Merhabalar işte yeni bir bölüm. Bakalım hoşunuza gidicek mi? Bu arada bugün anneler günü bu yüzden anneler günü kutlu olsun :):) vote ve yorumlarınızı bekliyorum :):):D
Saklandığım yerden bir iki adım ileri gittim. Yoksa Yavuz abi ölmüş müydü? Birden bir uğultu yükseldi cadılardan. Nick 'e baktım şaşkındı oda. Yavuz abi sapasağlamdı ama önünde bişey vardı. Bu Ufuğun ta kendisiydi. Ama o yaralanmıştı. Yerimden biraz daha kımıldadım. Ufuk sırıtarak Nick'e bakıyordu. Hiç birşey olmamış gibi ayağa kalktı.
"Ssen nereden çıktın?" dedi Nick şaşkınlıkla. Ufuk daha da sırıttı ve elini havaya kaldırdı.
"Artık gizlenme zamanı değil"
Ufuğun elinde bir kılış belirdi. Çok hızlı hareket ediyordu. Cadıları teker teker öldürüyordu. O dikkat dağıtırken Mert ve Arda çocuk ve Yavuz abiyi kurtardı. Nick bir onlara bir öldürülen cadılara bakıyordu. Endişeyle etrafına bakınırken beni gördü. Gözleri bir anda ışıldadı. Lanet olsun hemen arkamı dönüp koşmaya başladım. Peşimden geliyordu ve çok hızlıydı. Arkama bakarken önüme bakmadığım için bir dala takılıp düştüm. Tabi Nick bana hemen yetişti.
"Ah seni arıyordum" dedi sırıtarak ve bileğimden tutup beni kaldırdı.
"Bırak beni"
Histerik bir kahkaha attı.
"Benimle geliyorsun" dedi yürürken. Benide arkadan sürüklüyordu. Kolumu ondan kurtarmaya çalışıyordum ama çok güçlüydü. Ayaklarımı yere sürmeye başladım bu onu yavaşlatırdı. Öylede oldu. Beni çekmekte zorlanıyordu.
"Hadi ama bana zorluk çıkarma"
"Seninle gelmicem az önce Yavuz abimi öldürmeye çalıştın"
"Ama ölmedi hem ölse ne olmuş dünyada herkes ölüyo"
"Sen katilsin" dedim gözümden bir damla yaş süzüldü. Bana ciddi bir bakış attı.
"Ben yapmam gerekeni yapıyorum"
"İnsanları öldürmek yapman gereken birşey değil"
"Sen anlayamazsın" diye haykırdı ve sakince devam etti.
"Benimle geliyorsun"
Boynumda sıcak bir nefes hissettim. Arkadan biri kolunu bana sardı.
"Hayır gelmiyor"
Ses Ufuğa aitti. Kafamı döndürdüm ve ona baktım. Üstünde farklı bir kıyafet vardı. Yanaklarını iki yandan saran mavi şimşeye benzeyen şeyler vardı.
"Tamam şimdi seninle uğraşamicam"
"Aynen bende öyle"
Nick bir anda ortadan kayboldu. Şimdi fırça yiyecektim. Yapabildiğim en masum ifadeyle Ufuğa baktım.
"Hiç öyle bakma seninle handa görüşücez"
Beni kucağına aldı ve gözümü kapatmamı söyledi. Gözümü kapattım açtığımda diğerlerinin yanındaydım.
"Meraba millet" dedim suç işlemiş bir tonda. Ah olamaz böyle bir ton çıkmamalıydı. Yapmacıktan güldüm ama ifadeleri değişmemişti.
"Tamam be sizde" dedim suratımı asarak. Ufuğun beni saran kollarının etrafında mavi toz tanecikleri oluştu ve kayboldu. Ufuk eski haline dönmüştü. Bütün yol boyunca benim yanımdan ayrılmadı. Hana geldik. Mert,Ufuk, Arda ve çocuk masaların birine oturdular. Bende oturacaktım ama Ufuk kolumu tuttu.
"Seninle işimiz bitmedi" dedi. Yutkundum bide bu vardı. Beni sürükleye sürükleye merdivenlere getirdi. Sonra bizimkilere döndü.
"Beyler benim şuna bir ceza vermem gerekiyo"
Ellerini salladılar bu tamam anlamındaydı. Ufuk beni odaya sürükledi ve kapıyı kapattı.
"Otur" dedi yatağı göstererek. Oraya oturdum ve kafamı bir suçlu edasıyla eğdim.
"Sana gelme demiştim ama sen geldin"
"Bben"
"Sus" dedi. Sesi sinirli çıkıyordu.
"Senin sesini duymasaydım o seni almış götürücekti bunun için sana gelme dedim"
Sinirlenmeye başlıyordum.
"Sende düzgünce söyleseydin"
"Söylesem gelmek isterdin"
"Tabikide isterdim"
"Yonca sinirleyorum sus artık"
Elimi duvara vurdum. Duvarın bir kısmı kırıldı.
"Bende sinirleniyorum bana boş yere kızıyorsun"
"Anlamıyorsun"
"Hayır sen anlamıyorsun" dedim elimi yıldırım ateşi sarmıştı bile.
"Güçsüz olduğumu zannediyorsun" diye devam ettim.
"Kavga mı istiyorsun?" dedi. Onun da gözlerinin rengi değişmişti ve eline yıldırım ateşi yayılmıştı.
"Evet sana meydan okuyorum"
"Öyleyse kabul ediyorum"
Cidden çok sinirlenmiştim. Bende arkadaşlarımı korumak istiyordum. Elimde bir güç vardı ve bunu kullanabilirdim. Bunları düşünürken hızı kullanarak arkama geçmişti bile. Hemen geri çekildim ve ayağına bastım dikkati dağılınca yüzüne bir yumruk attım. Ne kadar rahatladım bilemezsiniz. Sinirle gözünü tuttu ve bana baktı. Sonra yok oldu. Ben hemen etrafa baktım önümde belirdi ve bana bir tekme attı. O kadar güçlüydüki duvar kırılmıştı ve koridora çıkmıştım. Tabi yukardaki gürültüden aşağıdakilerde etkilenmiş akın akın yukarı çıkıyorlardı. Öfkeyle kalktım. Bana vurmuştu. Duvardaki boşluktan geçti. Hala aynı duruyordu.
"Seni pislik" diye bağırdım ve ona yumruk atacakmış gibi yapıp bir tekme attım ama tüm gücümle. Merdivenlere doğru kalabalığın içine uçtu. Kalabalığın içinden Yavuz abinin sesi duyuldu.
"Ne yapıyorsunuz siz?"
Odaya koşup çantamı aldım ve sırtıma taktım.
"Ben olmadan görevi tamamlayamazsınız" dedim onlara. Ufuk ayağa kalkmıştı. Yüzük kutusunu çıkardım ve birini ona fırlattım. Havada yakaladı. Ama çok öfkeliydi çünkü gözü kırmızı olmuştu.
"Sende kalsın geri döndüğümde görevi tamamlarız. Anladım ki bu görev güç istiyo. Bendr onu bulucam ve geri gelicem şatoya o zamana kadar sende kalsın"
"İstediğini yap" dedi sert bir şekilde. Yüzüğü kaybetmemek için taktım. Annemin yüzüğüydü o. Kalabalıktan sıyrıldım.
"Yonca ne yapıyorsun?" dedi Arda kolumdan tutarak.
"Gidiyorum güçlerimi öğrenip geri gelicem"
"Asla izin vermem"
"Beni şatoda bekle"
"Ya görev?"
"Yüzüklerden biri bende bir bahane uydurursunuz"
Omuzları düştü ve yüzününü astı. Arkadan Yavuz abi ve çocukta geldi.
"Nereye?"
"Güçlerimi öğrenmeye"
"Ölebilirsin"
"Yavuz abi anlamıyor musun? Sizin korumanızdan bıktım. Çünkü siz korurken yaralanıyorsunuz ama ben hiç birşey yapamıyorum"
"Nasıl öğreniceksin?" dedi çocuk düşünceli bir şekilde.
"Büyücülerin kalelerine ve evlerine uğramayı düşünüyorum. Yıkık dökük veya istilada olması fark etmez orada birşeyler bırakmış olmalılar"
Çocuk cebinden bir harita çıkardı.
"Bu büyülü bir harita ona göstermesini istediğin yeri söyle o sana gösterir"
"Teşekkür ederim"
Arda pelerinini çıkardı ve bana uzattı.
"Fazla dikkat çekme"
Gülümsedim ve hemen dışarı çıktım. Eğer öfke halim geçerse asla gidemezdim. İlk başta yürüdüm ama sonra koşmaya başladım. Koşarken ağlıyordum. Artık tek başımaydım.
-1 gün sonra-
-Ufuk-
Bir süredir baygın bir şekilde yatıyordum. Rüyamda Yonca ile kavga ettiğimizi görmüştüm. Ter içinde uyandım ve etrafıma baktım. Hala handaki odamdaydım. Rahatlayarak geri uzandım ama uzanırken birşey dikkatimi çekti. Hemen geri kalktım ve duvardaki boşluğa ilerledim. Dışarısı gözüküyordu. Boşluğun içinden geçtim ve aşağı indim. Arda , Yavuz ve çocuk oturuyorlardı. Birşeyi tartışıyor gibiydiler. Selam vererek oturdum. Bana bakıp sustular.
"Ne oldu?" dedim merakla. Yeni fark etmiştim Yonca yoktu.
"Cidden hatırlamıyor musun?" dedi Arda ağlamaklı bir ses tonunda.
"Neyi? Hem Yonca nerde?"
Arda masaya yumruğunu vurdu. Tüm han bize baktı. Yavuz onu sakinleştirdi ve oturttu. Sonra çocuğa işaret verdi ve çocukla Arda kalktılar. Onlar gidince Yavuz bana baktı ve derin bir nefes aldı.
"Yoncayla kavga ettiniz"
"Ne?"
"Yonca görevi reddetti ve yüzüklerden birini sana fırlattı. Sonrada birşeyler geveleyip gitti. Dediki beni şatoda bekleyin güçlerimi öğrenip geri gelicem o zaman görevi tamamlarız"
"Sende izin mi verdin?" dedim öfkeyle.
"Ne yapabilirdim ki? Çok kötü kavga ettiniz. Duvardaki deliği gördün değil mi?"
"Evet"
"Sen Yoncayı oraya fırlattın ve duvar yıkıldı. Yoncada seni fırlattı."
Gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Demek ki doğruymuş rüya değilmiş.
"Şimdi ne yapıcaz? Ben onu bulabilirim"
dedim ayağa kalkarak. Yavuz beni oturttu.
"Hayır şatoya dönücez"
"Ama" sözümü kesti.
"Aması yok şatoya dönüyoruz. Bende eve"
Başımı eğdim ve yukarı çıktım. Ben Yonca olmadan dönücektim. Ya Yoncaya kötü birşey olursa?
-Yonca-
Ben aptalın tekiyim, gerizekalıyım neden ayrıldım ki diye kendimi azarlıyordum ormanın içindeki patikada yürürken. Sonra nedenini anladım. Doğru ya gücümü öğrenicek ve sevdiklerimi koruyacaktım. Aslında bu düşünce Yavuz abihi o halde görünce aklıma gelmişti. Yavuz abi orada ölebilirdi ama Ufuk onu kurtarmıştı. Ya ben ben hiç birşey yapamamıştım. Benim onları korumam gerekiyordu onların beni değil. Ormandaki sessizliği kalın bir ses bozdu.
"Hey küçük kız"
Etrafıma baktım. Patikanın iki yanını ağaçlar sarmıştı. Kısacası ormanın içinden geçiyordum ve burada pek bişey gözükmezdi. Ağaçların arasından uzun boylu iri yarı bir adam çıktı. Sırıtıyordu bana bakarak. Korkmaya başlamıştım. Hayır korkmayacaktım ve kendimi koruyacaktım.
"Ne istiyorsun?" dedim olabildiğince sert çıkmasına dikkat ederek. Yinede fazla sert çıkmamıştı. Daha da sırıttı.
"Değerli birşeyin var mı?"
"Sanane"
Arkasından bir kılıç çıkardı.
"Bir daha düşün istersen şu parmağındaki yüzük değerli gözüküyo"
Yüzüğün olduğu elimi diğeriyle tuttum.
"Onu sana veremem"
Beni tuttu ve ağaca yasladı. Bir harelet yapamadan boğazıma kılıcı dayadı.
"Verirsin" dedi sırıtarak. Ne yapmam gerekiyordu o yüzük için çok uğraşmıştık şimdi onu bir hayduta asla veremezdim.
"Hayıırrr!" diye bağırdım ve elime yıldırım ateşini sardım. Adam hemen korkmuştu. Kılıcını yere düşürdü.
"Sen bir sihirbaz mısın?"
"Hayır"
Adam kılıcını yerden aldı ve üstüme saldırdı. Korkusu çabuk geçmişti.
"Yinede seni öldürücem"
Üzerime doğru kılıçla saldırınca yana çekildim ve kılıcı ağaca saplandı. O ağaçtan çıkarmaya uğraşırken ben hemen tüymeliydim. Tam koşmak için hazırlanıyordum ki bileğimden tuttu. Elinde kılıcı yoktu. Yüzüğü çıkardı o çıkarırken ben dehşetle izliyordum. Beni geri itti ve yüzüğe baktı. Gözleri ışıldıyordu.
"Vay canına" diye mırıldandı. Hemen birşey yapmalıydım. Güç büyüsünü kullandım ve kılıcı ağaçtan çıkardım. Adam hala yerinde duruyordu. Arkasına geçtim ve kılıcı beline dayadım.
"Yüzüğü geri ver"
Bana sırıtarak döndü. Karnı kılıca değiyordu.
"Senin gibi küçük bir kız beni öldüremez"
"Geri ver dedim"
"Sinirimi bozuyorsun geri vermem çok para eder bu"
Kılıcı karnına batırdım. Karnından girdi ve belinden çıktı. Yüzü birden değişti. Zorlukla nefes alıyordu. Ne yaptığımı daha yeni fark ediyordum. Yere yığıldı ve öylece kaldı. Ben birini öldürmüştüm. Cesedin yanına çöktüm. Üstüme kan bulaşmamıştı. Gözümden bir damla yaş süzüldü ve cesedin üstüne damladı. Gözümü kırpmadan öldürmüştüm. Ama ben öldürmeseydim o beni öldürecekti. Biraz orada öylece durdum ve ağladım. Burada ağlayarak öylece duramazdım. Kalktım ve gözyaşlarımı sildim. Kılıcı adamdan çıkardım ve üstündeki kını aldım. Kına fazla kan bulaşmamıştı. Adamın temiz üstünden bir kısmını yırttım. Kını ve kılıcı sildim. Bu kılıç benim olacaktı. Kını üstüme geçirdim ve bağladım. Kılıcın kabzasını incelemeye başladım. Çok tuhaf işlemeleri vardı ve ışıldıyorlardı. Kılıcı kınına koydum ve çantamı yerden aldım. Arda'nın verdiği pelerini üstüme geçirdim. Kapşonunu örttüm ve çantamı taktım. Adamın elinden yüzüğü alıp parmağıma geçirdim. Artık eskisi gibi olmayacaktım. Bana acımayanlara bende acımayacaktım. Çocuğun verdiği haritayı açtım ve en yakın büyücünün yaşadığı yeri göstermesini istedim. Ormanın içinden bir nokta ışıldadı. Bir günlük mesafedeydi. Patikaya çıktım ve yoluma devam ettim.
Yoncayı (fiziksel özellikleriyle) nasıl hayal ediyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Büyücü(Tamirde :D)
FantasyÇok mutlu bir hayatım vardı. Hayatım bir anda karardı Önce annem ve babam öldü Sonra kasabaya taşındık Herşey o şatoyu görmemle başladı Ben dünyadaki son büyücüydüm