Neredeyim ben?

898 93 2
                                    

Beynim zonkluyordu. Dün gece midemi sanki Kıbrıs adasıyla doldurmuştum. Birbirinden farklı içkiler, likörler, meyveler, çerezler. Midem kaç kere yerinden kalktı da, sert bir öğrenci edasıyla geri otutturdum. Nereye dedim ya. Nereye aslanım dedim. Otur oturduğun yerde, daha kelebekler uçuşturmadan şuradan şuraya gidemezsin dedim. Yalnız gerçekten bir ara midemle konuşuyormuşum. Cemre durdudu beni. Keşke cevap olarak; "E bana senden yakın kızım, içimde. Kaç yıllık organım!" demeseymişim. Kuğulluktan kuzucuğa doğru geçiş yaptım. "Çok tatlısın sen ya," deyip öptü ama. Öpücüğü de aldım, sarhoşken bile etkiliyorum insanları. Çok şerefsiz oldum ben.

Gözümü araladığımda çok farklı bir duvar deseni, çok farklı bir dolapla karşılaştım. Allah'ım inşallah iş arkadaşımı si... Yani inşallah Cemre değildir. Yani inşallah herhangi bir kız değildir, Cemre'yi ne yaptım oğlum ben? Cemre'yi nerelere bıraktım? Cemre varken bir kıza mı asıldım? Asıldığım yetmiyormuş gibi birde açıldım mı? Allah'ım şuan çıplak mıyım yoksa?! Benim kriterlerim var. Bu şekilde olmaz, olmamalı. İnşallah esmerdir. Cesaretimi toplayarak önce üstüme baktım, kıyafetlerim hala üstümde. Güzel. Günde bir şarkıymış gibi sekiz yüz kere tekrarladığım, "Cesur ol Harun!" lafını tekrarladım. Ve hemen sağa döndüm!

Ohaaaaaaa! Çüüüüüşşşşşşşşşşşş! Tövbe yarabbim, tövbe estağfurullah! Benim bu kadar sapıtmış olmam mümkün değil.

"Devrim! Kalk, oğlum! Kalk lan!"  Ama yeter ya. Nedir benim bu çocuktan çektiğim? Her yerde karşıma çıktığı yetmiyormuş gibi yatağım da da karşıma çıktı.

"Ağabey?" dedi, uykulu gözlerle.
"Bana altı yüz seksen lira borçlusun, ne içtiniz lan o kadar? Kızın seninle buluşmaya geldiği kombini o kadar pahalı değil." diye devam etti. Ya bu çocuk uyuyor. Şuan gerçekten uyuyor. Uyur gezeri gördüm de uyur cimrisini gerçekten görmedim. Uyurken bile parayı hesap ediyor çocuk. Ayrıca gerçekten altı yüz seksen ne ya? Yanlışlıkla dört beş masanın faturasını da mı bize kitlediler? Masanın üstüne sadece DJ koysak bu kadar gelmez.
"Oğlum, altı yüz seksen lira ödemişsin, nasıl uyudun sen? İlginç valla."
"Uyumadım ben sızdım. Ayrıca bin yüz lira yapıyor toplam, benim masrafımla beraber." Sadece biz açılışa gitseydik yine kar ederlerdi muhtemelen.
"Burası neresi lan?" dedi, gözlerini ikinci kez araladığında.
"Sen getirmedin mi?"
"Yok ağabey, ben oturup ağlayacaktım en son kredi kartıyla geçtiğini hatırlıyorum sonrası yok."
"O kadar ödeyince bayıldın herhalde,"
"İçtiğimizle kaldık ya,"
"Oğlum, sen nasıl bir sapıksın ya? Neresi lan burası, bi halkta nerede olduğumuzu anlayalım." Kızlar nerede acaba ya?
"Ya kız var kız var, ben çağırmıyorum kadın davetinden anlıyorum sadece."
"Lan bir sus, neresi burası ya?"
"Dolabı aç, kadın mı erkek mi olduğunu anlayalım."
"Erkekse ne yapacağız oğlum?"
"Oturabiliyor muyuz onu deneyeceğiz,"
"Ya bir sus, gerzek gerzek konuşma." Ağabeyiyle nasıl konuşuyor hayta ya? Ama mantıklı konuşuyor aynı zaman da. Aferin aynı ağabeyi. Dolabı açtığım da erkek çamaşırları olduğunu anladım.
"Otur oğlum şuraya,"
"Ne?" dedi, Devrim afallayarak.
"Bakalım oturabiliyor musun? Erkek kıyafetleri lan bunlar," derken kapı açıldı. Bir adam. Ama tanımıyorum. Gayet müstakil evi andıran bir göbek, hatta göbeğin ucu terası olabilir. Gidip çay içesim geldi. Al adamı, koy manzaranın karşısına otur üstüne. Öyle bir performans salgılamış göbeğinde. Helal olsun, bence buda başarı.
"Ağabey sesleri duydum, uyanmışsınız." dedi. Yalnız sakalları da çok fena. Yürüyen kıl yumağı desem eksik söylemiş olurum. Sanki adamı, kedi tüy yumağı kusmuş, adamda çeşitli bakterilerle hayata döndürülmüş karşımıza bu çıkmış gibi. Dört yaşında gür sakalları çıksın diye, jilete mi vurdunuz bu adamı?

"Kimsin ağabey? Yani... Biz nasıl, niye, neden buradayız?" dedi, Devrim. İçinden seksen beş tane eski telefon titreşimi çıkar. Tırsak herif.
"Hüsümet yok değil mi kardeşim, yani biz hiçbir şey hatırlamıyoruz."
"Yok ağabey, ben taksiciyim. Yanınızdaki ablaları bıraktıktan sonra, size sordum ama evin yolunu hatırlamadınız. Tuş kilinizi de hatırlamadınız, bir mahalle söylediniz sadece. Oraya giderken de sızdınız."
"Anlaşıldı," dedim. Ulan, ne andaval insanlarız ya.
"Kardeşim, sağ olasın var olasın. Yanımızdaki hanım efendiler sapa sağlam gidebildiler mi?"
"Aynen ağabey. Odanın ışığı yanana kadar beklediniz, merak etmeyin. Lafı mı olur? Her clup çıkışı böyle şeylerle karşılaşırız biz. Uberler anlamaz."
"Valla ne diyeceğimi bilmiyorum, ağabey. Sana da mahçup olduk. Deli gibi utanıyorum şuan." dedi, Devrim.
"Ağabey ben nasıl komaya girmediğinizi merak ediyorum. Acayip sarhoştunuz." Acaba kızlara nasıl davrandık biz ya? Allah'ım yarabbim!
"Kardeşim çok sağ olasın. Bizim toplam borcumuz ne kadar? Sana daha fazla sıkıntı vermeyelim,"
"Yok ağabey, olur mu? Bayanlarla beraber yüz elli lira." Pantolonumun cebini yokladım. Allah'tan cüzdanımı orada burada unutmamışım.
"Kardeşim, sana benim gönlümden helali bi üç yüz lira. Bak buda kartım, herhangi bir sıkıntı olursa hiç çekinme ara."
"Kabul edemem ağabey bu kadarını. İnsanlık ölmedi ya."
"Öldü, öldü. Al kardeşim, tekrar sağ ol." Devrimle beraber çıktık evden.
"Bana da altı yüz seksen lira borcun var,"  dedi.
"Ulan tamam, sen ara bi kızı. Bende Cemre'yi arayayım."
Aradım.
"Haruuuun, ayrılabildiniz mi?"
"Ayıldık, Cemreciğim sağ ol. Sen nasılsın? Bir yanlışım oldu mu?"
"Hayır, hayır. Her şey çok güzeldi. Teşekkür ederim. Bir dahakine Asuman'ı da getirelim istersen, ya da siz tek başınıza çıkın."
"Neden? Yani ne alaka Asuman?"
"Adını sayıklayıp durdun, günah sana. Çıtayı düşürme bu kadar. O açıdan günah yani."
"Cemreciğim, ben seviyem den memnunum sağ ol. Şimdi telefon görüşmesi yapmam lazım, kapatıyorum. Dikkat et kendine."
"Ama..." Sanırım suratına kapattım. Asuman'ı bilmeden, tanımadan bu şekilde kimseyi ezdirmem, ezdiremem ya. Ezdiremem!

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin