MultiMedya'ya bakınız👼
Herkese merhaba :)
Öncelikle buraya okumaya başladığınız tarihi bırakırsanız sevinirim. Haftalardır üzerinde yoğunlaştığım kurgum "Medusa" sizlerle. Çok heyecanlıyım, çünkü ilk deneyimim ama olsun. Umarım beğenirsiniz.🙏 Sizden bir şey rica edeceğim. Her bölüm sonu görüşlerinizi yazar mısınız? Yazın ki, hatalarımı görüp kendimi geliştireyim. Şimdiden çok teşekkürler, kalın sağlıcakla :) ❤ROY;
"Sonunda o gün geldi ışte. Bugün 18 yaşına bastın Roy. Bugün dünyaya gönderileceksin. " dedi Lovis metanetle. Sessizce onu dinlemeye devam ettim."Bak Roy, lütfen kendine gel. Sen cesur birisin. Dünyadan ve insanlardan korkmamalısın."
Belli etmemeye çalışsamda korktuğumu anlamıştı.
"Korkmuyorum Lovis..." dedim güçlükle. Lovis başını sallayarak muzipçe gülümsedi. İyi hissetmiyordum."Gidebilir miyim şimdi?" dedim. Lovis başını salladı yine. Odama gidip burada geçireceğim son günümü düşünmeye başladım. Bu gerçekten fazlasıyla can sıkıcıydı. Ben dünyaya ait değildim ve oraya gitmek istemiyordum. Diğer yarımı bulmak da istemiyordum. Benim tek isteğim burada kalabilmekti. Fakat herhangi bir seçeneğim yoktu, gitmek zorundaydım. Aksi takdirde ölecektim. Yaklaşık yarım saat sonra Lovis'i daha fazla bekletmemek için tekrar onun yanına gittim.
"Hazırsın değil mi, Roy?"
"Başka çarem var mı ki?" dedim isyankar bir ses tonuyla.
"Yok ama emin ol diğer yarını bulduğun an gerçekten mutlu olacaksın.""Diğer yarımı nasıl bulacağım peki!?"
"Eğer o şanslı kız karşına çıkarsa sana bir işaret yollayacağım."
"Peki..."Diğer yarımmış(!)
Lovis yavaşça elimi tuttu ve inanılmaz bir ışık oluştu ortamda. Işık, beni kendine çekiyordu ve sesler gitgide derinleşiyordu. Lovis son kez, 'Hoşça kal Roy!' diye bağırmıştı.
GECE;
"Sayın yolcularımız, uçağımız inişe hazırlanmaktadır. Lütfen emniyet kemerlerinizi bağlayın." Uçağın inişini anons eden kadının sesini duyunca derin bir 'oh' çektim. Yaklaşık 23 saattir yoldaydım ve gerçekten yorgun düşmüştüm. Kemerimi bağlayıp, çantamın fermuarını kapattım. Can sıkıntısından ölecektim 23 saattir. Uçağımız, Londra Havaalanı'na indiğinde herkes kemerlerini çıkarmaya başladı. Bende kemerimi çözüp, siyah, deri, küçük sırt çantamı sırtıma takıp dışarı çıktım. Ablam, eniştem ve 5 yaşındaki yeğenim Mina'yı görür görmez onların yanına koştum. Ablama sarıldım önce. Gerçekten çok özlemiştim. Pek sık görüşemiyorduk onlarla. Çünkü biz Türkiye'de yaşıyorduk. Ablamlar bizi ziyarete yılda bir defa falan gelebiliyorlardı. Aslında yurt dışı için gayet normaldi. Ablam, Peri... Gerçekten peri gibi bir kızdı. Ta ki evlendiği adam olacak Ege ile hayatlarını birleştirene kadar... Ege'yi sevmem, nedenini bilmiyorum ama ablam 7 yıl önce onu bizimle tanışmaya getirdiğinde de sevemediğimi söylemiştim ama sırf ablamın hatrı için sevmeye çalışıyordum. Sırasıyla hepsine sarılıp valizimi alıp arabaya bindik. Mina ve ben arka koltukta oturuyorduk. Mina'yı hep bana benzetirlerdi. Huyu olsun, tipi olsun...
"Teyze Londra güzel mi sence?"
diye sordu Mina. Camdan dışarıyı seyre dalmışken, "Hä?" diye sordum. Önüme bakarken dikiz aynasından eniştemin bana baktığını farkettim. Bakışlarıyla tehdit eder gibiydi beni."Londra güzel mi diyorum..? Beraber gezelim mi burayı? Ha teyze, olur mu? Lütfen, lütfen..!"
"Teyzen yorgundur Mina, daha fazla yorma." diye çıkıştı ablam.
"Yaa ama anne yaa!" Mina ve ablam atışırlarken eniştem hala dikiz aynasından bana bakıyordu. Bakışları kin, pis hislerle doluydu sanki!
"Bakarız Mina'cığım, işim olmazsa gezeriz tabii." dedim kendime gelmeye çalışarak. Art niyetli olmak istemiyordum ama resmen bakışlarını kilitliyordu bana. Bir kaç saatlik yolculuktan sonra ablamların evine gelmiştik. Ablamlar, Tottenham'da yaşıyorlardı. Tottenham, Londra'nın merkezine çok uzak ve farklı bir yerdi. En fakir ve tehlikeli bir yerdi. Görünüşe göre pek yaşanılır bir yere benzemiyordu. Evin önüne geldiğimizde arabadan indik. Hava rüzgârlı olduğundan saçlarım ve eteğim hafiften uçuşuyordu. Valizlerimi alıp eve girdik. Gerçekten yorulmuştum.
"Sen banyoya gir, bende sana bir şeyler hazırlayayım." dedi ablam mutfağa girerek. "Banyo yukarıda, en dip kapı!" diye ekledi daha sonra.
Yukarı çıkıp en dip kapıya girdim, burası banyo idi. Ilık bir su hazırlayıp yıkanmaya başladım. Buranın havası bile değişikti. İlk kez yurt dışına çıkmak daha da değişikti. Bir yandan güzel bir deneyimdi ama bir yandan da annemi ve babamı özleyeceğim yönünden kötüydü. Bunları düşünürken çoktan yıkanmıştım bile. Banyodan çıkıp sağ taraftaki odaya girdim. Burası benim odamdı galiba. Ablam da benden hemen sonra odaya girdi.
"Burası mı benim odam?" diye sordum.
"Evet." dedi ablam.Hemen giyinmeye başladım. Üzerimi giydikten sonra ablam yemeğe bakmak için tekrar mutfağa indi. Saçlarımı taradıktan sonra bende aşağı indim. Ablam, henüz 24 yaşında olmasına rağmen bir çok eski topraktan daha iyi yemek yapıyordu. O yüzden de ayrı bir iştahım vardı.
Mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Hemen masaya oturduk. Köfte ve pirinç pilavı... Tamı tamına 2 tabak yemiştim. En sevdiğim... Salatalar, içecekler, türlü türlü meze ve turşular... O kadar yorgun düşmüştüm ki, bu gerçekten çok iyi gelmişti bana. Yemeğimi yedikten sonra, "Eline sağlık ablacığım, mükemmel olmuş!" diyerek masadan kalkıp odama çıktım. Hemen uyumalıydım. Yatağa uzanıp, gözlerimi dinlendirmeye bıraktım. Gözlerimi kapatır kapatmaz, kendimi eşsiz ve tarifsiz bir huzura kapılı hissettim...
İlk bölümden bu kadar. Kısa olabilir.. Fikirlerinizi yazın lütfen ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEDUSA
VampiroBir gece vaktiydi.Soğuk ve ürkütücü idi. Uzun vakittir gerçekleşmeyen ay tutulması gerçekleşmişti. Sular; duru ve puslu idi. Ay, bir ışıldak misali idi. Gece ile sabahın arasında kalmıştı. Ormanlar, yırtıcı kurtların ulumalarıyla yankılanıyordu. He...