Hayat siyah ve beyaz gibidir. İyi hayat beyaz, kötü hayat ise siyahtır. İkisi de birbirine karışmadan uyum içinde süzülür tıpkı Yin ve Yang gibi...
Insanoğlu doğduğunda masumdu tıpkı bir beyaz gibi. Din, ırk, sınıf veya konum ayrımcılığı nedir bilmezdi. Insanoğlu büyüdükçe artık o beyazlığı kaybederdi ama bu onun suçu değildi etrafındaki beyazdan yoksun insanların suçuydu bu. Ailen, nasıl büyüdüyse seni de öyle büyütürdü. Onlar neye inanıyorsan sende ona inanmalısın, hangi cinsiyette isen onun gibi davranmalısın, yaşam ortamın nasılsa ona uygun yaşamalısın, senin altında olan insanlarla diyaloğa giremezsin... bu hep böyle uzar ve sen artık beyaz değilsindir. Kimse kendi hayatını ve ailesini seçemez, sana ne sunulduysa onu yaşamak zorundasındır çünkü...
Ben Jeon Jungkook, ailesi Kore'nin ikinci sınıf zenginlerinden, katolik ve her özel günlerde kilisede ilahi okuyan herkesin yerinde olmak için kıvrandığı Jeon Jungkook... çocukken istediği herşey olan, şımartılarak büyütülmüş, açlık nedir bilmeyen, ailesinin biricik oğlu Jeon Jungkook. Kulağa güzel geliyor değil mi? Hayır, hayır yanılıyorsunuz. Bu sadece madalyonun görünen yüzü, aksine ben hiçbir zaman mutlu olmadım. Babam eve hep geç gelirdi, annem basın toplantısı veya özel bir gün olmadığı sürece yüzüme bile bakmazdı, sürekli kullanmam gereken ilaçlarım vardı. Daha saymalı mıyım? Özgür değildim hiçbir zaman, istediğim gibi davranamaz, istediğim yere gidemez, istediğim yaşamı sürdürtemezdim... onlar ne derse oydu.
Hiç aşık olamadım mesela, sevmeyi ve sevilmeyi hep merak ettim. O romantik filmlerdeki gibi mutlu olabilecek miydim peki? Tartışılır, biri benim için kendini feda edecek miydi? Sanmam, yada biri beni kendinden çok sevecek miydi? Belki. Bunları hep düşündüm...
İşte şimdi ise kilisede yapmaktan büyük bir zevk aldığım şeyi yapıyordum, ne mi? Tabikii ilahi söylemek. Aslında ilahi söylemek pek umrumda değildi ben sadece sesimi insanlara sunmayı seviyordum. İşte tam o sırada birini gördüm, çoğu kişi sesimi dinlerken mutlu ve huzurluyken -bazıları da uyurken- o ağlıyordu. İlahi söylerken pek inceleyemesem de yüzünde kabuk bağlamış yaralar vardı... işte o an içimde bir his oluşmuştu ama isim verememiştim, sadece koşup sarılmak ve göz yaşlarını silmek istemiştim...
22 nisan 2018
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take Me To Church
General FictionBize sunulan sadece kaderdi... ve kader bizi biz yapandı.