Seungwan, ellerinde gülücükler taşıyordu ellerime kadar. Parmak uçları sıcacık bir battaniye gibiydi tenimde ve ellerinde yaşam buluyordu bedenim. Yumuşak bir havlu gibiydi elleri, karlı ve soğuk bir kış gününde sıcak bir duştan sonra sarıldığım sıcacık havlular gibi yumuşaktı. Elleri, ellerime dünyanın en pahalı kremleri olurdu. Elleri, başıma en kaliteli masajları ve elleri, bana dünyanın en güzel hediyesi.
Seungwan'ın elleri bana her şeyden daha gerçek gelirdi. Elleri sanki bu dünyadaki tek doğruydu ve ben bir tek ellerinden emindim. Bana dokunuşunda parlardı yıldızlar ve doğardı güneş. Yüzümde gezerken parmakları çiçekler açardı. Ağaçlar büyürdü onun ellerinde ve meyveler olgunlaşırdı. Seungwan'ın ellerinde bir adet portakal, bir kış gününü ısıtmak için bekliyordu.
Bir eli, elimin içindeydi. Parmakları, parmaklarımın arasında ve ben bu dokunuşlara muhtaç bir âşıktım. Diğer elinde bir tabak duruyordu ve yavaşça önümüzdeki sehpanın üzerine yerleştirdi. Gözlerim onu terk etmeden, kaybolacak bir rüyanın peşinden koşarmışçasına izliyordu. Seungwan masaya bir sürü yiyecek ve içecek getirmişti şu son saatlerde ama bu tek portakalın önemini hiç anlayamadım.
Bir cumartesi günü bugün, final haftasının ardından her şeyin bittiği ve rahatladığımız ilk anlar. Seungwan'ın teklifiyle onun evinde film izlemeye başladık. Bitti ilk film ve bir diğerine geçtik. Ve bitince o yine bir diğerine... Seungwan'ın dolabı benimkinin aksine doluydu hep ama onun bile getirecek şeyi kalmamıştı. Tek bir portakal haricinde... Tek bir portakal onun kalbiydi. Tek bir portakal, mis kokularla doldurmuştu odayı. Tek bir portakalın yarısı onun ve yarısı benimdi.
Seungwan ellerini siliyordu bir peçeteye, keserken portakalın kabuklarını ıslanmıştı parmakları. Ve onu izlemek ne harika bir duyguydu gözlerime, rüyalardan uyanıyor ve rüyalara uyuyordum onunla.
Mavinin sardığı odasında turuncu portakal kokuları yeşerdi. Seungwan, başını yasladı omzuma ve omzum ormanlara dönüşüverdi. Saçlarından vanilya kokuları, parmaklarından portakal kokuları doldu burnuma. Seungwan'ın kokusu büyüdü içimde ve o gülümsedi gözlerime.
Bir hataydı televizyondaki sahneler, ne kadar romantik ve şirin bir an yaşıyor olsak da. Gözlerim yine onun rüyasındaydı. Ekranın siyah kısımlarından yansıyan yüzünü görmek, filmden daha güzeldi. Ve daha mutlu ediyordu benim şu aptal kalbimi.
Seungwan'ın elini aldım elime ve dudaklarıma götürdüm. Yumuşak ve sıcak elleri renk renk bitiverdi dudaklarımda. Gözlerimi kapattım dudaklarım değerken onlara ve narince öptüm. Mavi bir çiçeğin açtığını görebiliyordum öptüğüm yerden. Ve yanında bir adet portakal... Portakal kokuları dudaklarıma yapıştı bir daha terk etmek istemeyerek beni. Ve sonra yumdum gözlerimi onun yumuşak dokunuşuna, çiçekten eline yasladım başımı ve masmavi rüyalar gördüm o birkaç saniye içinde.
Seungwan'ın elleri gülücükler taşıyordu bana. Mutluluk ve huzurdu onun elleri, bu dünyadaki tek gerçek şeydi. Bir tek ellerinden emindim ve elleriydi beni ayakta tutan. Elleriydi, yumuşacık ve sıcacık elleriydi, bana gökyüzünde kanat çırptıran.
Seungwan gülümseyerek yanağıma bir öpücük bıraktı.
Adını sayıkladım ona ve filmi unutuverdi o da aynı ben gibi. Portakal kokularıyla öpüştük bir koltukta. Seungwan'ın elleri tek tek gülücükler taşıdı vücuduma ve bana.
***
Bir akşam, Seungwan ile beraber yürümeye başladık kalabalık sokaklarda. İnsanlar telaşlı ve aceleciydi. Herkes bir koşuşturma içindeydi oraya buraya. Almak istedikleri vardı ve belki de yemek, içmek istedikleri şeyler. Adımları kocamandı insanların, adımları hızlı. Koşuyorlardı sanki. Kimse beklemiyor, herkes birbirini itiyordu. Yetişmek isteyenler vardı bir de, belki evlerine ve belki işlerine. Belki de onu bekleyen birilerine. Belki de sadece iki dükkân sonrada bulunan bir sıraya. Herkes ama herkes acele içindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saw You in a Dream // wenrene
FanfictionSanki her şey siliniyordu, sanki elleri kayıyordu ellerimden, sanki hiç olmamış gibi. //wenrene