Tırnaklarım yüzümü parçalarken kapının köşesine dahada çok sindim. Bağırarak ağlamaya başladım. Ağlamak belki unutmam için beynimdeki görüntüleri uzaklaştırmak için tek çözüm yoluydu. Hıçkırıklarım çığlıklara karışıyordu. Parçalanan yüzümün acısı kalbimdeki acının yanında hiçbirşeydi.
Ve çığlıklar hala devam ediyordu. Simsiyah gecenin KUSURSUZLUĞUNU ÖLÜMÜN ÇIĞLIKLARI bozuyordu.
Kafamı ellerimin arasına alıp kapının yanına uzandım. Sert parkeler kemiklerime batıyordu ama düşünecek gücüm yoktu artık. Rahat etmekte istemiyordum. Beynim bu acıya daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordum. İnsan acılarıyla olgunlaşır diyorlardı hep içimdeki acı çok çok büyüktü ama kendimi olgun falan hissetmiyordum. Aksine acılarım beni dahada güçsüzleştirmişti.
' Zaten bu yüzden kaçmadın mı ? En basit yol buydu çünkü değil mi ? Küçük bir çocuk gibi kaçmak.
Diye iç sesim beni yanıtladı. '
Gözlerimden akan yaşları elimin tersi ile sildim. Çocukluk yapmayacaktım. Kendime gelmek için kalkıp sırtımı kapıya dayadım. Kapının kulbundan destek alıp ayağa kalkıp kapıyı açtım. Bu sefer kaçmayacaktım. Neler olduğunu öğrenecektim. Anahtarı çevirip yavaşça açtım kapıyı.
Etrafta bir sürü insan koşuşturuyordu.
" Polisi arayın. " diye bağırdı uzun boylu, siyah saçlı, kirli sakallı bir adam. Siyah saçları siyah takım elbisesi ile uyum içerisindeydi. Mavi gözleri ile uyumlu bir kravat takmıştı birde. Bir yandanda el kol hareketleri ile çevrereye emirler yağdırıyordu. Bir an göz göze geldik. Sonra yanıma yaklaştı.
" Hanımefendi lütfen odanıza gidermisiniz ? Ortalıkta olmanız işimizi dahada zorlaştırıyor. " dedi.
" Neler oluyor ? " diye sordum. Öğrenmeliydim.
" Sanırım bir intihar vakası. Daha emin değiliz polislerin gelmesini bekliyoruz. Birde meraklı gözlerle uğraşamayız şimdi lütfen odanıza. " dedi ukala bir biçimde. Seni ukala şey. Ben burada gözlerim şişmiş yanaklarım tırnak izi içinde kalmış bitmiş durumdayım adam birde seninle uğraşmayalım diyor. Gerçi kendince haklı adam. Cesetlemi ilgilensin benimle mi ilgilensin.
Bende kendim öğrenirim ne olduğunu. İç sesim hemen karşı çıktı. Bir daha dayanabilecekmisin bu görüntüye diyordu. Kendine acı çektirmekten bu kadarmı zevk alıyorsun ?
Aynı görüntüler görmek hoşuna mı gidiyor ? Buraya niye geldin o zaman ?
Tekrardan psikolojik çöküşünü görmek için mi ?
Mazoşistmisin ? Sorunlardan kaçmanın en iyi çözüm yolu olduğunu düşünmüyormuydun ? Ne oldu hastalarına yaptığın tedaviye hiç benzemiyor değilmi ?
Ruhun çürümüş senin kurtuluşun yok artık.
İç sesim kendime itiraf edemediğim herşeyi bir bir söylemişti. Ama eğer şimdi bakmazsam birşeyler yapmazsam içimde hep o acıyı yaşayacaktım ilk günkü gibi. Korkumla yüzleşme vaktim gelmişti.
Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve bağırıp etrafa emirler yağdıran adama aldırmadan insanların doluştuğu odaya yavaşça ilerledim. Ayaklarım benden bağımsız oraya doğru hareket ediyordu. Beynimse tamamen benden bağımsız ne göreceğim diye merakla ve korkuyla odanın içine bakmaya çalışıyordu.
Kafamı şeritlerle çevrili odanın bir tarafından uzattım. Ve gördüğüm görüntü dehşete kapılmama neden olmuştu. Adının Slavelya olduğunu hatırladığım kız yerde kanlar içinde boylu boyunca yatıyordu. Mavimsi saçları kanın kırmızısıyla karışınca siyahımsı bir renk almıştı. Kan kendine bir yol cizmiş cam kenarına doğru ilerliyordu. Vahşice işlenmiş bir cinayetti. Evet cinayetti çünkü kimse boynunu o şekilde kesemezdi. Zaten elinde bıçak ya da ona benzer birşey yoktu. Pencereler sonuna kadar açılmıştı. İçeriye buz gibi bir hava hakimdi.
Kanım buz tutmuştu bu görüntüyle. Gerçi yerdeki o kusursuz güzellikteki kızı öldüren kişide oldukça soğuk kanlı olmalıydı ya da vahşii....
Katilin bir kaç dakika önce burada olduğunu düşününce dahada ürperdim.
Kızı önce boğarak öldürmüş olmalıydı. Çünkü yüzü kaskatı kesilmişti. Ve üzerine kan bulaşmasın diye çok uğraşmış olmalı arkadan bıçağı boğazına dayamış olmalı ki kan duvarlara eşsiz bir tablo gibi sıçramıştı.
O bağırıp çağıran adam büyük ihimalle müşteri kaybetmemek için bir intihar vakası diyordu. Kim burada bir soğuk kanlı bir katille aynı atmosferi solumak ister ki ?
Mesela ben aslında....
Nasıl bir psikolojide olduğunu neler hissettiğini öğrenmek isterdim. Gerçi ne hissetmiş olabilir ki. Vahşice düşünmeden geride bıraktıklarını birini öldürmüştü. Duyguları yoktu ki böyle birinin, birini öldürürken birşey hissetsin.
Nedense işimi yaparken kendimi hep soğuk kanlı duygusuz bir insan gibi hissetmişimdir şimdide öyleydi.
İşimi yaparken bir robot gibi karşındaki ne duymak istiyorsa onu söylüyordun. Sonrada acılarınla yüzleş diyordun. Ne kadar sinirlensende dinlemek zorunda kalıyordun ve hiç bir tepki veremiyordun. Zamanla alışıyordu insan. Şimdide o soğuk kanlı kişiliğime bürünmüştüm. Fakat daha ne kadar bu kalkanı kullanabilirdim bilmiyordum. Yavaş yavaş tükenme noktasındaydım artık. Ve gördüğüm görüntü....
Peki kendi annemde de öyle hissetmişmiydim ? O zaman böyle duygusuz davranmamıştım işte. Sonrada bir çöküş yaşamıştım. Ve katil....
Onun psikolojisini anlamayı hiç düşünmemiştim.
Aslında kaçmıştım ölümden....
Ve şimdi hiç tanımadığım bu kız için ağlamaya başlamıştım. Soğuk kanlı kişiliğim buraya kadar artım demişti. Artık yalnız başınasın. Gözümden akan yaşlar tırnak izlerine olduğu yerleri yakıyordu.
İç sesim iyi geldi mi bu görüntü ? Unuttunmu acılarını şimdi ? Aptal diyordu.
Arkamı dönüp çıkacaktım daha fazla kan görmeye dayanamazdım.
Daha fazla ölüm koklayamazdım....
Ve yine o çığlıklar kafamın içinde dans etmeye başladığında ellerimi saçlarımdan geçirip olduğum yere çöktüm.
Sonrası karanlıktı işte...
Benim umutsuzluğumun rengi gibi simsiyah.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Büyüsü
Mystery / Thriller"Zamanın birinde çook uzaklarda çok güzel tek bir kusuru bile olmayan bir ülke varmış. Bu ülkenin insanlarıda kusursuz güzellikteymiş tabi. Erkekler yakışıklılığı ile kadınlar ise güzelliği ile dillere destanmış. Ama hiçkimse bilmiyormuş ki a...