38. Bölüm

4.4K 251 12
                                    

ஐGüneşஐ


Ne kadar bekledim bilmiyorum. On dakika mı yoksa iki saat mi? Bekleyiş sürecim kısa olduğu kadar uzundu da. Duvarlara boş gözlerle bakıyordum. İnceleyebileceğim hiçbir şey yoktu. Her yumruk sesinde irkiliyordum. Dövüşün sebeplerini düşündüm. O adam Ege'nin damarına basacak bir şey söylemişti büyük ihtimalle. Benim hakkımdaydı orası kesin. 

Ayağa kalkıp odada gezinmeye başladım. Aşağıdaki gürültüler bir anda kesilivermişti. Yerimde sabit kaldım ve dinlemeye çalıştım. Ses yoktu. Sonra boğuk sesler gelmeye başladı. Konuşma sesleri. Ne dediklerini anlamıyordum ama herkes bir anda sustuğuna göre bu iyiye işaret değildi. Yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdüm ve ses çıkarmamaya çalışarak kapıyı açtım. Karanlık kordiorda birkaç adım attım ve git gide yaklaşan sesi anlaşılır bir şekilde duyana dek ilerledim.

"Evet, delirdim." Soğuk, kuru sesli bir adamdan gelmişti bu ses. Tek duyduğum şey olmuştu onca konuşmanın arasından. Sonra yüksek bir ses saniyesinde kulaklarıma yetişti. Silah sesi kulaklarımda patladı. 

Yürek hoplatan o sesten sonra her şey boğuktu. Görüntüler, sesler... Düşüncelerimi bile toparlayamıyordum çünkü tüm düşünceler tek bir şey etrafında dolanıyordu. Ege vuruldu. 

Ege vuruldu. Ege vuruldu. Ege vuruldu. 

Beynim sanki kendini şartlıyordu. Görmediğim halde böyle düşünmekten alamıyordum kendimi. Bir süre sonra suçluluk duygusu geldi ve kabarabildiği kadar kabardı göğsümde. Boğazım kurumuştu.

Aşağı koştuğumda hiçbir şey göremiyordum. Ortalık öyle karışmıştı ki! İnsanlar kaçışıyor, bağırıyor, çığlık atıyordu. Güç bela dövüşün olduğu alana ulaştığımdaysa kayda değer hiçbir şey bulamamıştım. Kan izleri arıyordum ama o da yoktu. Nereye gitmişlerdi? Ege beni bırakıp nereye gitmişti? 

İyice panikleyip kendimi dışarı attım. Telefonumu çıkarıp titrek ellerimle tuşlara basmaya çabaladım ama her defasında yanlış girdiğim için sinirlenip telefonu fırlattım. Saçlarım yüzüme yapışıp duruyordu. Sinirden ne yapacağımı şaşırmıştım. Ellerimi saçlarımın arasına geçirdim. Bir süre öyle kalarak düşünmeye çalıştım. Gözlerim yaşarıyordu ve sinir kat sayım artıyordu. Kendimi saçlarıma tüm gücümle asılırken buldum. Hemen ellerimi çektim ve yerde parçalanmış telefonumu elime aldım. 

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Telefonun parçalarını birleştirdim ve açılmasını bekledim. Böyle bir anda 5 saniye bile 5 saat gibi geliyordu. Keşke şu telefonlar bir basışta açılsaydı.

Telefon açıldığında hemen Başak'ı aradım. Onunla konuşmayalı aylar olmuştu belki de. İçimde ayrı bir suçluluk duygusu oluştu ve kırgınlık. O da beni hiç arayıp sormamıştı ki! Birkaç çalışta telefon açıldı.

"Güneş?" Sesi meraklı ve biraz da şaşkın geliyordu.

"Ba-Başak... Bir şey oldu..." Zar zor ona olanları anlattıktan sonra hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı. Ne olduğunu anlamamıştım. Telefona bakakaldım. Yani bu kadar önemsiz miydim onun için? Arkadaşlığımıza ne olmuştu birden? 

"Güneş! Şükür ki burdasın!" Arkamdan gelen sesle irkildim. Başak zaten buradaymış. Buraya ne zaman gelmişti ya da ne işi vardı hiçbir fikrim yoktu. Burada olduğundan bile haberim yoktu. Nasıl görmemiştim onu. "Tatlım seni çok özledim. Silah sesinden sonra ortalık karıştı ve hiçbir şey göremedim. Keşke Ege'nin nerede olduğunu bilseydim. Ah! Konuşacak o kadar şey var ki ve seninle koptuğumuz için çok özür dilerim." Başak bana sıkıca sarılırken ardı ardına cümleler yağdırıyordu. Onca telaşımın arasında beni gülümsetebilmişti. Sarılışına karşılık verdim ve ağlamamaya çalıştım.

Ay Tozu ◐Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin