B Ö L Ü M : 11

7.1K 282 4
                                    

Merhabaa can içimlerimm.

Aşağıdaki yıldızlarıı boşş bırakmayalım.

Keyiflii okumalarr 💕

**

B Ö L Ü M : GEÇMİŞ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

B Ö L Ü M : GEÇMİŞ

NAZIM ÖNAY
12 OCAK 2010

Yapacağı şeyin neler doğuracağını az çok biliyordu Nazım. İçindeki tek korku canı pahasına koruyup kolladığı güzel kızı ve karısıydı. En başından beri bu işe bulaşmaması gerektiğini de biliyordu. Eğer ileriyi görebilseydi, asla bu karanlığa girmezdi. Tek istediği ailesine sahip çıkabilmekti. Girdiği borcun altından sıyrılmak için bulaşmıştı ya bu karanlık işlere zaten. Kolunu sıvayarak büyük dijital saatindeki düğmeye bastı ve gözlerini küçük ekrana çevirdi. Gözlerini kısmış, sakince ekrandaki sayıların, belirlenen zamana ulaşmasını bekliyordu.

Parmakları beline yerleştirdiği silahın soğuk metaline ilişti. Uzun kıvrımlı kirpiklerini dikkatle kırpıyor, hedefini kaçırmamak için kıstığı gözlerinin altından etrafı kesiyordu. Kuvvetle esen rüzgar, iğde ağacının kokusunu burnuna taşıyordu. Şu an karısını kollarının arasına alıp, burnunu güzel kokan saçlarının arasında gezdirmek istiyordu. İçinde bir ses yapacağı şeyin yanlış olduğunu fısıldıyordu kulağına. Başka şansı yoktu. Bu işe bir kere bulaşmıştı. Girdiği bataklıktan öyle kolayca çıkamayacağını biliyordu.

Böyle bir karar aldığı anda, ailesini yok ederlerdi. Sıkıntıyla iç çekti. Soğuktan elleri buz kesmiş olsa da, silahı tutan eli tam tersi yanıyordu. Telefonuna gelen mesaj sesi ile beraber kumaş pantolonunun cebinden çıkarıp ekranı aydınlattı. Mesaj patronundan gelmişti. Eğer bu işi halledemezse, silahın namlusunun ucundakilerin karısı ve kızının olacağından bahsediyordu. Silahı sıkıca kavradı. Bu yolun çıkışı yoktu. Kafasını gökyüzüne kaldırdı. Gri hava etrafa kasvetini yaymış, her an yağacak yağmurun habercisiydi.

Bakış açısına hedefinin girmesi ile telefonunu sakince cebine koydu. Daha sonra doğrulup bulunduğu yerden çıktı. Ebru mağazadan çıkıp, sırayla park edilmiş arabaların arasından kendi arabasının önüne gelince duraksadı. Filmli camının yansımasından kendine bakıyordu. Siyah saçlarını omuzlarından aşağı salık bırakmıştı. Kocasının saçlarını severken nasıl iç çektiğini anımsadı. Dudaklarında büyük bir gülümseme yeşerdi. Nazım silahı geri yerine iliştirdi. Adımlarını arabanın yanında dikilmiş olan kadına yöneltti. İki elini de önünde kavuşturmuş, çantasını tutuyordu.

Ebru'nun bakışları yanına gelen Nazım'a kaydı. Kaşları çatılmış, dikkatle aşina olmadığı yüze bakıyordu.

"Sizi eve ben götüreceğim." Dedi Nazım sesini ifadesiz tutmaya çalışırken.

Bir an karşısındaki kadını, kendi karısı yerine koydu. Boğazına sıkı bir düğüm atıldı.

"Ben anlamıyorum. Eğer beni sizin götürmeniz gerekiyorsa bana haber vermeleri gerek. Öylece binemem." Ebru'nun tehlikeli bir hayatı vardı. Böyle ufak tefek şeyler, canına mal olabilirdi. Sonuçta kocası büyük bir mafyaysa, bunun doğuracağı tehlikelerde sürekli artıyordu.

Ebru'nun telefonu çaldı. Aramayı yanıtlayıp kulağına götürdü. Onu buraya getiren şoförüydü. Kendisinin araba kullanacak durumda olmayıp rahatsızlandığını, onun yerine başka birinin gelecek olduğunu söylemişti. Ebru başını sallamakla yetindi. Adam arka kapıyı açıp kadının geçmesini bekledi. Sonrasında ön kapıyı açarak şoför koltuğuna yerleşti. Etli dudaklarında samimiyetten uzak bir gülüş can bulmuştu. Elindeki anahtarı kontağa takıp arabayı çalıştırdı. Kemikli parmakları direksiyonu kavrayıp, park edilmiş arabaların arasından yola atıldı.

Nazım dikiz aynasından gözlerini kadına çevirdi. Kafasını cama çevirmiş, dışarıyı seyrediyordu. Telefonu çaldığında tek elini direksiyondan ayırıp telefonuna attı ve görebileceği şekilde kaldırıp ekrana baktı. Karısı arıyordu. Şu anda o güzel sesini duyup, içini rahatlatmak istiyordu. Telefonu kapatıp takım elbisesinin iç cebine koydu. Duru telefonu kulağından uzaklaştırıp bir kaç saniye ekrana dikti gözlerini. Sabah uyandığında kocası yanında yoktu. İşi olduğunu düşünerek fazla üstüne düşmedi. Yataktan sıyrılıp ayaklandı ve üzerini değişti. Aşağı indiğinde gözleri koltukta uyuyan kızına kaydı.

Yine gece gizlice salona inmiş, annesinin sakladığı cd filmlerini çıkarıp izlemişti. Kızının yanına ilerleyip saçlarından öptü.

"Nefesim, Lavinya'm." Küçük kızı homurdanıp gözlerini araladı ve gözlerini annesine çevirdi.

"Anne." Ebru kulaklarında dönüp duran sese iç çekti. Dudaklarını tekrardan kızının saçlarına bastırıp ayaklandı.

"Küçük maymunuma güzel bir kahvaltı hazırlayacağım şimdi." Kızının hoş kahkahasını duyduğunda tebessümü büyüdü. Nazım arabayı tüm dikkatiyle kullanıyordu.

Ebru'yu buraya getiren şoförü, patronunun adamları tuzağa düşürmüş, zorla yalan söyletmişti. Herkesin kendi canı kıymetleydi ne de olsa. Gözleri aynadan kadına ilişti. Telefonu ile ilgileniyordu. Arabayı patikaya soktu. Tekerleklerin altında ezilen taşların hışırtısı, sessizliğe kucak açmıştı. Birine zarar verecek biri değildi Nazım. Ama işin ucunda karısı ve kızı varsa, yapmam dediği her şeyi yapmak zorundaydı. Yol daralana kadar arabayı sürdü. Kafasını omzunun üzerinden arkaya çevirdi ve kadının elinde duran telefonu kavrayıp çekti.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"

Ebru'nun bağırmasını umursamadan arabayı durdurdu. Çevik hareketlerle inip kadının kaçmasına izin vermeden yakaladı.

"Bana bir şey yapacak olursan, kocam asla peşini bırakmaz. Onu tanımıy..." Kadının lafını, zayıf bedenini sertçe ağaca iterek kesti. Ebru sırtında hissettiği acı ile beraber inledi.

"Bunu yapmak zorundayım. Ailem için." Dedi Nazım silahını çıkardığında. Aldığı nefesler ciğerini zorluyordu. Görünmez bir el kalbine ulaşmış, acımadan sıkıyordu. Adam son kez kadının gözlerine baktı ve hiç düşünmeden, susturucu taktığı silahı kadının şakağına bastırarak üç el ateş etti.

Yüzüne kadının kanı sıçradı. Adımları geriledi. Silahı tutan eli titriyor, göz bebekleri korkuyla yere yığılan kadını seyrediyordu. Bir kaç dakika öyle durup kendine gelmeyi bekledi. Kulaklarında hala silahın sesi yankılanıp duruyordu. Kemikli parmaklarını saçlarına çıkarıp hırsla çekti. Ceketinin cebinden çıkardığı telefonun kadrajını yerde yatan kadına çevirdi. Kan kafasının altındaki açık renk toprağı kırmızıya boyamıştı. Fotoğrafı çektikten sonra patronuna attı. Kendine defalarca hatırlattı.

Ailen için, aile için, ailen için...

Telefonunu tekerleğin biraz ilerisine bıraktı ve arabaya bindi. Kontağı çalıştırdığında vitesi geriye alarak telefonu ezdi. Vitesi geriye aldı, üzerinden tekrar geçti. Tekrar ileri aldı. Telefon tuzla buz olana kadar aynı şeyleri tekrar ve tekrar yaptı. Bilinci açıktı, ama aklı, ruhu, hafızası, kadını öldürdü andaydı. Vitesi geriye aldı ve geldiği yolu döndü. O artık masum biri değildi. Ailesi için fedakarlık yapıp karanlığa saplanmış bir adamdı.

****
B Ö L Ü M S O N U

Umarım severek, sıkılmadan okuduğunuz bir bölüm olmuştur ballarım.

Yorumlarınızı bekliyorumm.

İnstagram : aleynaactnkyaa

İZBE RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin