İrora Özer.
Adım bu. Olması gerektiği gibi bir adım var. Adımın anlamı ise hayatımın tanımını taşıyor denilenebilir. İrora, Yorubaca dilinde "acı" anlamına gelir. Bu adı bana babam koymuş. Annem, bana doğum esnasında fazla kan kaybından dolayı sonsuz uykuya dalmış bir daha uyanmamak üzere. Babam da bu yüzden acısını,benim ismimle hitap ettiriyor. Babam tarafından pek sevilen bir kız olmadım. Diğer kızlar gibi babasıyla alışverişe giden, sohbet eden, baba ile kız değilde iki arkadaş gibi olan kızlardan hiç olmadım. Bu yüzden bu acı içimde son nefesimi verinceye denk kalacak. Hayatımda, hiç unutamayacağım kadar mutlu bir anım olmadı. Daha doğrusu ben hiç mutlu olamadım, bu benim hayatım içim oldukça imkansız birşey. Ne kadar gülersem güleyim içimde hep ağlayan biri var. Okul içinde arkadaş ortamında sanki çok mutluymuş gibi görünüp akşam olunca sürekli düşündüğüm ama asla cesaret edemediğim intihar düşüncesi geliyor ve uzun süre gitmek bilmiyor bu düşünce aklımdan. Aklıma bir çok düşünce ve sorular geliyor. Acaba ben de diğer insanlar gibi aşık olabilir miyim?
Sahi aşk neydi? Hiç aşık olmadım daha önce. Aşk nedir pek bilmem lakin aklımda bir takım düşünceler vardır. Bazı insanlar aşkı aradıklarını söylerler, bunun için falcılara büyücülere giderler. Aşk aranmaz ki, aşk gelir seni bulur ya mutlu eder ya da hayatı zindan eder,bu aşık olduğun kişiye göre değişir tabii. Ama bu da kalptir ki nerde zıt taraflı biri varsa gider ona aşık olur. Zıt kutuplar birbirini çeker ya o misal. Ben hiç düşünceleri aynı olup birbirine aşık olan görmedim.
Aşk mutluluk verir diyorlar, doğru mu? Aşkın en iyi dostları, acı ve mutluluk ben böyle düşünüyorum. Çeşitli yaralar ve merhemler bırakır bize bunlar. Düşünürken, ansızın lambanın söndüğünü farkettim bu babam olmalıydı. Bu benle konuşmadan "uyu artık" demekti babamın düşüncesiyle. Düşüncelerimi bir tarafa koyup eskimiş ama hâlâ güzel olan siyah yorganın beni ısıtmasına izin vererek, çimen rengine kayan koyu yeşil gözlerimi bir daha açmak istememek üzere kapayarak sonsuzluğa doğru uyumayı diledim.Sabah uyandığımda yatağımın karşı tarafında asılı duran eskimiş siyah renkli duvar saatime baktığımda henüz saat 6.30 'du. Daha saat erkendi, okul saat 8.00'da başlıyordu. Uyumayı denedim lakin çabalarım boşunaydı. Ben de kısa bir sabah duşunun ardından banyoya girip saç kurutma makinesi ile saçımı kurutmaya başladım. Saçlarımın açık kestaneye kaçan güzel bir rengi vardı, sanırım anneme çekmiştim. Annemin saçları da öyleymiş söylediklerine göre. Saçımı kuruttuktan sonra odamda duran beyaz ve krem rengi arasında olan aynadan kendime baktım. Berbat haldeydim ve oldukça zayıf bir kızdım. Kurumuş ve çatlamış olan koyu pembe dudaklarıma kaydı gözlerim. Kötü durumdaydılar, yemek yemem ve su içmem lazımdı ama istemiyordum. Yediklerim kan olarak geri çıkıyordu midemden ve bu hiçte hoş bir görüntü olmuyordu. Ama bunu pek önemseyen birileri olduğunu ne yazık ki söyleyemiyeceğim. Açıkçası kimse kimseyi önemsemiyor, herkes kendi derdinde veya uğraşmak istemiyorlar. Buna öz babamda dahil. Ayna da kendime bakarken telefonum titredi, bir mesaj gelmişti. Tahmin ettiğim üzere mesajı sınıf arkadaşım olan Elif atmıştı ve bana gelirken matematik ödevini unutmamamı söylemişti. Sınıfta neredeyse herkesin matematiği kötüydü. Çünkü kimse dinlemek istemiyordu, bazıları sevgilisi ile konuşuyordu bazılarıda dedikodu peşindeydiler. Okulumuz güzel bir okuldu fakat çirkinleştiren öğrenciler vardı. Koridorlarda sevgilisi ile hiç utanmadan öpüşen kişiler vardı. Bunları hiç doğru bulmuyordum. Sırf para uğruna okulda konuşmadığı erkek bırakmayan kızlar vardı ve tabii buna yüz veren erkekler de vardı. Bir insan neden para için bunu yapar ki? Aklım almıyordu. Düşüncemi yarıda kesip Elif'e "tamam"diyerek telefonu sessize aldım. Gardırobuma doğru ilerlemeye başladım. Kıyafetlerim hep koyu renklerdi ve boldu. Havaya baktım ve hava kış ayında olamamıza rağmen biraz güzeldi. Ve en sonda gri Sweat'imi giymeye karar verdim. Altıma da siyah külotlu çorap üstünde siyah kot şort giyecektim. Bu kombinleri seviyordum oldukça rahattı çünkü. Çıkarken de siyah arkasında hilal baskısı olan kot ceketimi giydim ve omuz bölgesine gelen saçlarımı olduğu gibi bıraktım. Dolaptan siyah botumu giydim ve kulaklığımı alarak evden çıktım. Telefondan Nihat Ünal'ın Vişneli Şarkı parçasını açtım. Bu şarkının nakaratını seviyordum. Müzik dinleye dinleye okula gelmiştim, fazla uzak değildi 16/18 dakika falandı ev ile okul arası. Okula vardığımda pek insan yoktu. Bende sınıfa çıkmaya verdim. Sınıfta gitmeden önce canım oldukça bir ballı sıcak süt çekmişti. Bu tada bayılıyordum ve ilginçtir ki okulda bu satılıyordu. Yönümü değiştirip kantine doğru yöneldim ve kantincimiz beni görüp "büyük boy mu olsun ballı sütünüz?" dedi ve güldü. Kantincimiz Hasan abiyi seviyordum oldukça komik bir adamdı. Ben de gülümseyerek "her zamankinden olsun ama sıcak olsun" dedim gülerek. Sütü verdiğinde bir yudum almıştım ve oldukça da sıcaktı. Parayı ödeyerek sınıfa doğru ilerledim. Ballı sütümden bir yudum daha alayım derken merdivende duran benim yaşlarımda olan koyu kumral saçlı ve uzun boylu olan kişiyi farketmemiş olacaktım ki sıcak olan ballı sütümü üstüne yanlışlıkla döküverdim. Acılı ve şok bir biçimde bakan gözleri içimin açılmasına sebep olmuştu. "ççok pardon bişey oldu mu?" dedim telaşla. Oldukça sakin kalmaya çalışıyor gibiydi ama canının ne kadar yandığını anlayabiliyordum. Sakin bir ses tonuyla bana" sorun değil ballı süt mü bu?" dedi gülümsemeye çalışarak. "evet çok severim" dedim ben de küçük bir tebessümle. Ardından çantamda olduğunu hatırladığım peçetelerden verdim. "yeni geldin sanırım okula" dedim. Bakışları çok masumdu ve küçük dolgun bir dudağını aralayarak "evet bugün geldim ve ilk karşılaştığım ballı süt"dedi gülerek. Ve verdiğim peçete ile elini silerek elini uzattı bana "ben Arın" dedi bende karşılık vererek "ben de İrora" dedim. Kaşlarını hafif kaldırarak adımı tekrar etti, şaşırmış olmalıydı çünkü İrora adı pek bilindik bir ad değildi. "Güzel bir isim anlamı ne? " diye sordu. Bende önüme gelen saçımı kulağımın arkasına atarak, ayaklarımın ucuna baktım ve kırık bir tebessüm belirttirdim yüzümde ve " İrora Yoruba dilinde acı anlamına gelir bu adı da babam koymuş." dedim ve derin bir nefes alarak devam ettim. "annem bana doğum esnasında fazla kan kaybından dolayı ölmüş o yüzden de babam bana bu adı koymuş." dedim. Gözlerimin dolmaması zor duruyordum. Sertçe yutkundum ve Arın'a baktım. Gözleri dolmuştu ve çok buruk bakıyordu bana. Anlattığıma pişman olmuştum denilenebilir. Bir adım yaklaştı bana ve " ben çok özür dilerim seni üzmek değildi amacım"dedi. Gözlerini kısa bir süre kapattı ve açtığında sözüne devam etti. "Benim de annem,ben küçükken trafik kazasında ölmüş, acını iyi bilirim." dedi. Beni anlayan,acıma ortak biri olması beni mutlu etmişti. Gözleri dolu bana bakarken "ben lavaboya gitsem iyi olur"dedi ve gitti. Arkasından bakakalmıştım. Hayır hayır aşık olmamıştım. O sadece... çok iyi biri gibiydi. Bende ardından yerde ki bardağı alarak çöp kutusuna attım. Sınıfa doğru yavaş adımlarla gitmeye başladım. Ardından yaklaşık 15dakika sonra Arın geldi, şaşırmıştım. Aynı sınıfta mıydık yoksa? Gülerek bana baktı. Gözleri hafif kızarmıştı ağladığı az da olsa belli oluyordu. "Sen de mi bu sınıftasın? " dedi. Bende güldüm ve "evet"dedim. "iyi anlaşacağız biz seninle, yanın boş mu?" dedi. Çantamı kendi tarafıma alarak "boş, gelebilirsin"dedim. Ona, içimde anlam veremediğim bir güven duygusu oluşmuştu. Bunun iyi bir şey olması için içten bir şekilde Tanrıya dua ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğin Çığlığı
Ficțiune adolescențiHenüz lise zamanlarında olan İrora hayatı ile birçok sıkıntısı vardır.Henüz bebekken annesini kaybetme acısıyla da dik durmaya çalışan bu kızın başına daha kötü şeyler gelir. 17 yaşında olan İrora bu yaşta bir de tacize uğrar yaşadıkları oldukça zor...