Elizabeth Lauren Everdeen
"Justin tuzu uzatır mısın?"
makarna sosunu karıştırırken tuzluğu elime koyması için elimi açtım bekledim ama avcumda hissettiğim tek şey kuru havaydı.
Justin'e dönüp baktım. telefonun ekranına sırıtarak bakarken gördüğümde "uhm pekala." diye iç geçirip dolaptaki tuzluğu aldım.
yeterince tuz ilave ettikten sonra sosu makarna tenceresinin içine boşalttım ve tüm sos makarnayla buluşana kadar karıştırdım.
tabaklara ilave ettikten sonra masaya oturdum ve çatalı makarnanın içine daldırdım.
"Justin makarna hazır." dedim ve hiçbir tepki alamadım. taa ki "Justin" diye bağırana kadar.
bana doğru hızla döndü. "makarna diyorum, soğuyor." dedim.
"uhm üzgünüm, Selena'yla konuşuyordum." cevabı karşısında kalbimin kırılma sesleri kulağıma doldu.
'tabi ya, ne bekliyordum ki? benimle beraber ağladı ve beraber uyuduk diye bana aşık olmasını?' diye geçirdim içimden. sanırım fazla masal okuyordum.
"Selena nasıl?" diye sordum. makarnasından kafasını kaldırıp bana baktı ve sorduğum soru için gülümsedi.
"çok korkmuş. beni kaybettiğini sanmış." lokmasını yuttu ve yarım kalan sözlerini tamamladı. "ama şu an iyi. sakinleştirici vermişler ve benim yaşadığımı öğrendiğinde çok mutlu olmuş." dedi ve yeni aşık ergenler gibi kızarıp önündeki makarnasına döndü.
gözlerimi devirip tabağımı bitirdim. Justin'in şu nigga tarzı ve nigga tavırlarından ne zaman vazgeçeceğini merak ediyordum. En çok da Kidrauhl'u neden öldürdüğünü..
"Tanrım çok güzel olmuş." dedi Justin.
gülümsemekle yetindim.
"şeyy umm özür dilerim, yardım edemedim."
"sorun değil. sevgilinle konuşuyordun."
sırıtarak "evet." dedi. "senin sevgilin var mı peki?"
kalbim acıdı. güçlü olup cevap verdim. "var.
yani vardı ama sanırım bitti. en son kavga ettik ve hiç konuşmadık." gözlerime ulaşmasada gülümsedim.
"üzüldüm."
"evet."
"adı ne?"
"Carter. Carter Reynolds"
Arkadaşlar Lauren'in sevgilisi eski Magcon grubundaki Carter Reynolds olarak düşünün.
"kaç yaşında?"
"benimle yaşıt. 18."
"Şanslı çocukmuş."
"teşekkür ederim."
dolgun dudaklarının kenarında kalan makarna sosunu tabağının yanındaki peçeteye nazikçe sildi.
"toplamana yardım edebilirim." dedi.
"çok iyi olur."
bulaşık makinesini açtım ve Justin'in tabakları getirmesini bekledim. tabakları sudan geçirdikten sonra bulaşık makinesine koydum. ellerimi yıkayıp bir bez aldım ve masayı silerken birşey dikkatimi çekti.
Justin tezgahın bir köşesine yaslanmış bir şekilde beni süzüyordu.
"ne yapıyorsun?" dedim.
"seni izliyorum."
"ama ben rahatsız oluyorum."
"sence umrumda mı?" diyip güldü.
"birisi sürekli seni süzse ne hissedersin?" dedim empati kurmasını isteyerek.
"her gün binlerce kişi vucudumu süzüyor. bu soruyu bana sormaman gerekirdi."
haklıydı ve beni bozmuştu.
"sinir bozucusun."
"sende öyle." dedi gülerek.
"o zaman benle konuşmayı kes."
"ben konuşan sensin. hatırlıyorsan ilk soruyu soran sen oldun."
"senle konuştukça ne kadar gıcık biri olduğunu fark ediyorum."
"teşekkür ederim."
sinirden bağırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. yumruklarımı sıkarak hızla odama çıktım. ardımdan hızla kapıyı çarptım ve yatağıma kendimi attım.
şu an sadece Justin'i boğmak istiyordum.
cidden böyle biri miydi? yoksa içinde bulunduğu durumdan dolayı böyle mi davranıyordu?
kafamı dağıtmak için telefonumu aldım ve Twitter'a girdim. anasayfamda maalesef ki (!) sadece Justin vardı. birkaç saniye önce attığı tweeti okuyunca sinirden deliye döndüm.
"onu sinir etmek en büyük hobilerimden biri oldu."
ben de bir tweet atmaya karar verdim.
"bu kadar sinir bozucu biri olduğunu bilmiyordum."
yazıp gönderdim. Twitter'dan çıkıp instagrama girdim. orda da sadece Justin'i takip ediyordum ve 2 milyon takipçim vardı.
vay canına.
ana sayfama girip Justin'in son paylaştığı resmi görünce dönüp kaldım. beni yemek yaparken çekmişti ve bunu paylaşmıştı. gözlerime inanamayarak altında yazan yorumu okudum.
"güzel yemek yapıyor, ayrıca çok sexi."
sinirden köpürerek aşağı indim. bana bir açıklama borçluydu. mutfağa baktığımda orda olmadığını fark ettim. adımlarımı oturma odasına yönlendirdim. koltukta oturuyordu. dalgın bir hali vardı.
"heey!" diye bağırdım. düşüncelerinden uyanıp yüzüme baktığında eriyip bittiğim gamzeleriyle gülümsedi. ama bu bile beni yumuşatmamıştı.
"bu ne Justin?" dedim elimdeki telefonu sallayarak.
biraz dikkatli baktıktan sonra gülmeye başladı.
"sensin."
"hadi canım!" diye dalga geçtim.
hala gülmeye devam ediyordu ve bu daha da sinir bozucu oluyordu.
"fotoğrafımı çekmek için izin verdiğimi hatırlamıyorum."
"izin istemedim ki." diyip gülümsedi.
"bir daha asla benim fotoğrafımı çekme. hem..."
"hem ne?"
"resmin altına yazdığın açıklama, neydi o öyle?!"
"sanırım becerikli ve sexi olduğun yazıyordu."
"ben de bundan bahsediyorum! Justin senin bir sevgilin var. bana sexi demen onun onurunu kırar."
"o bu konularda anlayışlı." diyerek somurttu.
"bak o da bir kadın ve her ne kadar anlayışlı olsa da bu onu incitir."
"bana öğüt verme."
"bunu sen gerekli kılıyorsun!"
"herneyse."
elimi boşversene tarzında sallayıp odama çıktım. telefonla uğraşıp sinirlerimi tekrar yıpratmak istemiyordum. beni burdan uzaklaştıracak, kafamı dağıtacak birşeye ihtiyacım vardı.
aklıma gelen mükemmel bir fikirle gülümsedim.
Teen Wolf...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
INNOCENT (Justin Bieber Fan Fiction)
Fanfiction-Elizabeth Lauren Everdeen - - Justin Drew Bieber- ve daha niceleri.... onlar önceden seçilmiş kurbanlardı. önceden planlanmış bir uçak kazası hayatlarını değiştireceklerinden habersizlerdi... Dünya da onların ölümünden..