Bölüm 9 : Daha da garipleşiyor

1.6K 98 50
                                    

9. bölüm

Adını bilmediğim bir kitabı okumaya koyulduk, birlikte sessizlik içinde okuyorduk. Olivia'nın bu kitabı ikinciye okuduğuna emindim. 36. sayfanın sonlarındaki bir cümleyi sesli bir şekilde okudu.

"...Ve tanrı, günahsız doğan çocukların boynuna Adem'in günahlarını yükledi. Bunu neden yaptı, neden yeni doğan çocuklar daha bir günah işlemeden atalarının günahları yüzünden günahkar oluyorlar? Onlar bize masum gelirler. Ve evet, bebekler, çocuklar, onlar henüz masumlar. Henüz... İhtiyar insanlar bize neden masum gelir? Onların yüzünde bir gülümseme ve zayıflık vardır daima. Yoksa tanrı onları ölmeden önce affetmiş de, bu yüzden mi gülümsüyorlar? O halde neden zayıf ve çelimsiz bir şekilde titriyorlar, huzura ermiş olmaları gerekmez mi?"

Bunları okuduktan kitabı sessiz bir şekilde okumaya devam etmek istemedim. Sanki Olivia'nın bu kitapta yazanlara katıldığını düşünürmüş gibi karşılık verdim.

"Yaşlı insanlara zaafım vardır." dedim gülümseyerek. "Onların içlerini okuyamayız. Onlar çelimsiz bir şekilde titrerler. Ancak bu onları günahsız mı yapar? Öncelikle günahsız kelimesini karıştırmamanı isterim. Günahları affedilmiş insan mühürlü bir günahsızdır, hiç günaha bulaşmamış bir insan ise tamamen temiz bir günahsızdır. İhtiyar insanların çoğu, benim fikrime göre - eğer tanrı varsa, bu kadar uzun yaşadıklarına göre çok kötü şeyler yapmış olan insanlar olmalılar. Bence tanrı... İnsanları cehennemine atmak istemiyor ve dünyada henüz yaşarken bir ikinci şansı onlara bahşediyor. Günahlarını ödüyorlar ve bunları öderken zayıf düşüyorlar. Çelimsiz bir şekilde titriyorlar."

Kitabı yere bırakıp ayağa kalktı ve pencerenin kenarına geçti. Güneşin olduğu ışık dolu tarafa baktı, gülümsedi ve "Cennet orada." dedi. "Cennet dünyada Peter. Aynı zamanda cehennem de öyle. Ben evrenin tanrı olduğuna inanıyorum. Elbet bir insan yaşarken tüm günahlarının bedellerini öder. Ben kötü biriyim, ve büyük ihtimalle cehenneme gidec..."

Bu sefer ben onun sözünü kesip "Sen mi kötü birisin?" diye karşı çıktım. "O kanserli çocuğun ailesine yardım ediyorsun. Ve bunun karşılığında bir teşekkür bile beklemiyorsun, eğer senin gideceğin yer cehennemse, benim gideceğim yeri bilmek istemiyorum."

Gülümseyerek bana baktı ve "Benim neler yaptığımı henüz bilmiyorsun." dedi. "Belki de çok kötü şeyler yapmış biriyim ve bunların günahlarını ödemeye çalışıyorum, buna ne dersin?"

Buna cevap veremedim, sadece onun kötü bir insan olma ihtimaline inanmak istemiyordum. Öyle biri olması muhtemeldi tabi, çünkü ne yapacağı belli olmayan bir insandı. Ancak öyle olmamasını umuyordum.

"Tamam, kuralımızı bozmanın vakti geldi." diyerek kitaplığa yöneldi. Orta raftaki kitapları karıştırıp en arka kısımdan bir defter çıkardı. Defteri bana uzatarak "27. sayfa, eğer ne yaptığımı öğrenmek istiyorsan." dedi. "Ben markete gidiyorum. Yiyecek bir şeyler almam gerek. Stoğum tükenmek üzere."

"Bir dakika, yiyecek stoğun da mı vardı?" diye sordum şaşkın bir ifadeyle. 

"Bu ağaç evin bir çatı katı gibi bir şeyi de var, küçük bir depolama yeri. Orada buzdolabını falan saklıyorum." dedi ve daha bir şey söylememe fırsat vermeden aşağıya indi. Yaptığı kötü şey neydi? Bunun o çocukla veya ailesiyle bir ilgisi var mıydı?

Meraklı bir şekilde sayfaları karıştırdım.

...21, 22, 23 derken, 27'ye gelebilmiştim. Hızlı hızlı okumaya başladım.

...

"Lanet olasıca günlük..." diye başlamıştı diğer sayfalarda da yaptığı gibi, tarzına hayrandım. "Her şeyi anlatma zamanı geldi. Bugün sanırım hayatımda yapabileceğim en kötü şeyi yaptım. Babamı bıçakladım. Bunu böyle basit bir şey söyler gibi yazdığım için kendimden utanmalı mıyım? Ah, cevap veremezsin ben sadece kendimle konuşuyorum. Her neyse, annemin kardeşime hamile olduğunu biliyorsun, bunu daha önceki sayfalarda yazmıştım. Bugün altı aylık hamileydi. Babamın da ne kadar alkolik ve serseri biri olduğunun farkındasındır. Her neyse... Eve geldiğinde annem kendini tutamayıp dün eve gelen elektrik faturasından bahsetti. Ağzından '289 dolar' lafının çıkmasıyla babamın anneme şişeyi fırlatması bir oldu. Annemin suratı... Tanrım... Hala aklımdan çıkmıyor. Kanlar içindeydi. Yerimden fırlayıp mutfağa koşmam bir oldu. Babam anneme, resmen boks yaparmış gibi yumruk atıyordu. Bir adam, karısını döverken en azından insaf gösterir seni serseri herif! Burnunun ortasına, çenesine, karnına. Karnına diyorum! Hamile bir kadının karnına yumruk atıyor, inanabiliyor musun? Geldiğimi fark etmemesinden yararlanarak tam anneme son yumruğunu atarken bıçağı sırtına soktum. Ardından, bana bir hırs geldi. Annemi hastaneye yetiştirmeyi bir kenara atarak babamı bıçaklamaya devam ettim. İnan bana, otuzu geçtiğini söyleyebilirim. Yerler kan olmuştu, bir annemin yüzünden akan kanlar, bir de babam olacak o herifin sırtından akan kanlar. Sonra hırsın beni ele geçirdiğini fark ettim. Çok geçti. Hastaneye yetiştiremeden yarı yolda can verdi. Hastaneye vardığımızda ise, hem bebeğin hem de annemin öldüğünü söylediler. Ama yolun yarısında bana bir kağıt verdi. Paranın nereden geldiğini emin ol ki bilmiyorum, ama kağıdın içinde yazan kağıt bir miras mektubuydu. Bankada yaklaşık iki milyon dolara yakın bir paranın benim için açılan yeni bir hesaba aktarılışını izledim. Annem bana bu parayı beni affetirecek şeyler için kullanmamı söyledi. Ne demek istediğini anlamıyorum. Ve sanırım hiçbir zaman da anlayamayacağım, ancak... Umarım anlarım."

...

Olivia babasını öldürmeye pişman olmuş gibi gözükmüyordu hiç. O zaman neden pişman olduğunu söyledi ki yazının başında? Ah evet, doğru. Bir kez bıçaklayıp annesini hemen hastaneye götürmesi gerekirken o hırsına hakim olamadı ve bıçaklamaya devam etti. Evet, sanırım bu da bana bir şey öğretmişti. Hırsın ne olursa olsun seni ele geçirmesine izin verme. Yazıyı tekrar tekrar okudum. Üçüncüye okuduktan sonra Olivia'nın geldiğini gördüm. Poşetleri aşağıdan bana uzattı. İçeri girdiğinde ona direk şu soruyu yönelttim : 

"Peki ya şimdi anladın mı?"

"Evet." dedi. "İntikam hırsı seni ele geçirirse elindekileri kaybedersin Peter. Kaybedecek bir şeyin olmadığı kadar özgür oldun mu hiç? Bu özgürlük kimsenin sahip olamayacağı bir şey. Çünkü kimse kendisini kaybedemez."

"Yani sen hırsına yenik düştün ve bunu yapmaman gerekiyordu öyle mi?" diye sordum.

"Evet, kendimi affettirmem gerekiyor. Bu parayı kullanarak." dedi. "Gerisini de biliyorsun, kanseri çocuk..."

"Ama dur bir dakika bekle..." dedim gözlerimi kısarak. "Aklıma takılan bir şey var. Babanı öldürdüğüne pişman mısın değil misin?"

Gülerek yanıt verdi. "Aslında şöyle..." dedi. "Eğer onu öldürüp hırsıma yenik düşmeseydim, annem ve bebeği yaşıyor olacaklardı. Ben bir günahkarım, biliyorsun artık. Yani... Ne yaptığımı. Soruna gelince de, babamı bir kez bıçakladığıma pişman değilim. Onu otuz kez bıçakladığıma pişmanım."

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin