Oy ve yorumlarınız için teşekkür ederim...
Keyifli okumalar!
Yorgundum. Bu karanlık evrene adımımı attığım andan itibaren üzerimde hiç dinmeyen bir yorgunluk vardı. Burası, adapte olamayacağım kadar farklı ve bir o kadar da korkunç bir yerdi. Belki önceki hayatım fazla normal olduğu için böyle hissediyordum ama bence burası hareketli bir yaşama sahip olan kişiler için bile fazlaydı.
Annem hep 'Ne dilediğine dikkat et' derdi. Bu sözüne pek aldırmazdım. 'En kötü ne olabilir ki' der, geçiştirirdim. Şimdi ise ne kadar haklı olduğunu acı bir şekilde deneyimliyordum. Bir mucize sonucu farklı bir evrende, farklı bir Derin'in hayatını yaşamaya başlamıştım. Ve kendi evrenimdeki en yakın arkadaşlarımın burada bana olan büyük düşmanlıklarıyla yüzleşmek zorunda kalmıştım. Bu, olabilecek en kötü şeydi.
Ateş'in bana olan öfkesini tattıktan sonra şimdi de Nilay'ın büyük öfkesiyle karşı karşıya kalmıştım. Bana sadece öfkeyle değil, aynı zamanda tiksintiyle bakıyordu. Derin onlara ne yapmıştı böyle? Neden herkes ona düşmandı?
Karşımda hâlâ öfkeyle nefes alan Nilay'a doğru bir adım attım. Gözlerine bakarak suçsuzluğumu ispatlamaya çalışıyordum ama o, benim anlatmaya çalıştıklarımı göremeyecek kadar sinirliydi.
"Nilay, biraz konuşalım mı?" diye sorduğumda bir anlığına afallasa da hemen toparlandı.
"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok. Seni son kez uyarıyorum. Ateş'ten uzak duracaksın. Onun kılına zarar gelirse seni yakarım." Beni şu an yaktığından haberi yoktu.
Nilüfer yanıma geldiğinde kulağıma doğru "Şimdilik bir şey söyleme. Söyleyeceğin tek bir söz her şeyi mahvedebilir. Bırak gitsin." diye fısıldadı. Artık bırakmak istemiyordum ama eğer Nilüfer'i dinlemezsem ne olacağını da bilmiyordum.
Çaresizce başımı sallayarak onu onayladığımda Nilüfer Nilay'a döndü. "Bir daha böyle bir şey olmayacak, merak etme."
Ama Nilay pek ikna olmuş gibi görünmüyordu. "Umarım dediğin gibi olur. Ama ben ablana hiç güvenmiyorum Nilüfer. Bir dahaki hatasında ona veda edeceğini unutma ve onu engelle." dedikten sonra yakıcı bakışlarını bana çevirdi. Gözleriyle beni delip geçerken "Ateş benim. Ona hiç kimse yaklaşamaz ya da dokunamaz. Kimsenin onu benden almasına izin vermem." diyerek arkasını döndü ve sert adımlarla odadan ayrıldı.
Şaşkınlıkla Nilüfer'e bakarken "Nilay Ateş'e aşık mı?" diye sorduğumda cevap veren Can oldu.
"Yuh Derin, bütün şehir bunu biliyor. Hafızanı falan mı kaybettin?" dediğinde dudaklarımı ısırdım. Can'ın burada olduğunu unutmuştum. Yavaşça ona doğru dönerken hafifçe gülüp "Yani tabii ki biliyorum ama çok komik değil mi? Ateş ve Nilay?" diye saçma bir cümle kurdum. Bu duruma Derin'in ne tepki verdiğini bilmiyordum ama eğer onlarla düşmansa pek de önemsemez ve gülüp geçerdi herhalde.
Can başını onaylamaz bir şekilde sallayıp "Bir gün aşık olduğunda o kızın neden böyle sinir krizine girdiğini anlayacaksın. Ve ben o gün geldiğinde sana bu konuştuklarımızı büyük bir zevkle hatırlatacağım." dediğinde bakışlarımı ondan alıp saçlarımla oynamaya başladım. Ben o sinir krizini de onun getirdiği kıskançlığı da çok iyi bilirdim. Özgür'ün yanında gördüğüm her kızla birlikte içimde bir şeylerin öldüğünü hissederdim. Ama yine de umudum hiçbir zaman ölmemişti, tabii o güne kadar.
Gün boyunca karanlık olan havanın biraz daha karardığını fark ettiğimde akşam olduğunu anladım. İşte korkulu kâbusum başlıyordu. Bugün barı denetlemem gerekiyordu ve Derin'in bir süre önce sipariş ettiği uyuşturucuları teslim alıp onları gerekli kişilere satmam gerekiyordu. Keşke Derin normal kızlar gibi elbise ayakkabı falan sipariş etseydi. O zaman bu bekleyişim huzurlu bile olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARALEL
ФэнтезиFarklı evrenlerden aynı anda dilenen bir dilek... Ve o dileğin değiştirdiği iki hayat... Derin fazlasıyla sıradan bir hayata sahip sıradan bir kızdı. Herkes gibi anne ve babası, onunla tamamen zıt bir kardeşi vardı. Hayatında her şey normalken bir...