33. Bölüm: Kavuşma

61 3 6
                                    

Kardelen evden çıkar çıkmaz arabaya atladığı gibi Dündar dedenin kulübesine geldi. Işıkları yanmıyordu, uyuyor olmalıydı. Çardakta bir sandalyeye çöktü. Karşısındaki sandalyeye uzun uzun baktı. Cenkin orda oturduğunu hayal etti. Evet itiraf ediyordu, onu özlüyordu. Yaptığı şeye rağmen! Akıl alınmayacak birşeydi. Belkide tek suçlunun o olmadığı bildiği için, sonuçta ona karşılık vermişti. O genç kızın içindeki ihtirası tetiklemişti. Bir an ona kapılıp başına buyruk hareket eden bedeninin elinde oyuncak olmuştu. Bu arzu nereden geliyordu? Böyle hissetmesi normal miydi? O malum gecede içine yakılan yangının ateşi sönmemişti. Onun isteği dışında gerçekleşmiş te olsa yaşattığı gizli haz benliğine kazınmıştı adeta. Onu yakıp kavuruyordu, ne yapsa aklından silip atamıyordu. Bunun verdiği utanç onu per perişan ediyordu. O adam kimdi? Ona bunu neden yapmıştı? Neden dokunuşlarını unutamıyordu? Tanımadığı, görmediği biri ona nasıl böyle tesir ederdi?

Cenk dışında buna muafak olabilmiş kimse yoktu, Onur bile.
Bazılarının size diz çöktürecek, kudreti vardır, ne kadar dirensenizde elinde sonunda ona itaat edersiniz. Karşıkonulmaz çekimleri sizi buna mecbur eder: Cenk.
Bazılarına da isteyerek boyun eğersiniz, kırılıp üzülmesini istemezsiniz. Hep alttan alır, istediğini verirsiniz: Onur.

Esir olmakla esir alınmak arasındaki ince çizgi.

Kapının gıcırdadığını duyduğunda başını çevirip baktı. Dündar dede gözlerini ovarak dışarı çıktı:
- Kardelen? Gecenin bir vakti burda ne arıyorsun?

Genç kız yerinden kalkıp ona sarıldı:
- Dede! Neden bana birşey söylemedin? Öğrenmesem...
- Yavrum...
- Babam yüzümden bana sırt mı çevirecektin?
- Bunlar nasıl sözler? Böyle birşeye imkan var mı?
- Neden söylemedin o zaman?
- Aklını karıştırmak istemedim. Kurulu bir düzenin vardı...
- En başından beri biliyordun değil mi? Karşılaştığımız gece...
- Tesadüf değildi. Günlerce seni uzaktan izledim. Külübe girerkende gördüm. Pek tekin yerler değildi. Biriyle dışarı çıkınca sizi takip ettim. Sen ona vurmasaydın ben onu benzetecektim. Ürkek bir güvercin gibi kaçışını hatırlıyorum. Nasıl koşuyordun öyle. Düşmeseydin seni yakalayamazdım.
- Düşmeseydim burda olmazdım...
- Herşeyde bir hayır vardır. Benim kınalı kuzum. Bahtsız yavrum. Ne annaden ne babadan yana yüzün gülmedi.
- Oh dede! Hala inanamıyorum. Dedem var benim. Dedeciğim!

İkisininde gözüne uyku girmedi. Konuşa konuşa sabahı ettiler. Kahvaltı yaparken yaşlı adam torununu inceliyordu:
- Birazdan seni eve götüreceğim.
- Bir daha oraya gitmeyeceğim.
- Bende senin dedensem gideceksin! Babana kızıyordun bana yaptıkları için. Onun gibi mi olmak istiyorsun?
- Başına gelen herşeyi hak ediyor.
- O hak ediyor, ama sen? Onun yüzünden isyankar biri mi olacaksın? Onun seni başka birine dönüştürmesine izin mi vereceksin? Kardelen! Başını kaldırda bir bak. Güneş senin için ışıldıyor. Karların soğuna kanıp gizlenmek niye?
- Yüzlerini bile görmek istemiyorum dede! Ne olur beni onlara gönderme.
- Canım kızım, güçlü kızım. Birkaç yıl daha sabret. Okulunu bitirene kadar. Nerde kalacaksın, ne yiyip ne içeceksin?
- Burda kalırım. Seninle balığa çıkarız. Balıkları satıp...
- Geçinmeye yeter mi sanıyorsun? Okuluna ne olacak? Benim halim ortada. Burda sefil olursun.
- Beni istemiyor musun? Sana yük olurum diye...
- Şimdi dizlerime yatırır döverim seni velet! Onu mu diyorum! Bende seninle olmak istiyorum, ama burda değil. Torunumun alın teriyle kazanıp aldığı bir evde. Kimseye el avup açmadan, muhtaç olmadan. Anlıyor musun?
- Anladım.
- Bunun içinde ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi?
- Uffff! Biliyorum.
- Güzel güzel okuyacaksın. Kaytarmadan. Şimdi bana söz vereceksin. Yoksa bir daha ayak basma buraya.
- Çok çalışmam gerekecek.
- Çalış o zaman.
- Kendimde o azmi bulamıyorum. Bana yardım edermisin dede?
- Ederim. Yeter ki sen doğru yoldan ilerle.
- Eğri birinden doğru birşey çıkması biraz zor ama... bakacağız artık.

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin