Yemekten sonra bir hizmetli topluluğu geldi ve masaları toplamaya başladı. Sanırım artık herkes yiyeceğini yemişti. Şimdi eğlencenin başlama zamanıydı...
Ortadaki açıklığa doğru yürümeye başladık. Gayda daha hareketli bir biçimde çalmaya başlarken oynayan insanların sesleri de yükseliyordu.
Sonunda açıklığı net olarak görebileceğimiz bir yer bulunca durduk. Ön sıralarda sayılırdık, bu yüzden birbirleriyle dans eden çiftleri oldukça net görebiliyorduk. Her yer insan doluydu ve ortada oynayan çiftleri izliyorlardı.
Ortada sekiz tane çift vardı ve hepsi genç sayılabilecek yaşlardaydı. Birbirlerine benzer figürler eşliğinde yaptıkları dansın İskoç'lara ait bir yerel dans olduğunu anlamak çok zor değildi. Kadınlar bir ellerini bellerine koyuyor ve diğer ellerini yukarı kaldırarak ayaklarını ritmik bir şekilde oynatıyor, eşleri de onlara erkeksi bir biçimde uyum sağlıyordu.
Kilt giymiş iki adam tarafından çalınan gayda sesleri etrafa yayıldıkça şen bir ortam oluşuyordu. Çalan adamların arasında birkaç arşın mesafe vardı ama yine de birbirleriyle oldukça senkronize çalıyorlardı. Çalan müziğin içime garip bir huzur verdiğini hissettim. Sanki hep buraya aitmişim gibiydi...
Bir süre daha onları ve çevrelerine dizilmiş kalabalığı izledikten sonra etrafa bakındım. Gözlerim MacFarlane'lerden birini arıyordu. Bu kutlamada onların tam kadro burada olacağını biliyordum. Sonunda gözüm bizden çok da uzakta olmayan büyük masaya çarptı. Daha önce nasıl görmediğimi merak etmiştim çünkü masada tanıdığım tüm MacFarlaneler vardı...
Pazar alanının en başına boylu boyunca kurulmuş bu masanın en ortasında Kont Ranald oturuyordu. Sağ yanında daha önce görmediğim bir komutan, sol yanında ise Bruce vardı. Bruce'un yanında da sırayla Lord Henson ve Leydi Larena vardı. Masanın diğer kanatlarında ise kıdemli olduklarını tahmin ettiğim birkaç komutan daha oturuyordu. Toplamda on beş kişiydiler.
Hepsi gülüyor ve kendi aralarında konuşuyor, eğleniyorlardı.
Bir kişi hariç. Bruce...
O yine yanıbaşında yer alan tüm insanların belirgin coşkusuna aykırı bir biçimde durgun ve ilgisiz görüntüsünden ödün vermiyordu. Yüzü öyle ifadesizdi ki ne düşündüğünü asla tahmin edemezdiniz. Sadece elinde tuttuğu bardağın kenarlarıyla oynuyordu. B elirsiz bir noktaya sabitlediği gözlerinin, tepede yanan meşalenin yaydığı turuncu ışıkta parladığını görmek buradan bile mümkündü...
O an yanında olmayı diledim.
Yanında olmayı ve o güzel gözlerini daha yakından görebilmeyi... Ama bunun şu an pek de mümkün olmadığını biliyordum. Yine de bu kalabalığın içinden fark edilmeden onu izliyor olmak hoşuma gitmişti. Sadece biz varmışız gibiydi... Onu izlerken etrafta varolan herkesin ve her şeyin büyük bir buğuya gömüldüğünü hissedebiliyordum.
Az sonra görüş alanıma Henson girdi.
Hemen yanında oturuyordu ve eğilip Bruce'un kulağına bir şey söyledi. O ise kafasını hafifçe eğerek dinlerken yüzünde en ufak bir değişim olmadı. Ardından da kafasını olumlu anlamda hafifçe salladı. Henson'ın ne söylediğini o an deli gibi merak ediyordum ama bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektim tabi ki. Birkaç saniye sonra Henson ayağa kalktı ve meydanın iç kısımlarına doğru uzaklaştı. Nedense yüzünde güller açıyordu.
Önümüzdeki açıklıkta oynayan çiftlerin dansı bittikten sonra etrafında dizilen kalabalık yavaş yavaş alanın diğer taraflarına doğru dağılmaya başladı. Gayda sesleri ara vermemişti, muhteşem kelt ezgilerini kulaklara doldururken etraftaki çoğu insan bağımsızca dans ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtarıcı ve Mavi
Historical Fiction🔴 HİKAYEYE YENİ BÖLÜMLER EKLENMEYECEKTİR MAALESEF. ______________________ Clarine Moncreiffe, Eilinior Kalesi'nin tek leydisidir. Ama on sekiz yaşına geldiğinde babası tarafından kırk iki yaşında İskoç bir lorda verilir; evlenmek üzere... Başka hi...