Ben Arya. 25 yaşındayım. Bence oldukça da güzel bir kızım. Sevgi adlı mahallede annemle beraber bir gecekonduda yaşıyoruz. Babam yok çünkü ben 3-4 yaşlarındayken bizi alman bir kadınla terk etti. Yüzünü hayal meyal hatırlıyorum. Bizi o günden beri bir kez bile aramadı. Yalnızlık hissettim mi?:hayır. Çünkü annem bana onun yokluğunu yasattirmadi. Sağlık sorunlarının olmasına rağmen çalışıp evimizi gecindirdi. Ha bu arada annemin adı Zeliha. Babamın adını anneme defalarca sordum sadece bir keresinde Ali dediğini duyabildim. Babam olacak o adam bizim yanimizdayken bir otelde güvenlik müdürümüz. (E tabi Antalya'da yaşayınca.) Tahminlerim şu yöndeki sanırım o alman karı Olga ile de orada tanıştı. Allah belalarını versin!! Şu anda pişman olup geri gelirse yapacağım tek şey yüzüne tükürmek olur. Neyse bu iğrenç adamdan yeterince bahsettik. Şimdi biraz bizim minnoş mahallemizden bahsedelim. Sevgi mahallesi tam bir dayanışma zinciri. Herkes birbirini sever sayar. Komşularımız:Lütfi amca,Elif abla,Gülnur teyze,Beyazıt amca,Sevda teyze,Selçuk abi. E mahallemiz ihtiyar heyeti değil tabii. Bide bunların çocukları var. Lütfi-elif çiftinin Mustafa. Gulnur-Beyazit çiftinin Yağmur. Sevda-Selcuk çiftinin ise Yusuf adında yakışıklı sayılabilecek bir çocuğu var. Mustafa bir inşaatta işçi. Ama yaşı daha 20. Yağmur biricik kankam. Benimle yaşıt. Yusuf ise bir kafe de garson. Yusuf beni seviyor. Bir kere bana açıldı ama kabul etmeyince çocuk yanımdan bile geçmiyor. Niye kabul etmedim bilmiyorum. Herneyse işte bu bizim minnoş mahallemiz. Şimdi sırada ben varım Arya. Hala bir koca bulamadım kendime. Olmayınaca olmuyor. Bende Yusuf la aynı kafe de çalışıyorum. Asgari ücretin altında ama yetiyor. Annemde oya işleyip satıyor. Öyle kendi yagimizda kavruluyoruz.
**********
Bir gin kafe de mesai saati bitmek üzereydi. Etrafı toparlıyordum. Zaten başım yeterince ağrıyordu. O sırada yanıma Yusuf geldi. Çok telaşlı görünüyordu. "Noldu?" Diye sormam kalmadan nefes nefese cevap verdi. "Gelmişler yine gelmişler." Bu haberden nefret ediyorum. Demek yine pes etmemişler. Pis köpekler!! Cevap vermeden direkt üst kata hazırlanmaya gittim. Yusuf'la o sırada patrona durumu izah edip 10 dakika erken çıkmak istediğimizi söyledi. Sağolsun patronum uz bizi kırmadı. Ve aceleyle kafe den ayrıldık. Mahallemize geldiğimizde son model lüks arabalar ve siyah takım elbiseli bir sürü adam oraya doğru koştuk. Bu mafya kılıklılarin karşısına dikildim. O an karşımda bir erkek gördüm. Buğday teni siyah saçlarıyla müthiş bir uyum içindeydi. Masmavi gözleri kalbime işledi. Uzun boyu herşeyi tamamliyordu. Allah'ım bu neydi böyle. Bir melek mi ? Yoksa bir hayal mi?. A yok yok o bir insandı. Ama nasıl bir insan? Mavi gözleri resmen yüreğime işliyordu. Tam o sırada beni Yusuf dürttü. Ancak o şekilde kendime gelebildim. Yusuf sessizce kulağıma eğildi ve fisiltiyla "kızım noluyo? Adamlar mahalleyi elimizden alacak sen geçmiş ağzın yarım metre açık çocuğu izliyorsun." Hakkaten ya bunlar yıllardır peşimizi bırakmayan mahallenin tapusu üstlerinde olduğundan ötürü hepimizi burdan defetmek isteyenlerdi. Allah'ım neden? Belki de hayatımın aşkını bulmuşken neden bu darbe Rabbim? Tam o anda yakışıklı çocuk konuşmaya başladı" Ben babamın isteği üzerine buraya geldim ve sizinle son kez konuşuyorum. Ya bu mahalleden kendi isteğinizle çıkarsınız yada yapacağımız plazanin duvarları altında geberir gidersiniz inanan ki bu umrumuzda olmaz. Şimdi son kez soruyorum. Çıkacak misiniz?" Bu soru üstüne Lütfi amca dayanamadı ve var gücüyle bağırdı. Sizin gibi aç köpeklere verecek değil evimiz bir dal domatesimiz bile yok." Hakikaten çok sert konuşmuştu. Bu sözler üzerine yakışıklı çocukun yanındaki korumalar Lütfi amca nin üstüne yürüdüler. O esnada yakışıklı çocuk bagirdi" heeey sakın olun o adama siz elinizi surmeyeceksiniz. Çünküü.... derken Lütfi amcanın üstüne geliyordu. Çünküü ona ben elimi süreceğim dedi ve Lütfi amcanın karnına çok sert bir yumruk attı. Zavallı amcacım. Nasılda boğuk bir çığlık attı. Bunun üzerine mahalleli yakışıklınin üzerine yürüdü ama korumalar izin vermedi. Yakışıklı çocuk lüks arabasına binerken bağırıyordu. "Ben Levent Bayraktar oğlu Kaan Bayraktar hepinize gününü göstereceğim aç sefiller." Son kelimeleri söylerken özellikle bir vurgu yapmıştı. Şimdi arabasına basıp gitmişti. Ama benim kalbimde paramparça olmuştu. Allah'ım bu nasıl bir sınavdı?