Adrien, Marinette için sabırla bekledi.
"Belki de gelmeyecektir?" dedi kendi kendine.
Evinde olup olmadığını kontrol etmek amacıyla yola çıktı.
Ya ona bir şey olduysa?
Ya Nathaniel ona ulaştıysa?
Oh tanrım hayır.
En kötüsü, Ya Felix onu yakalarsa? S*ktir, bu çok kötü.Bir süre sonra Adrien sonunda Marinette'nin evine geldi.
Kendisini Sabine karşıladı. "Adrien, bugün sana nasıl yardımcı olabilirim?"
"Merhaba Bayan D-C. Marinette'in hâlâ burada olup olmadığını merak ediyordum."
"Marinette? Uzun zaman önce gitmedi mi? Onu neden bekliyordun?"
Adrien sinirlerinin ona ulaştığını hissettiği için başını sallayıp kötü düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı..
"Ah Paris'in iyi mekanlarına bakın. Favori yerlerinin Eyfel Kulesi ve park olduğunu düşünüyorum. Oraya bakabilirsin."
Adrien başını salladı ve ona teşekkür etti.
Önce Eyfel Kulesi'ni kontrol etmeye karar verdi, burda hiç iz yok.
Daha sonra parka yürüdü ve görmesi gereken kişiler listesinde en sonda sabitlenmeye bile layık olmayan birini gördü. (Burası çeviri diyil benim düşüncem 😇)
Chloe'yi.
Ayrıca bilinci kapalı olan Marinette'i sürüklediğini gördü.
Ve ona bağırdı. "NE YAPIYORSUN LAN!?"
Chloe şok ve korkuyla nefes aldı.
"Kahrolası plan! Bugün tutuklanamam!" Chloe kendini düşündü ve kaçtı.
Adrien hemen Marinette'e gitti.
Hızlı bir şekilde ambulansı çağırdı.
Kahretsin çok kan kaybediyor.
Adrien hızlı bir şekilde süveterini çıkardı ve Marinette'nin yarasına sardı.
Birkaç dakika içinde ise ambulans...
"İyi olacak mı?"
"Bilmiyoruz. Ama iyi olacağını düşünüyorum."
“Ne demek istiyorsun? Peki onunla gelebilir miy-?” Adrien'ın cümlesi bir flash patlaması ile kesildi.
Aptal paparaziler.
"Agreste, onun adına bir şeyler söyleyebilir misin?"
"Adrien Agreste biriyle mi çıkıyor?"
"Adrien!"
Adrien çabucak yüzünü kapatmaya çalıştı.
En azından bu sefer goril bana eşlik etmiyor.
Arkasını döndü ve ambulansın gitmek üzere olduğunu gördü.
S*ktir. Yetişmem gerekecek.
Marinette hala orada. Ayrıca canı yanıyor olmalı. Ama bu lanet paparazi beni yalnız bırakmayacak. Kahretsin.Böylece Adrien yapabileceğini düşündüğü tek şeyi yaptı.
Kaçtı.
Ambulansa doğru koşmadı. Soruları cevaplamak için kalmadı.
Evine koştu.
"Ben ne halt ediyorum?" Adrien bir köşede saklanırken kendini düşünmüştü. Paparazinin onu takip edip etmediğini bilmiyordu.
"Aynı şeyi ben de sorabilirim kardeşim." Adrien baktı ve zarar görmesinden, acı çekmesinden keyif alacağı bir kişiyi gördü.
Felix'i.
"Ne halt istiyorsun?"
“Senden, Marinette'i yalnız bırakmanı istiyorum.” Felix sırıttı.
"Hah. Gerçekten bunu yapacağımı mı düşünüyordun? Peki bunu sana düşündüren neydi?" Adrien sırıttı.
"Ah, bilmiyorum. Ona cinsel istismar. Ona dokunmak. Onu öldürmek. Bunlar yapılması zor şeyler değil." Felix'in sesinde uğursuzluk vardı.
"Bunu düşünme bile." Adrien hırladı.
"Ah, ama bunu düşünüyorum. Aslında çoğu zaman." Felix güldü.
"Seni küçük şeytan"
"Bana adımla seslen Adrien, sana ikiden az pislik verebilirim. O zaman ne olacak? Bu şeyi yalnız bırakır mısın yoksa başka bir şekilde mi olmak zorunda kalacaksın?"
Marinette'nin güvende olmasını istiyorum ama onu korumak için de orada, onun yanında olmak istiyorum.
"Tüm günümü sana harcayamam. Seçimin nedir, baby brother*?"
Felix sırıttı.
"Bir anlaşma yapalım."
~~~
Baby brother* Kelime oyunu gibi, türkçeye bebek erkek kardeş olarak çevriliyor.
Söylenişi yüzünden büyüsü bozulur diye düşünüp aynı şekilde yazdım.