"Ben güzel miyim? Yürürken nasıl gözükeceğim? Çocukluğumu bile hatırlamıyorum. Her zaman buradaydım. Yine de öğrenmek istiyorum. Bu deneyler ne zaman bitecek? Çıkmak istiyorum. O zaman günün her saati beni izleyen bu insanlardan nefretimi çıkaracağım."
Mahmut, Sidrartra'nın dışarısı hakkındaki heyecanı biraz azaldıktan sonra ona ilk görevini vermişti. Sidrartra laboratuvar önlüğüyle ıssız bir çöldeki küçük gri binaya girecekti. Kapıdaki silahlı adamlar onun kim olduğunu bilmiyorlardı. Sonra arkalarından bir laboratuvar önlüklü bir adam geldi.
-Korumalarımızın küstahlığına aldırış etmeyin lütfen Büyük Doktor. Kobayımız içeride. Çıkarmak için doğru an olduğunu düşünüyoruz. Ama sizin gibi efsanevi bir doktor emin olsa daha iyi olur.
-Sorun değil.
Sidrartra bu adamların daha zeki olabileceğini ve efsanevi doktor yalanına inanmayacaklarını düşünmüştü. Adam onu laboratuvarlarına aldı. İçi kimyasal sıvı dolu büyük bir tüpün içinde genç bir kadın vardı. Çıplaktı. Uyuyordu. Gür siyah saçları vardı. Dokuz kalın kuyruğu ve kafasında tilki kulakları vardı. Mavi gözlerini açtı. Sadece bakıyordu. Sidrartra hala adamların ne kadar gerizekalı olduklarını düşünürken bir anda şaşırmıştı. Bütün kadınlar tilkiler gibi kuyruklular mıydı? Sidrartra'nın aklına bir şey daha geldi. Yoksa adamlar o kadar da salak değiller miydi? Sidrartra kafasının arkasındaki silahları hissetmişti. Onu içeri alan adam konuştu.
-Bizim bu salak hikayeye inanabileceğimizi düşündün mü gerçekten ha, Morlis?
Bir başka doktor, adı Morlis olan, korkuyla bağırmaya başladı onun da kafasının arkasına dayalı tabancalar vardı.
-B-beni o adam tehdit etti! Sizi bu yalana inandırmam için son birkaç aydır bana buna inanmanızı sağlayan ilaç gönderiyordu. Normal birisi gibi gözüküyordu fakat çok tehlikeliydi.
-Bize ihanetten cezalandırılacaksın.
-Hayıı-
Adamı vurdular. Yere düştü. Sırada Sidrartra vardı.
-Seni bulmak için bu yalana inanmış gibi yaptık. İş birlikçini de bulacağız. Bizim deneyimizi bilen kimse yaşamamalı.
Sidrartra tam tabanca ateşlenmeden önce tabancaları adamların ellerinde patlattı. Sonra görülmeyen bir hızda onların kafalarını patlattı. Sona sadece Sidrartra'yı içeri alan baş doktor kalmıştı. Adam korkuyla yere düştü. Sidrartra tüpün içindeki genç kadını serbest bıraktı.
-Geri kalanı senin, abla.
Kız şaşkındı. Camlı kasanın içindeki kiraz çiçeği işlemeli siyah uzun katanayı aldı. Baş doktorun kafası bir anda kesilip yere düşmüştü. Kızın suratına kan sıçrayınca sırıtmaya başlamıştı.
-Pardon, elim kaydı.
Sidrartra etkilendiği için ıslık çalmıştı.
-Benden bile hızlısın abla. Şimdi gidiyoruz. Babam sana yakışacağını düşündüğü bir kıyafet yolladı. Ben Sidrartra bu arada. Sen de-
-Kagura. Şu kağıtta öyle yazıyor.
-Biliyorsun demek. Daha yeni doğmana rağmen dünya hakkında benden daha çok şey biliyormuşsun. Sana o bilgileri vermişler.
-Olabilir. Nereye gidiyoruz?
-Yeni ekibimizin bir parçasısın.
-Amacınız olup olmaması önemli değil, buradan çıkayım yeter.
-Önce giyin.
Kagura giyinmişti. Pembe bir yukatası vardı. Siyah çiçek işlemeleriyle süslenmişti. Katanasını beline takmıştı artık hazırdı. Sidrartra'yı takip etti. Mahmut'un buluşma yeri olarak ayarladığı lokantada oturdular. Mahmut diğer üyeyi alıp gelecekti. O üye nasıl biriydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...