Saw your face, heard your name
Gotta get with you!
Girls like girls like boys do
Nothing new
--Hermione sert ve hızlı adımları, sinirini yenemediği için oynadığı parmaklarıyla kendisini en yakınındaki sessiz alana, kütüphaneye attı. Kütüphanenin en ıssız dip taraflarına yürümeye devam ederken önüne gelen saç tutamlarını üfleyerek savurmaya çalıştı. Sinirli olma sebebi daha çok kendisiydi aslında. Her seferinde o iki deliye uyup onlarla iddiaya giriyordu. Hermione çok hırslı olduğu için her iddianın sonu onun kazanmasıyla bitse de Ron ve Harry için eğlenceli oluyordu.
Bu sefer girdikleri iddia bütün gün asa eline almadan durabilmek üzerineydi ve derslerde bile kullanmama mazereti sunup kullanmamışlardı. İlk kim pes ederse bir hafta boyunca bütün iksir ödevlerini yapacaktı ama gelin görün ki Hermione kaybetmekten nefret ederdi. Sabah alayla ve kahkahalarla başlayan iddia öğleden sonra tam bir kabusa dönüştü.
Neville ölmemek için dua etse iyi olurdu.
İksir dersinde ona çarptığı için elindeki iksir tamamen gömleğine dökülmüş, teni belli olduğu için oradan süratle kaçmıştı. Harry ve Ron'un gülme krizine girdiğinden de bahsetmiş miydik? İddiayı kaybetmiş değildi ancak büyük bir sorunu vardı.
Kimsenin olmadığı uç tarafa geldiğinde gömleğini üzerinden çıkardı ve sütyeninin üzerine atlet giymeyi unuttuğu için kendisine daha çok sinirlendi. Şimdi üzerinde sadece eteği ve sütyeni varken derin bir nefes aldı. Sadece pelerine sarılarak yatakhaneye kadar koşacaktı ancak bunun için yemek zamanını beklemek zorundaydı, böylece kimseye görünmeden koşabilirdi.
Karamel saçlarını ensesinden doğru arkaya attı ve pelerini eline aldı.
"Bunu beklemiyordum."
Hermione olduğu yerde sıçradı ve pelerini göğsüne kapattı. Kalbi hızlanmış, şanssızlığına sövüyordu. Pansy Parkinson yavaş ama çıldırtan bir zerafetle pencerenin önüne, Herm'in tam karşısına doğru yürüdü. Kolunun altında kalın bir kitap, küt saçları dağınık ve zarif boynu pencereden yansıyan ışıkla ortadaydı. Kalın dudakları alayla değil, gözlerinde bariz bir merakla kıvrılmıştı.
"Dalga kaldıracak bir modda olmadığımın farkındasındır umarım Parkinson."
Pansy Hermione'ye doğru yaklaşırken kolunun altındaki kitabı masaya, gömleğinin yanına bıraktı. Hala ukalaca veya alaycı bakmıyordu, belki de bu yüzden Herm ona çıkışmadı. Pansy tam önünde durduğunda bir elini nazikçe Herm'in omzunun üzerine yasladı. Herm'in omuzlarında bir sürü ben ve çil vardı. Annesinden başka kimse bilmiyorken buna tanık olan kişinin Pansy olması ne garipti.
Pansy parmaklarını bir resmi okşar gibi usulca omzunda dolandırdı. Elleri buz gibi, verdiği his ateş gibiydi.
"Granger, omuzlarına yıldızlar düşmüş. Düştükleri yeri çok sevmiş, seninle büyümüş yıldızlar."
Hermione'nin nefesi kesildi. Bir an cevap veremedi öyle ki. Pansy kafasını kaldırıp Herm'i süzdü. Karamel saçlarının gölgelediği güzel yüzünü, sütyeniyle karşısında güçlü duruşunu izledi. Ya başkası da onu böyle görürse? O an neden bunun onu ilgilendirdiğini dahi sorgulamadan asasını masanın üzerindeki gömleğe doğrulttu ve kısık sesle büyü yaptı. Gömlek eskisinden de temiz, ütülü ve kuruydu şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Across The Universe
Fanfic"İlk önce tek katlı camdan bir sera yaptın, sonra seranın içerisini çiçekler ekip, çiçekleri büyüttün. Acı yanı ise..." Ron yutkundu, nefesi bile onu zorluyordu sanki. "En acı yanı, yalandan yaptığın cam duvarlar açığa çıkınca yıkılıp bütün çiçekler...