The Moon Made Me Do It

1K 98 164
                                    

Kolajı hediye eden İlaydacığıma teşekkürler ♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kolajı hediye eden İlaydacığıma teşekkürler ♡

Not: Merak edenler için, the moon made me do it (bunu bana ay yaptırdı) suçu boynundan atmak için kullanılan bir laftır. Ben yapmadım ki, Ay yaptı! 

playlist: ajr - turning out

Bu şarkı en en en sevdiklerimden ve en özellerinden biri, ama grubun çok daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum ondan paylaşacağım, thanks. 

Nasıl Wolfstar yazdım onu da bilmiyorum. Ama bu hikaye 2017 Ağustos'tan beri bekliyor, yazık sdbhcnsd

.    .. ✦     ˚   ✺ * ✵ *   ⊹ ✫    . . ✧ ·  · ✵    ✦ ✫     ✺ ⋆   * *        .   ✺     ⋆     ˚ ·    ˚   ✵ ·   . ˚ ⊹ . ·       ˚ 

Nefesi sıcaktı.

Boynuna dokunuyordu, zaten meyilli olan beynini daha da terletiyordu. Soğuyordu ve Remus daha boynundaki nefesi özleyemeden ikinci kez nefes vermiş oluyordu.

Oysa başını eğmişti, bilerek eğmişti, sanki kendi nefesinin Remus'un boynuna dokunmasını istiyordu, bilerek yapıyordu. Remus şikayetçi değildi, onun teninin nefesinin sıcaklığını hissetmeye ihtiyacı oluyordu bazen, şöminenin önünde sıcak kahveyle otururken hissedemediği sıcaklığı Sirius'un kulağına fısıldadığı bir kelime beraberinde huzur da getirerek hissettiriyordu. Yüzünü göremediği ama tüm teninin sıcaklığını hisettiği genç onun elini tutmuştu, bileğinde atan damarı bile hissedebiliyordu.

"Yanlış tarafa çeviriyordun," dedi sessizce ve sıcak nefesi dalga gibi Remus'un tüm vücudunu okşadı. Elleri gevşeyince Sirius'un da uzun parmakları kumral gencin ellerini gezerek onun parmakları arasındaki altın saatin soğuk zincirinden tuttu, avucunu Remus'un ellerinden ayırmadan saatin ayarlarıyla oynadı. Saatin akrebi ve yelkovanı ince bir gıcırtıyla dönmeye başladı, onlar döndükçe Sirius'un nefesleri daha da boynuna yaklaşıyordu, geniş omuzları Remus'unkilere daha da basılıyordu ve büyük ihtimalle sabah tişörtüne sinmiş zarif gül kokusu daha da belirginleşiyordu. Bunlar arttıkça Remus'un hızlanmış kalbi yavaş yavaş huzuru buluyordu.

"Anlıyorsun sanırım saat işlerinden?"

Şüphe. Korku. Ümitsizlik.

Hepsi Sirius'un tek nefesiyle eriyip gitmiş gibiydi. Remus belki başka bir zaman olsa, belki dün gece James'le birlikte ateş viskisini biraz kaçırmamış olsalar, belki Sirius sadece bu kadar yakın durmamayı tercih etmiş olsa hiçbir şey yapmaz, bir süre nefesini dinler, sıcağını hisseder, en sonda ne kadar gözlerini yaşartacak derecede çok yaşasa da bunu, ince dokunuşlu ve sıcak nefesli, saçları onun yüzünü gıdıklayan bu çocuğun onun olamayacağıyla barışır ve onun için artık evi gibi kokan bu nefesten ayrılır, midesinin ortasından dayak yemiş gibi hissetmeye geri dönerdi.

Ama James'in dertlenmek demi gelmişti dün, ateş viskilerini getirmişti ve Sirius vücudunun hararetini Remus'a hissettirerek saati düzeltmeyi tercih etmişti.

Remus her Sirius'u gördüğünde tokat yemiş gibi hissetmeye, her "başka biri" tehlikesi duyduğunda bir köşede oturup sonsuza dek ağlamak dürtüsüyle karşılaşmaya daha fazla dayanamazdı. Bundan sonra ne olacağını merak etmiyordu, belirsizlikten daha iyiydi her şey. Çünkü Remus göğüs kafesinde bir şeylerin patlamakta olduğunu hissediyordu: kalbi? Sabrı? İradesi? Belki de cesareti.

Sirius'un hala saati çevirmekte olan parmaklarının arasından çıkardı ellerini, onun uzun parmaklarının üzerine koydu. Saatin hafif gıcırtısı durdu. Sanki zaman da durdu bu zaman, midesindeki tekme yarasının üzerine buz koydular.

Sirius'un parmakları kımıldanmıyordu. Saat yavaşça kayarak ellerinin arasından bir tak ile masaya düştü.

Remus hafifçe döndü, şimdi Sirius'la yüzyüze, onunla masanın arasındaydı. Ne diyeceğinden pek emin değildi, ama bu önemli miydi o kadar da? Büyük ihtimalle değildi. Bilmiyordu, sadece ona biraz daha yakın olmak istiyordu.

Onun suratını gözden geçirdi kumral çocuk. Biçimli kaşların altındaki badem gözleri gece vakti boz derya gibi parlıyordu. İnce ama canlı dudaklarının altındaki çenesi keskin bıçak gibi bitiyordu. Aralıydı biraz dudakları, hafif şaşkınıktandı belki de.

Şimdi nefesi yüzüne vuruyordu. Zarif gül kokusunu daha iyi duyuyordu. Ev gibi hissettiriyordu. Sıcak ve huzurlu.

"Huh, bunu beklemiyordum," dedi Sirius, fısıltıyla.

"Ay yaptırdı diyelim," dedi Remus yutkunarak, "Ve pek de kolay olmadı."

Sirius sanki büyülenmişçe Remus'un gözlerine kilitlenip kalmıştı ama Remus kendisinin daha farklı bir durumda olduğunu diyemezdi. 

Mesafe gitikçe azalıyormuş ki, Remus'un beli bir anda arkasındaki masaya yapıştı. Geri çekilmekte olduğunu fark etmemişti bile, ama en azından, artık çekilemeyecekti.

"Benim için de zor olan bir takım şeyler var şu an," diye mırıldandı Sirius, ellerini Remus'un arkasındaki masaya koyarak. Şimdi gidecek kesinlikle hiçbir yer yoktu, ama Remus zaten gitmeyi aklının ucundan geçirmiyordu.

Daha ne kadar yakın durabilirdiler?

Yer kalmayana kadar büyük ihtimalle. 

Remus kalbinin ne zaman hız yarışına çıktığını bilmiyordu ama onun süpürgede uçtuğunu hissedebiliyordu.

Gözlerini kapatmazdan önce hafifçe mırıldandığı son şey, "Ne gibi?" oldu. Hissedebiliyordu onun zarif dudaklarını kendinden millimetrelerce ötede, hatta belki de artık aralarında boşluk kalmamıştı ve kalbi bunu beyninden önce algılıyordu.

"Yüce Freddie Mercury aşkına, gözlüklerim falan mı bozuldu?"

Remus refleks olarak Sirius'u itti, zaten Sirius da geri sıçramış, şaşkınca ses gelen tarafa, kapıya bakıyorlardı. James Potter hafif çatık kaşları ve aralı ağzıyla şaşkın bakışlarını iki gencin arasında gezidiyordu.

"Şimdi - bu - siz... bir saniye..." Potter kendine gelmeye çalıştı "Şöyle yapalım, şimdilik hiçbir şey görmemiş gibi davranacağım," dedi kafasını kaşıyarak, "Hazır olduğunuzda her şeyi detaylı şekilde öğrenmek istiyorum," dönüp odadan çıkacakken kafasını geri odaya soktu, "Üstelik biriniz bana on iki sickle borç vermelisiniz, çünkü az önce size göre o kadarını Evans'a kaybettim ve tüm paramı harcadığım için ona verecek bir şeyim yok."

Ve dönüp kafası karışık halde gitti.

"Bizim üzerimizden bahse mi girdiler şunlar?" dedi Sirius kollarını çaprazlayarak.

"Gerçekten şaşırdın mı?"

Ve her ne kadar Çatalak anın büyüsünü bozmuş olsa da, Sirius'a doğru yaklaştı ve çoktan arzuladığı o zarif dudakları hissetti.

James onların inmesini uzun - bayağı uzun - bir süre beklemek zorunda kaldı.

  ⋆  

The Moon Made Me Do It | wolfstar one-shotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin