Sıkıntıyla derin bir iç çektim. Dün yaptığım baskın yüzünden herkesten azar yemiştim. Elbette laflarını ağzına tıktım. Ama yinede sinirimi bozmuştu. Hıçgıdık dünden beri uyuyordu. Gothi onun için ilaç hazırladı ve korkulacak bir şeyin olmadığını söyledi. Hançur'un verdiği zehir basitmiş. Çabucak iyileşeceğini söyledi ama dünden beri Hıçgıdık kıpırdamadı. Buda endişelerimi arttırıyordu. Başından hiç ayrılmamıştım.
Valka odamıza girdi.
"Astrid. Yemek yiyoruz."
"Ben yemeyeceğim siz yiyin."
"Bak tatlım, başında olman bir şey değiştirmez. Emin ol bende senin kadar endişeliyim. Ama bu seni daha kötü duruma getirir."
Gözlerimin içine bakıyordu.
"Peki."
Uzattığı elini tuttum ve ayağı kalktım. Beraber aşağı indik ama beynim ve kalbim yukarıda kamp kurmuştu. Onların inmeye pek niyetleri yoktu.
Sakin bir biçimde hazırlanmış masaya oturdum. Valka önüme çorba koydu. Hayır! Kesinlikle çorba değil! Balık.
"Şey... Aslında balık var mı?"
"Sen balık yemezsin ki?"
"Evet ama canım istiyor."
Geyirik, "Ateşte pişiyorlar biraz sabret."
Kafamı olur anlamında salladım. Eirik... Onu o kadar ihmal etmiştim ki.
"Eirik nerede?"
Valka "Odasında uyuyor."
"Bu aralar onunla hiç ilgilenmiyorum."
"Al Astrid. Balıklar hazır."
Dudağımı ısırarak balığımı ayıklamaya başladım. Tanrım nefis! Ben yemeğimi yerken içeri Gothi girdi. Akşam yemeğimize o da davetliydi anlaşılan. Geyirik ona balığını verinceye kadar beni izledi.
Neden beni izliyor ki? Tırsak bir bakışla ona baktım. Bana gülümsüyordu.
Sevgili bayan Gothi;
Bakışlarınız beni endişelendiriyor. Bana öyle bakmayın.
Balığı yedikten sonra kalktım ve üst kata çıktım. Odamızdan öksürük sesleri geliyordu.
"Odin aşkına! Bana ne içirdiler? Boğazım resmen yanıyor!"
Hıçgıdık uyanmıştı. Odaya daldım. Masadan su içiyordu.
"Hıçgıdık uyandın!"
Gülümseyerek bana döndü. Bir o kadar da şaşırmıştı. Sarılmam için kollarını bana açtı. Koşarak sarıldım.
Tabii ki sarıldım! O benim kocam! Ve ölmek üzereydi! Ne bekliyorsunuz yani?
Kafamı boynuna gömdüm ve kokusunu içime çektim. Harika kokar her zaman...
Sarıldı ve saçlarımla oynamaya başladı.
"Saçlarını salmışsın."
"Evet. Böyle daha hoş."
"Kesinlikle çok daha güzel. Bence artık örme."
"Biliyorsun, saçlarım açıkken çok yaşayamam."
Güldü ve elini çeneme yerleştirdi. Yavaşça dudaklarıma dokundu. Gözlerimi kapattım ve dudaklarının tadını çıkardım. Benden ayrıldığında eliyle yaşlarımı sildi.
"Artık ağlamayı kessen diyorum. Ben gayet iyiyim. Boğazımdaki iğrenç tat dışında. O gerçekten kötü."
Beni güldürmüştü. Bir süre bakıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanı Nasıl Eğitirsin
Hayran KurguYazılan bütün hikayeler ingilizce. Daha önce ejderhalar hakkında türkçe hikaye yazan olmadi. Bu yüzden ben ilk olucam :) Bu repligi bir yerden hatirladiniz :)