“Buradan çıkmak istemiyorum.” Diye fısıldadı. Ciddiydi. Beni metal kadar sert tutarken ciddi olduğunu anlayabiliyordum.
Onu kendime doğru iyice yaslayarak tutmaya devam ettim. Buradan gerçek anlamda çıkmak istemiyordum. Umuyordum ki pozisyonumuzu fark eden biri yoktur. Bahane olarak korkumu elbette sunabilirdim ancak Doruk’un imalarından kurtulamazdım sanırım.
“Bende.” Diye itiraf ettim. Geri çekilip yüzünü görmeye çalıştım. Bakışları düşünceli halinden kurtulmuştu. Çok daha rahatlamış görünüyordu.
“Peki, öpücükten memnunsun değil mi? Aceleci olmak istememiştim fakat sen…”
“Hayır.” Dedim kendimden emin bir tavırla. Onu öpmem oldukça saçmaydı fakat yersiz bir eylem olarak adlandırmıyordum. Hatta kabus gibi geçen bir haftadan sonra bütün bunların basit kalabileceğini görmek beni rahatlatmıştı.
“Bütün gün bu trende takılmaya ne dersin?” diye sordu sinsice gülümseyerek.
“Bu dikkat çekici olurdu.” Diye hatırlattım. Yalnızca burada çığlık atmadan ona sarılmış bir halde oturmam bile dikkat çekiciydi zaten. Bu günlük bu kadar aksiyon yeterliydi.
“Ah, haklısın.” Direnmeden beni onaylamıştı. Yeniden yüz hatları sertleştiğinde ellerimi çenesinde birleştirdim.
“Tek bir soru sorabilir miyim?” diye sordum.
“Ne?” dedi, kaşları ilgiyle çatılmıştı. “Şey, evet sorabilirsin.”
“Ne değişti? Senin ve benim aramda olanları biliyorsun. Yani şey, pek normal sayılmazdı.” Başımı çevirip korkunun kendisiyle çığlık attığımda tenimi sıkıca tutup yüzümü ona çevirdi.
“Devam et.”
“Bunu neden yapıyoruz? Yani bunu anlayamıyorum. Ben neredeyse kilometrelerce uzaktın, bir bakıma. Ama şimdi sana sarılıyorum. Sen bana şu anda huzur veriyorsun. Bunlar… Ben bunları… Nasıl diyebilirim?”
“Bir şey demek zorunda değilsin.” Dedi kollarını gevşetip. Beni kendinden biraz uzaklaştırdı. “Bence bir şey dememek en iyisi.”
“Ne?” diye sordum, çığlıklar ona ulaşmamı engelledi. Beni neden kendinden uzaklaştırmıştı? Bu yaptığına ne ad verilirdi? Biraz önce birbirimize rahatça dokunabilirken şimdi neden birbirimize bir kol boyu mesafedeydik?
Tünelin sonuna geldiğimizde çıkmak zorunda kalmıştık. Temiz havaya çıktığımda rahat bir nefes aldım. Böylece nefeslerim netlik kazanabilirdi. Şu anda hızla nefes alıyordum, yani bu kolaydı. Beni neden itmişti? Buna kendinden uzaklaştırmak denebilirdi.
Onu görmek umuduyla başımı çevirdim ancak tek görebildiğim Doruk’un mavi gözleri oldu. Gözlerindeki yoğunluktan dolayı bir adım geriledim. Şu anda testere filminden fırlamış gibi görünüyordu. Çığlık atabilirdim.
“Benimle dönme dolaba binmek ister misin?” diye sordu. Bu bir tekliften çok emir gibiydi. Neden bir baskının içinde sıkışmış gibi hissediyordum?
“Ben-“
“Lütfen.” Rica eder gibi davrandı ancak bundan çok uzaktı. Elini uzattı ve onunla gelmemi resmen zoraki kıldı.
Uzanıp elini tuttum. Beni rüzgar gibi çekiştirip dönme dolap sırasına soktu. Sıra nihayet bize geldiğinde belimden tutup binmeme yardım etti. Daha sonra kendi de yanıma oturdu ve kolunu bana doladı. Bana dönüp arkadaşça gülümsedi. Testere filmi etkisi sona ermişti. Onu böyle daha çok seviyordum. Tehlikeli hali ile bir randevuda olmak hoş değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bizim Hikayemiz ~ Askıda
Teen FictionKendi yolunu bulmaya çalışan, kimliğini kaybetmekten korkan, Milena olmak isteyen bir kız; Aden Turan. Umursamaz, sırlarla dolu, karanlık ve kilitli kutu olarak nitelendirilen bir çocuk; Kayra Soner. Aden'e yolculuğunda eşlik eden dostlar; Nehir, Öy...