Elimdeki dosyaları düzenli bir şekilde yerleştirip masamın üzerini kontrol ettim. Her şey yerli yerindeydi. Üstelik hava kararmış, şirket resmen boşalmıştı. Şimdiye çoktan evde olmam gerekiyordu ama pek sevgili patronum sağ olsun hiç olmadık yerden hiç olmadık işler açmıştı başıma. Neyseki hepsini büyük bir ustalıkla halletmiş, canım çıkana kadar çalışsam dahi bitirmiştim.
Ağrıyan gözlerimi elimin tersiyle silip telefonumu açtım. Mesaj kutumda iki mesaj vardı. Birisi Belanın ezberlediğim numarasıydı ancak diğerini tanımıyordum. İlk olarak sevdiceğimden gelen mesajı açtım. Her zamanki gibi öküzlük kokuyordu.
Yarım saate şirketteyim. Seni alırım. Bir yere ayrılma.
Aslında onun bu haline alışıktım. Uzun zamandır sevgiliydik ve alışmış olmam mucize değildi. Elbette romantik bir sevgilim olsun isterdim ama olmuyorsa olmuyordu. Ki ben bu haliyle bile o adama aşıktım.
Diğer mesajı açtığımda karşıma iki kelimelik bir yazı çıktı.
E-postana bak.
Durdum. Mesaja uzun uzun baktım. Bakışlarım hala açık duran bilgisayarıma kayarken nedensizce içime büyük bir ağırlık çöktü. Korkunçtu ve hiç yoktan canımı yakmaya başlamıştı. Mesajın kimden geldiğini bilmiyor olmamın yanı sıra bir anda gelmiş olması da fazlaca garipti. Yutkup bilgisayardan e-posta adresimi açtım. Umarım birisi benimle dalga geçiyordur diye düşünecekken telefonum çalmaya başladı. Ekranda beliren Bela yazısı içimdeki korkuyu daha da körüklemişti.
İyi şeyler olmayacaktı.
Mesaj kutumda bir mesaj vardı. Tereddüt etmeden Belanın aramasını sonlandırdım ve mesajı açtım. Allah belamı verecekti.
Bunu sana yüz yüze söylemek için elimden gelen her şeyi yaptım, inan bana. Ama olmadı. Seni tanımadan önce tüm bu yaptıklarım, yani yaptıklarımızın nasıl bir sonuç doğuracağı konusunda tereddütüm yoktu. Seni tanıdım. Ve yaptığım onca şeyin haksızlık olduğunu fark ettim.
Sen bu mesajı okurken çoktan buralardan gitmiş olurum Ayşegül. Keşke yanında kalıp kurduğun o mükemmel ve masum dünyanın bir ferdi olabilseydim. Yapamadım. Fakat giderken sana bir iyilik yapabilirim diye düşündüm. Bu iyilik kalbini kıracak belki, belki seni çok üzecek ama söz veriyorum geçecek.
Yaklaşık dokuz sene önce tanıdım Ali'yi. Dağılmıştı ve hiçbir şeyi yoktu. Sokaktaydı. Yurttan kaçmıştı. Onu alıp eve getirdim. Babam kötü işler için hayatını harcamış bir adamdı ve Ali onun için bir oyuncak haline dönüştü. Kısa zamanda tüm şöhretini veliahtı ilan ettiği ona bıraktı. Ancak Ali'nin içinde babamınkinden daha büyük bir nefret vardı.
Bana anlattığına göre küçükken, babası, annesi ve küçük kardeşiyle bir evin müştemilatında kalıyorlarmış. Babası bahçivanlık yapıyormuş, annesi de evin getir götürüne bakıyormuş. Çok borcu varmış babasının. Ödemeye çalışıyormuş onları. Ev sahibi de zengin bir adammış anlattığına göre. Sonra evin sahibi Ali'nin babasını kovmuş işten. Adam çok yalvarmış ama kabul etmemişler.
Borçluları bulmuş bunları babasını ve annesini öldürmüş. Ali küçük kardeşini de alıp kaçmış ama küçük bebeği besleyecek parası olmadığından o da Ali'nin kollarında ağlaya ağlaya can vermiş. İntikam istemiş o da. Hala da istiyor. Benden ona yardım etmemi istedi. İlk başta zorlandım ama kardeşimdi o benim, kabul ettim.
'Buldum o aileyi' demişti bana. Tüm parasını kaybetmişler ve başka bir yere taşınmışlar. Ali'nin canı yandığı gibi biz de o adamın canını yakacaktık. Bunun en iyi yolu ise karısı ve tek evladıydı. Ki adamın karısına karşı tavırlarına bakılırsa geriye tek seçenek kalıyordu.
Sevmeye bile kıyamadığı kızı.
O kız sensin Ayşegül. O adam baban. Ali intikam istiyor. Önce senin canını yakacak, sonra ailenin. Kurtar kendini. Sana yardım etmek isterdim ama yapamam. Kardeşime daha fazla ihanet edemem. Kendine dikkat et.
- Cesur
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çattık Belaya | Texting |Tamamlandı
Short StoryÇatlak ve bir mafyanın trajikomik hikayesi. "Sen kimsiniz? "