Açık pencere, bir kasırgayı andıran fırtınanın soğuk damlalarını yatağımdaki yorgun bedenime süzerken uykumdan henüz yeni uyanmıştım. Virminale yaz geceleri de soğuk olurdu, fakat şimdi tül perdeyi çıldırmış bir hayalet gibi uçuran rüzgâr çok daha farklı bir şeyin habercisiydi; bir istilanın. Bunu, damarlarımda yatan kudreti bildiğim gibi biliyordum.
En azından annem, birkaç yıl önce bendeki gariplikleri fark ettiğinde babamın beni şehir merkezindeki ruh sağlığı ve sinir hastalıkları hastanesine götürmesine karşı çıkmıştı. Bu yüzden halâ evdeydim ve annem dışındaki herkes benim deli olduğumu düşünüyordu. Gerçeği açıklamaktan her zaman çekinmiştim. Açıkladığım zaman beni hâlâ gerçek çocukları gibi görebilecekler miydi?
Eğer dünyada yaşamak için bir zaman seçebilseydim bu kesinlikle 90'lar olurdu. Kısa bir an, sadece çok kısa bir an normal bir çocuk gibi bisiklet sürdüğümü, kulağımda bir Walkman'la 90'ların hiti Back Street Boys'u dinlediğimi ve okuldan eve Voltron'un yeni bölümünü izlemek için gittiğimi düşündüm. İşte o zaman tüm sorumlulukları bir başkasına bırakıp, tehlikenin ve o göz açtırmayan dehşetin nasıl da geçip gittiğini izleyebilir miydim?
Her şey evin bir kayık gibi sallanması ve alt kattaki akordiyon kapıların şiddetli bir şekilde gıcırdamasıyla başladı. Fakat bu sadece on saniye sürdü. Rüzgâr deli gibi eserken annemin kardeşimi kucağına alıp merdivenlerden aşağı koştuğunu biliyordum. Bir anne olsanız bile öncelikleriniz vardır, bu belki de kardeşimin benden daha küçük ve savunmasız olmasından kaynaklanıyor olabilirdi fakat büyük ihtimalle bu inandığım koca bir yalandı. Bu sadece tutunmaktan vazgeçmediğim, her gün yürümemi, okula gitmemi ve gülümsememi sağlayan koca bir umut parçasıydı.
Sadece ufak, bir kum tanesi kadar farklılık bile sizi diğer insanlardan geriye düşürmeye yeterdi.
Odamdan fırlayıp kendimi merdivenlerde bulduğumda sarsıntı sona ermişti. Babam beni almak için yukarı gelirken onunla karşılaşmış, televizyonda CNN spikeri NASA'dan gelen son dakika haberlerini bildirirken kendimizi son hızla dışarı atmıştık. Saat gece dört buçuk olmasına rağmen gökyüzü mavi ve şiddetli bir ışıkla parlıyor ve inanılmaz bir gürültü kulak zarlarıma işkence ediyordu. Bu sanki kalkmakta olan bir yolcu gemisinin sireni gibiydi. Fakat çok daha şiddetli ve çok daha korkutucuydu.
Çok uzun bir zamandır onların geleceğini biliyordum. Küçükken ilk fısıltıyı duyduğum zaman tıpkı babamın dediği gibi deli olduğumu düşünmüştüm. Fakat ikinci fısıltı bana her şeyi hatırlattı.
Evrende yalnızca dokuz galakside yaşam vardı. Bunlardan en güçlüsü, Reptilianlar, yaşam enerjilerini öz denilen bir maddeden alıyorlardı. Kendi gezegenleri olan Vulpecula'nın çekirdeği onlara yetecek hatta artacak kadar öz barındırıyordu fakat açgözlülük sadece insan ırkına ait bir özellik değildi ne yazıkki.
Öz, Vulpecula'nın tamamına yayılıp toprağının ince damarlarında geziniyordu. Sonra Reptilianlar özü, telepatik güçlerini ve yaşam sürelerini de arttırabilmek için kullanılabileceklerini öğrendiler. Kendi gezegenlerinin özünü tüketip yok ettiler; bu onlara çok uzun ömürler fakat değersiz hayatlar verdi. Gezegen yok olduğunda hayatta kalmak için başka bir gezegeni keşfettiler; Volans. Kısa sürede içinde milyarlarca hayat taşıyan gezegeni istila edip gezegenin çekirdeğindeki özü tüketmeye başladılar. Böylece liderleri Crux istediği güce daha da yaklaşmış oldu. Tüm galaksileri, belki tüm evreni önünde diz çöktürecek kadar kudretli bir güce; özün gerçek gücüne.
Bu noktadan sonra Reptilianlar ikiye ayrıldı; Direnişçiler ve İşgalciler. Direnişçiler daha fazla ölüme ve öz çalınmasına dur derken İşgalciler daha fazla güç ve otorite için adeta birbiriyle yarışıyor, tüm direnişçileri ağır bir şekilde idam ediyordu. Direnişin başında Maitre vardı. Crux'dan önce özün gerçek gücüne ulaştı. Bu gücün Crux'un eline geçmesi durumunda evreni ne gibi tehlikelerin bekleyeceğini biliyordu. Bu yüzden onu üçe böldü ve işgalci Reptilianların bir sonraki hedefi Dünya'ya inerek gücü üç hamile kadına nakletti. Kadınların çocukları, yıllar sonra içlerindeki güçle onları durdurabilecek yegane kahramanlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİŞ
FantasyYAZMA GÜNLERİ MAYIS 2018 KAZANANI Eğer dünyada yaşamak için bir zaman seçebilseydim bu kesinlikle 90'lar olurdu. Kısa bir an, sadece çok kısa bir an normal bir çocuk gibi bisiklet sürdüğümü, kulağımda bir Walkman'la 90'ların hiti Back Street Boys'u...