"Adrien, bu öğleden sonra fotoğraf çekimine gitmelisin."
Nathalie bunu dediği gibi Adrien'ın kapısı açıldı. Adrien ise iç çekti.
"Biliyorum Nathalie..." diye cevap verdi ve yataktan kalktı, Nathalie'yi takip etti.
Adrien dışarı çıkmak konusunda hiç şanslı değildi, fotoğraf çekimleri dışında. Sadece bir arkadaşı vardı ve o kişi ise...
"Adri-bal!"
Chloe'ydi.
Adrien iniltilerle sordu. "Evimin önünde ne yapıyorsun Chloe?"
Chloe (güya) şirin olduğunu düşündüğü bir şekilde cevap verdi. "Seni bekliyorduum~" Adrien'ın koluna girdi.
Adrien onu kendinden uzağa çekti. "Fotoğraf çekimim var Chloe. Zaten yorgunum, bu yüzden lütfen beni yalnız bırak..." diyerek kendini kısaca açıkladı.
Nathalie "Adrien." dedi.
Chloe "Geliyorrr..." diye kendisi yerine konuştuğunda Adrien cevap olarak göz devirip aracına bindi.
"Gökyüzü çok güzel ve geniş. Aha! Bir fikrim var!" Marinette eline kalemi aldığında çizim defterine bir şeyler karalamaya başladı.
Parktaki bir bankta oturup tasarım fikirleri için etrafına bakıyordu.
Etrafına bakınca bir çocuk gördü, Chloe'nin ardından ilerliyordu.
Ugh, yine Chloe.
Marinette ayrılmak istedi ama Chloe onu durdurdu.
Ve alay etmeye başladı her zamanki gibi. "Ah, bu Mari-trash* değil mi?" Marinette onu boşvermeye çalışsa da Chloe kendisiyle uğraşmaktan vazgeçmeyecek gibiydi.
"Orada dur bakalım! Nasıl olur da beni görmezden gelebilirsin!?" diye haykırdı Chloe.
Marinette "Beni mi çağırdın? Ah, üzgünüm! Bilmiyordum! Çünkü benim adım Mari-trash değil. Doğru konuşmayı öğrenmeni öneriyorum." diyerek sırıttığında Chloe yumruğunu sıktı. Adrien ise (biraz) güldü, tüm sahneyi görmüştü.
Marinette çaktırmadan sarışın çocuğa göz atıyordu, Adrien'a. Saçları güneş gibi parlıyordu... İstemsizce gülümsedi Marinette.
Adrien'ın çekimleri akşama doğru bitti. Chloe zaten eve döndü çünkü bekleyemedi, sabretmekte kötüydü. Nathalie telefon ile babasını arayınca Adrien gizlice kaçtı. Nadiren dışarı çıktığı için nereye gideceğini bile bilmiyordu, sadece babasından kaçmak istedi.
Pont Des Arts'ın karşısına koştu.
Orayı biliyor musun, hani şu Aşk Köprüsü...Ve Adrien, aniden birine çarptı.
Evet, bu Marinette! Yani...
Başka kim olabilir ki?Ona çarpınca eşyalarıyla birlikte yere düşmesine sebep oldu. Kalem ve eskiz defter dahil olmak üzere...
"Üzgünüm! Çok üzgünüm!" Adrien ona eşyalarını toplamasında yardım edeceğini belirttiğinde Marinette kıkırdadı, "Sorun değil" dedi. Adrien tasarımların bir sayfasını gördü ve bundan çok etkilendi.
"Vay! Bunlar senin tasarımların mı? İnanılmaz! Babamı bile geçebilirsin, yani Gabriel'ı!"
Adrien bunu haykırdığında Marinette başını salladı ve afalladı bir an. "Evet, bunlar benim, ama Gabriel'ı yenip yenemeyeceğimi bilmiyorum. Yani ben, şey yani demek istediğim... Zaten ondan ilham aldım!" Adrien Marinette'in kendini kurtarıp cümleyi döndürme çabasına güldü.
"Bir gün tasarımcı olacağına inanıyorum. Bu arada, benim adım..." Cümlesini bitiremeden onun için gelen arabayı gördü.
Nathalie, arabanın pencereleri açılınca dedi. "Adrien, bizden nasıl kaçabildin? Babana mantıklı bir açıklama yapsan iyi olur" Adrien söylendi. "Tamaam..." diye yanıtlayıp arabaya girdi.
Marinette'e el salladı. "Hoşçakal." Marinette de el salladı ve gülümsedi. "Hoşçakal."
Araba giderken Marinette öylece bakıyordu, gülümsüyordu.
Birbirimizi daha sık göreceğimizi düşünüyorum, Adrien.
-----
Ve şimdi, Marinette takım elbise giymiş damadın sarışın saçlarına bakıyordu.
Geçmişini hatırladı.
Saçları güneş gibi parlıyor.
Adrien, güzel beyaz elbiseyi giyen kendisine gülümsedi.
"Gelini öpebilirsin"
Adrien sırıtarak Marinette'e döndü.
"Seni daha sık göreceğimi biliyordum, Adrien." Adrien tekrar sırıttı. "Birgün benim olacağını biliyordum." Marinette takım elbisenin yakalarından onu kendine çekti ve dudaklarını onun dudaklarına yapıştırdı.
"Seni seviyorum, Adrien Agreste."
"Ben de seni seviyorum, Marinette Agreste."
SON.
~~~
Mari-trash* Lakap olduğu için bu şekilde bırakmaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yabancı
General FictionAdrienette. Aslında hikâyenin adı "Yabancılar"dı ama bu şekilde değiştirdim.