Tek Çamın bağrında bir gelin yatar. Safranbolulu Gelin
Seyfinin yüreği sevinçten kuş misali çırpıyordu. Bir ara ödü patladı. Kalbi kanatlanıp ağzından çıkıverecek sandı. Bu işin bu kadar kolay olacağını bilseydi bir yıl sevdanın pençesinde debelenmez, Ablası Şerife'de üzülmezdi. Müjdeyi ilk ona vermeliydi. Ablası evlenene kadar babadan kalma tek göz evde ona hem analık hem babalık yapmıştı. Ablasının çocuk özlemine ilişkin duaları birden kulağında yankılandı." Bir evladı olsaydı nasıl olurdu? diye aklından geçirdi, beş-altı yıldır evliydi... Yarabbi! Işi gücü bile nasılda unutuvermişti. Oysa eniştesi için Yeniceye gidecek baltalığından beş-altı seki odun edecekti.
Seyfi atının üstünde; Üstelik sevdiği kızın sımsıkı sarıp kenetlediği kollarının arasındayken bunları düşünüp kederlenme zamanı değil. "Bırak kendini Sıdıka'nin kollarına." dedi, kendi kendine. "Tadını çıkart. Mutlusun işte." Bir anda Dünyası nasılda aydınlanıvermişti. Ne gök yüzü gri rengiydi, ne de düşünceleri. Soluduğu havaya bile tat gelmişti.
Epeyce yol aldıktan sonra gördükleri ilk Korulukta gölge bir yerde mola verdiler. Atın gemini çekti. At durdu önce kendisi indi, sonra kızı incecik belinden kavrayıp attan indirdi. Bu dokunuş bile iliklerine kadar titremesine yetmişti. Nutku tutuldu. Kızın yeşil gözlerine bakıp sayıklarcasına peş peşe sadece "Sıdıka...Sıdıka..." diye kızın ismini terennüm edebildi.
. Soluklanıp dinlenirken yüzü huzurla aydınlandı. Hatırına kızın babasıyla yaptıkları konuşma gelmişti.
. Ürkek ürkek kıza talip olurken adamın razı olacağını tahmin edemediğinden kalbi nasılda küt küt atmıştı. Halbuki bilmediği şeyler vardı. Kıt kanaat geçinen adam karısı ölünce tekrar evlenmiş, ikinci eşine kendini varlıklı çocuksuz olarak tanıtmıştı. Kandırılan kadın fakirliğe razı olsada Sıdıka'yi görünce "ya o ya ben. Demişti. Babanın başım selamete erer düşüncesiyle " kızı sana verdim gitti." Diyeceği nerden bilsin. Seyfi'ye köyün neresi, ne eker ne biçersin, ne yer ne içersin diye sormayı bırak; adını, sanını bile merak edip sormamıştı. Seyfi işin böyle neticeleneceği aklına hiç gelmediğinden şaşkınlığını halan üzerinden atamamıştı.
Bir an evvel eve ulaşmak için Molayı uzanmadan yola devam ettiler. Yolculuk bittiğinde neredeyse akşam ezanı okunmak üzereydi.. Köye gelir gelmez ilk işi Cami imamına ve ablasına gitmek olan Seyfi; Dini nikahlarını kıydırdı. Sessiz sedasız evlendi. Birbirinin helâli oldular. Sıdıka'da Seyfi'yi çok sevdi. Çukurca'nın insanı da Safranbolu'nun Hacılarobası köyünden gelen Sıdıka'yı sevmiş, bağırlarına basmıştı. O artık köyün sevilen geliniydi. Safranbolulu gelin.
Seyfi evlenmeden önce eniştesinin işlerini gördüğünden boş zamanı çok olur, kendisi de rahat ederdi, eniştesi de. Günleri gözlerden ırak geçerdi. Şerife ne pişirdiyse onu yerler, para pul hesabı yapmaz gailesiz, tasasız yaşarlardı. Evlenince nedendir bilinmez eniştesinin ısrarına rağmen ona çalışmadı. Onun bunun işinde Irgatlığa başladı. Geceleri kendini yorgun argın yatağa zor atsa da, kıt kanaat hayattan memnun görünüyordu.
Yıllar tek göz odalı evde yaşayan çiftin yaşamından su gibi akıp geçti. Peş peşe iki tane nur topu gibi evlatları oldu. Şerife kardeşinin çocuklarını çok sevdi. Bütün gününü onlarla geçiriyor neredeyse evine yatmadan yatmaya gidiyordu. Akşam olduğunda yemek yerlerken Sıdıka umumiyetle eniştede gelsin birlikte yiyelim diyecek olsa yada yemek götürmeyi teklif etse, Görümcesi buna karşı çıkar," Kafanı takma... Bizim bastı bacak Bahri işini bilir." Der, geçiştirirdi. Arada sırada gördükleri enişteyi şimdilerde hepten unutmuş gibiydiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safranbolulu Gelin
Kısa HikayeSafranbolunun köyünde kıvılcımlanan ,Çankırının köyünde büyüyüp Çankırı Devlet hastahanesinde sonlanan aşkın hazin sonu.Gelinin huzura ermek için seçtiği Tek Çam'ın öyküsü.