsam benden gözlerini alamaz gibi... Değişmeyeceği yarınını bulmuş gibi baktı o gözler... Seni seviyorum anne.Gözlerindeki o ışıltı hiç gitmesin olur mu?

" Benim endişelenme nedenim sensin kızım. Her şeye düşünmeden dâhil oluyorsun.Biraz da kendini düşün , işin sonunun ne olacağını düşün.. Neyse. Birkaç hafta Baturay'a Melihagil bakacakmış. Bundan sonra böyle önemli şeylerde haberdar et yavrum. Gel hadi , karnını doyur." dedi annem.

Annem Baturay'ı biliyordu! Meliha teyze anlatmış! Şanssızlığın üç boyutlu yürüyen ve konuşan hâlini soracak olsalar bütün verilen cevaplar "Ezgi." olur. Ama bu kez şans benden yanaydı. Paçayı kurtardım...

BELALIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin