2. Bölüm

2.4K 160 57
                                    

Taemin başındaki kaskı çıkardıktan sonra basamaklarda oturan Jongin'e seslendi.

-         Hey Jongin, gelmiyor musun?

Jongin elini kaldırıp selam verirken yüzündeki piç gülümseme yayıldı. Ve o kalkan el Taemin'in yüzünde oluşan temiz(!) bir sırıtışa neden oldu. O minik çikolata tanelerini sergilemek için giyilmiş kısa t-shirt her zaman favori olmuştu Taemin için.

" Atla hadi bizi bekliyorlar." Jongin kafasıyla onaylayarak bindi motorun arkasına. Taemin aracı çalıştırıp ilerlediğinde Jongin'in elini tutup beline sardı. Jongin'in ona sarılmasını sağlayan şey ise motorun yükselmesi oldu. Yüzüne çarpan soğuk havaya gülümseyip ellerini kısa bir süreliğine ince belden uzaklaştıran Jongin keyif dolu bir çığlık attıktan sonra yeniden sardı bedeni. Kafasını önündeki çocuğun omzuna gömüp huzurun tadını çıkardı.

Gökyüzündeki ikinci güneşte hâkimiyeti yitirmek üzereydi artık. Gecenin başlangıcına bir kaç saat kalmıştı. İkiye bölünen güneş, gündüz gece saat farkını değişken hale getirmişti.

Günlerce süren gündüz ertesinde gecelerin hâkimiyetiyle süren saatlere, günlere ve haftalara bırakıyordu. Bu durumu ikinci güneşin diğer gezegenler ve ikizi güneşle olan etkileşimi sağlıyordu. Bu gün birkaç saat sonra gelecek olan gece ilk güneşin yok olmasıyla algılanabiliyordu.

Eskiden insanların internet, televizyon ve radyo gibi birçok etkileşim aracı kullandıklarını okuduğu okul kitapları geldi aklına. Şimdilerde tek iletişim araçları çiplerle birbirine bağlanmış eşyalardı. Durun sizleri yanlış bilgilendirmek istemem. Bu durum sadece en büyük şems için geçerli. Reddedilenler, eksik görünenler ve oyuncak olarak algılananlar hala eski teknolojik çöpleri kullanabiliyor. Tamam, sadece telefonları. 

Taemin geldiğimiz eski döküntüyü gösterdiğinde yeniden güneş doğuyor gibi hissettim. Sahil kenarında küçük bir dans pisti kalıntısı olan bu yerde gün batarken saatlerce dans ederdik önceden. İnsanların yozlaşması ve kirlenmesine tanıklık ettiğimiz o güne kadar. Ondan sonra asla diğerimiz olmadan buraya gelmeyeceğimizi söylemiş ancak bir arada olsak da buraya uğramayı düşünmemiştik. Yıllar sonra yine buraya gelmek eski güzel anılarımı canlandırmıştı.

Taemin gülümseyerek reverans yaptı önümde. Ardında mavi sonsuz deniz ve batan güneşin kızıllığı mükemmelliğini gösterirken o kıvrak hareketlerle dans ediyordu. Her zaman benim bir adım önümde olmuştu Taemin. Güzelliğiyle, dans yeteneğiyle, cesaretiyle ve zekâsıyla...

Nefes almadan izlediğim gösterinin finalinde her zaman olduğu gibi beni işaret edip sahnedeki yerimi almamı istedi. Onun kıvrak hareketlerini tekrarlayarak dans etmeye başladım. Ne kadar süre geçtiğini fark etmesem de çok mutlu hissettiğim anlardı. Sonunda Taemin beni zorla durdurup kahkahasını sonlandırdı. "Durmayı hiç düşünmüyordun değil mi Jongin ah?

Asla durmayacağımı biliyordu elbette. "Hadi gidip biraz eğlenelim" Yeniden motora binip karanlık sokaklara doğru yol aldık. Renkli ışıkların es geçildiği döküntü mekânların sıralandığı sokakları geçip her zaman içtiğimiz mekâna girdik. Yine kalabalığın nefes almaya izin vermeyeceği boyutlara ulaştığı bir geceydi. 

Arkadaki masalardan birine oturmuş arkadaşlarımızın yanına gittik. Siwon köşeye oturmuş kucağına aldığı yeni ufaklıkla işi pişirirken masadakiler çoktan ona sırtlarını dönmüş koyu bir sohbetin tadını çıkarıyorlardı. Masaya yaklaşan Taemin geldiğimizi müjdeledi. Masanın üstüne konmuş onlarca içkiden birini sahiplenip masaya oturan Taemin'in yanına oturdum. 

Masum gülüşüyle geceyi aydınlatan Donghae elindeki içkiyle selam verip eğlencesine devam etti. Bu hayatta sırtımı yaslayıp güvenebileceğim nadir insanlar bu masada oturuyordu işte. Siz yine de Siwon'u görmemiş gibi yapın. Çünkü kim önüne geçerse geçsin acımaz ve o koca varlığını içine yollar.

Dans pistinden terlemiş olarak geri dönen Jonghyun masadaki boş şişeleri aşağıya itip masaya uzandı. Aldığı derin nefes bütün vücudunu ele geçirirken bu anı izlemekten gözlerimizi ayıramadık. Hadi ama mucize diye bir şey var diye tutturan insanlara inanmak için elimizdeki tek şans buydu.

Taemin kolunu omzuma atıp  kendine doğru çekince kafam otomatik ona döndü. Neredeyse birleşmek olan dudaklarımıza bakarken gülümsedi ve "Kendini fazla kaptırma Jongin biliyorsun sen benimsin" dedi. Kafamla onayladığım sırada arkasından uzanan Minho boynuna öpücükler kondurmaya başlamıştı. "Bebeğim güzel bir uke olarak kendi haremini kurmana müsaade etmeyeceğimi biliyorsun değil mi?" dedikten sonra kulak memesini ısırdı. 

▬♦▬♦▬♦▬♦▬♦

Taemin gözleri Jongin'in gözlerine hapsolmuşken geriye çekildi ve dudakları Minho tarafından ele geçirildi. Yanı başından gelen seslere arkasını dönüp içkisini bir dikişte bitirdi. Yeni bir şişe alıp elinden tuttuğu Jong ile kalabalık piste yol aldı. Kimin ne yaptığı belli olmayan pistin ortasında iki beden dansın en estetik ve en ateşli figürlerini sergilerken Jongin'in dudaklarının temas ettiği tek şey içkisiydi.   

Jonghyun ateşlenen bedenlerini aralayıp başka avlar peşine giderken Jongin biten içkisinin şişesini bir masaya bırakıp yeniden döndü arkadaşlarının yanına. İçtiği sert içkinin kafasını dumanladığı gerçeğini görmezden gelerek yenisini dikti başına. Her gece yaptıkları sıradanlaşan -sıradanlaştırılan- hayatlarına devam etmek artık midesini bulandırıyordu.

Elindeki şişesiyle masadakilere veda edip çıktı bardan. Minho'nun taciziyle boğuşan Taemin o kıskaçtan kurtulamadığı için bu lanet yerden yürüyerek çıkmak zorunda olduğunu hatırladı. İçkisini kafasına dikip sallanarak yoluna devam etti. İki sokak kadar ilerlemişti ki yolu kalabalık bir grup  tarafından kesildi. 

"Hey güzellik bu sokaklardan sadece kendisine penis arayan fahişelerin geçtiğini biliyorsun değil mi? O kadar şanslısın ki seni bu gece penise doyuracağız." Kalabalık grubun iğrenç kahkahaları duyulurken Jongin bir anda etrafının sarılışıyla şaşkına döndü. Başına gelecekleri neredeyse biliyordu. Aklında sırasıyla isimler dönmeye başladı. "Donghae, Jonghyun, Taemin..." Kafasındaki uzun isim listesini unutmaya çalışarak salladı başını.

 Aralarından en iri olan bedeninden beklenmeyecek şekilde atak bir hareketle Jongin'in karnına sağlam bir yumruk atıp zaten sendeleyen bedeni yere serdi. "Şimdi biraz eğlence zamanı" Büyük ve nasırlanmış ellerini narin bedene sürerken Jongin'i yavaşça soymaya başlamıştı bile. Duyduğu acıyla gözü kararan Jongin çaresiz çırpınırken kurtulmak için sadece arkadaşlarının gelmesini diliyordu.  Göğüslerini avuçlayan acımasız ellerin uzaklaşmasıyla bir anda rahat bir nefes aldı. Karşısında dikilmiş uzun ve bembeyaz ten bayılmadan önce gördüğü son şey oldu. 

Doğmayan Güneş (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin