Hile ile kazanılan zafer zafer olamazdı değil mi?
Savaşmadan, kaybetmeden, başkalarının katliamına sebep olarak kazanılmış bir savaşta kim kendisini galip sanırdı ki?
Sananlar vardı elbette ki ancak Draco Malfoy kesinlikle onlardan biri değildi. Genç adam kazanmanın da, kaybetmenin de ötesinde hissediyordu kendisini. Çaresizlikte, boşlukta, çıkmaz bir sokakta veya öyle bir şey işte.
Nerede olduğunu ve nereye ait olduğunu çoktan unutmuştu. Savaşın başladığı o anlardan itibaren bırakmıştı hayata tutunmayı.
Güçsüz ayakları birbirine dolana dolana, ihtişamıyla herkesi büyüleyen Malfoy Malikanesi'nin büyük salonuna doğru yürümekteydi. Neden, niçin gittiği bile tartışılırdı."Hey Malfoy, payına düşen ödülü almak için bu kadar isteksiz olmaman gerekir. Yoksa senden önce ben ziyafetin en yağlı, leziz parçasını kaparım."
Umurunda mı sanıyordu. O aptal partiden ne bekleyebilirdi ki?
Hayatı boyunca boş gözlerle kendisine bakacak olan ve ona her seslenişinde içinden şahsına küfürler, lanetler savuracak olan bir hizmetçi mi? Yoksa daha da ötesinde bir seçim mi yapması gerekirdi...Belki de kim bilir tek ve en büyük dileğini dilerdi, son günlerde fazlasıyla neşeli ve anlayışlı olan lordlarından.
Kendisini de sevdiği kadının ardından öteki tarafa uğurlamasını isterdi."Hadi evlat sallanma. Salona en son giren kişinin sen olduğunu görmek istemiyorum. Biliyorsun Lord böyle konularda takıntılıdır. Sefa sürecekken, cefa çekmeni istemem."
Ne sefa ama... Daha kendilerini neyin bile beklediği tartışılırdı. Belki de o kaçık adam herkesi salona toplayıp malikaneyi havaya uçururdu. Keyifli de olurdu gerçi. Kendisi yolun sonuna gelmişti ama ellerinde gümüşi maskeleri, güle eğlene salona doğru yürüyen aptal ergenler için aynı şeyi düşünmüyordu. Onların önünde koskoca bir hayat vardı ve akıllarını kaçık bir adamın dünyaya sahip olacağım planlarıyla karartmamaları gerekirdi. Ancak kendisine bir türlü gülmeyen kader belli ki onlara da gülmemişti. Yoksa ne diye burada bulunup, Lorda uşaklık etmek için bu kadar hevesli olsunlardı ki...
▪️▫️
"Evet sevgili hizmetkarlarım. Sizlere bugün savaştan galip çıkmamızdan dolayı birbirinden güzel gelecek planlarımdan bahsetmek istiyorum. Buna layık olduğunuzu, hak ettiğinizi çok çok önceden bana kanıtladınız. Savaşı hep beraber kazandık ve zaferin de tadını hep beraber çıkaracağız."
Salonda kısa bir alkış yükseldiğinde aptal teyzesi Bellatrix de lordun yılanıyla beraber süzülerek adama doğru ilerledi. Belli ki, onun diğerlerinden daha önce haberi olmuştu adamın henüz salona açıklamadığı planlarından. Açık söylemek gerekirse bunlar Draco'yu ilgilendirmiyordu.
Tek istediği bütün bu saçmalığın bir an önce bitmesi ve odasına çekilmesiydi."Planlarımızı konuşup tartışacağız elbette ki fakat ondan daha öncesinde sizlere sunmak istediğim bir hediye daha var. Bana kalırsa bu lanetten beter bir yük ancak içinizde bazılarınızın böyle küçük detaylardan hoşlandığını biliyorum. En başta da Bellatrix senin."
Lord çok nadir sergilediği gülüşlerinden birini sergileyip genç kadına baktığında Bellatrix'in gözleri hayranlıkla parladı. Draco ise bu iğrenç manzaraya karşı sadece başını sallamakla yetindi.
Hala teyzesinin o manyak adamda ne bulduğuna anlam verememişti.
Bir insan kendisini henüz bebekken kaçıran ve aklını saçmalıklarla yıkayan bir adamdan ne diye etkilenirdi ki...?Bu duruma burun kıvıran tek kişi kendisi değildi. Bay Lestrange de öfkeden simsiyah kararan yüzünü taktığı maskesinin ardında güçlükle gizlemeye çalışıyordu. Ancak profilden Draco'un adama bakması ve adamın da durmadan rahatsız bir şekilde kıvranışı gencin dikkatinden kaçmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTESİ & DrAmİoNe (Tamamlandı)
FanfictionSavaşın, pişmanlığın, ölümlerin, yasakların, hüzünlerin de ötesinde bir aşk hikayesi. Seçimler, yanlış seçimler, kefaret.