"Ağabey, ben bırakıyorum okulu."
"Hangi kulu? Okulu bırakıyorum diyecek kadar cesaretli bir kişi yok bu evde. Kul dediğinde kız arkadaşlarından biridir herhalde ağabeyim," Sosyal medya hesabımda gezinirken Nazlı'nın ultra sinir bozucu cümlesini işittim. Sürekli olarak yeni ve saçma şeyler üretiyor. Ürettiği gibi bunu satışa sunmayı planlıyor. Söylüyor bir de! Utanma da yok. Bir yaşına bak, bir kendine bak sonra konuştuğun cümlelere bak. Sürekli olarak bak yani. Böyle olmayacak. Bakmakla görmek çok farklı şeyler. Nazlı görmüyor.
"Millet on yedi yaşında kendi markasını kurmaya başladı. Ben boşuna zaman kaybediyorum." Elimdeki telefonu yavaşça masanın üzerine bıraktım ve Nazlı'nın kollarını tuttum. Telefonu yerden yere çalmak yerine Nazlı'yı yerden yere çalacaktım çünkü. Ya da biri şuan Nazlı'yı gözümün önünden çalmalı, ya da almalı. Yoksa sinirlerime engel olamayacağım. Bütün nöronlarımı hareketlendirdi kız ya.
"Bana ciddi olmadığını söylemen için on saniyen var,"
"Ağabey..."
"Doldu."
"Ben gideyim de hazırlanayım, malum okul var."
"Aferin güzel kardeşim, aferin. Bak böyle mantıklı sözcükler söyle, birbirimizi kırmayalım."
"Ben baskıyla bu sözcüklerini söyledim bir kere. Demokratik bir ülke de yaşıyorum, istediğim şeyler söyleyemiyorum ya. Hayret bir şey!"
"Nazlı, sen beni neden durduk yere sinirlendiriyorsun canım kardeşim? Bu fikirlerini anneme de iletir misin? Ben seninle uğraşmaktan yoruldum çünkü." Hiçbir şey yokmuş gibi telefonumu elime aldım. Bu kızı ciddiye alıp konuşunca sapıtıyor çünkü. Ah, Aslı Ablam olsaydı. Ah, Aslı Ablam olsaydı.
"Ben okulu bırakıyorum kararlıyım!" Diye bağırdığı an da, saat dört yönünden kafasına 230'la bir terlik geldi. Keskin sözlü ve nişancı annem!
"Ne dedin seeeeen?!" Annem mutfaktan uçarcasına çıktı, seri ve atrik adımlarla Nazlı'nın üstüne doğru ilerliyordu. Açıyı tam tutturur muydu, bilmiyorum ama saçlarını hedef alıyordu galiba. Telefonu tekrar masaya bıraktım ve fıstık tabağını elime aldım. Kız kavgası izlemek hobilerimden biridir.
"Anne..." Nazlı bir şeyler söylemeye çalışıyordu ama korkudan sanırım dili içeri kaçmıştı.
"Ne diyorsun kız sen?! Saçını başını yolarım senin! Ne okulu bırakması ne diyorsun sen, geri zekalı! Ne yapacaksın okulu bırakıp!" İkinci terliğimde ayağından çıkardı, paaat oda kafaya.
"Kafasız mısın sen?! Benim az önce nişan aldığım neydi?! Anlat ne dedin sen, ne söyledin tekrar söyle!"
Annem çıldırmıştı. Adeta bir Tazmanya canavarı gibi döne döne, etrafı kıra döke ve "Bögeheböeğ" gibi garip sesler çıkartarak geliyordu. Ben bile ürkmüştüm. Tayfun mu desem, 7.3 şiddetli deprem mi desem, bilemedim. Ama fena geliyordu.
"Şaka yaptım ben, şaka. Eheheh, şaka! Gülsene ağabey,"
"Hiçte gülemem, size de gelemem. Ben gidiyorum işimin başına," Vicdan yaptım şimdi. Annemin elinden sağ çıkmazsa cinayete göz yumma gibi bir suçtan tutuklanabilirdim. Olmaz, olmamalı. Tam ayıracakken Simge geldi. İlk bir bakındı, annem delirmiş aslan gibi yavrusunun üstüne doğru koşuyor, Nazlı'da minik bir kedi gibi köşeye sinmiş onu bekliyordu. Hemen koşarak anneme tuttu; oh dedim, hallettik.
"Anne, sol omzunu ben çökertmiştim istersen orayı vur, daha fena olsun." dedi. Manyaklar ya. Mecbur olaya el, ayak, baş, omuz her şeyimi koydum ve Nazlı'yı çektim.
"Anneciğim, düzgünce konuşabiliriz bence."
"Sıçtırma düzgününe; cavurun çocuğuna bak okulu bırakacakmış. Gebertirim kız seni!"
"Ay bırakmıyorum okulu, gidiyorum ben okula. Gelmedi bile o düşünce aklıma, şimdi siz söyleyince hatırladım. Salın beni!"
"Bak işler çözüldü, Nazlı sen kaç. Simge sende kaç ağabeyim köz gibisin maşallah! Anne sende çağır Aynur teyzeyi. Haydi, uğurlar ola." Ben uğraşamıyorum kadınlarla. Bir de annem evlen diyor. Nasıl evleneyim? Karşımda üç tane örnek var. Nasıl cesaret edeyim? Her gün böyle bunlar. Her gün. Manyak mıyım ben?Şirkete geldiğimde Cemre'nin bacaklarını gördüm. Sonra inçe belini... Derken patronumun göbeğini gördüm. Pardon karın kaslarını. "Harun toplantı var, şu asistanlarla ilgili." dedi. Ya bu asistanlar bizim işimizi hızlandırıp, yükümüzü almıyor mu? Ben öldürecektim diğerini. Ayrıca gitmedi mi o? Tekrar onu almam. Asla almam!
"Geliyorum Doğan Bey." Doğan Bey, önümden çekilince Cemre çoktaaaan gitmişti. Yazık. Üzüldüm.
Odaya girdiğimde müdür departmanları karışımda oturuyorlardı. Bu masa çok garip. Herkes müdür. Kimse kimsenin üstünde değil ben hariç tabii. Genel müdürüm ben. Ama herkesin havası herkese. Bana atamazlar tabii. Neyse oturduk. Doğan Bey konuştu, konuştu, konuştu. En son istediğim noktaya geldi.
"Kimse asistanlarından memnun değilmiş." dedi.
"Evet," diye atıldım hemen. Her şeyi ben yaptım, o da maaş aldı niye, nasıl, neden memnun olayım? Olmuyorum efendim.
"O zaman size üç gün süre, getirin öz geçmişi güzel birini, başlatın ya da ben bulurum aralarından seçersiniz." Öfff! Aaa!! Ohhh!! Asumannn!!! Söz vermiştim kıza söööözzz. Asuman dan daha iyi asistan nereden bulacağım? Kız mükemmel. Öz geçmişi biraz arızalı ama olsun.
"Mail olarak atın yalnız, kabul ettiğimi yüz yüze tekrar konuşuruz. Toplantı bitmiştir arkadaşlar. Herkese iyi çalışmalar," dedi. Ama ben yine atıldım, "Doğan Bey önemli ve özel bir şey konuşma imkanım var mı? Bir dakikanızı rica edecektim,"
"Buyur Harun. Çıkabilirsiniz arkadaşlar."
"Efendim, benim aklımda mükemmel birisi var asistan olarak yani, eheh!" Adam suratıma buz gibi bakınca kendimi hemen toplamak zorunda kaldım.
"Öz geçmişi mükemmel fakat birkaç pürüz var."
"Ne gibi?"
"Sürülmüş efendim."
"Neden?"
"Yolsuzluk ama iftira. Onun hiçbir alakası yok."
"Dosyasında ne diyor?"
"Alakası var diyor ama..."
"Ee? O halde (!) nasıl alalım Harun?"
"İşimize gerçekten yarayabilir. Öz geçmişini bir görün isterim, ben kefilim."
"Yolla mailime. Umut bekleme Harun. Bir ton işsiz var, bulursun elbet."
"Bakacaksınız değil mi?"
"Herkesten önce atarsan, şansın olur."
"Peki efendim, kolay gelsin."
"Sağ ol, Haruncuğum." Bu adam duygularını aldırmış olabilir. Hatta doğarken duyguları nakledilmemiş olabilir. İkincisi daha mantıklı bence. Böyle düm düz bir insan görmedim. Genç yaşta ve bu yakışıklılıkla nasıl bu kadar düz ve işine bağlı oluyor, gerçekten anlamıyorum.Odadan çıkar çıkmaz Asuş'u aradım.
"Asum, ne yapıyorsun?"
"Film izliyordum Haruşçuk. Sen ne yapıyorsun?"
"Sana mutlu haber veriyorum,"
"Aa, ölüyor musun?"
"Ben değil ama kabul olursa sen öleceksin."
"Ne kabul olursa? Neden ölecekmişim ayrıca?"
"Benim cazibeme dayanamayacağın için. Sürekli beni göreceksin çünkü."
"Bu sefer evliyiz falan demedin herhalde,"
"Rüyanda görürsün. Beni kapmak kolay mı kızım? Benim yanımda şimdilik asistan olarak işe başlayacaksın. Öz geçmişini mail at hemen."
"Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim ama sevindim galiba."
"At hadi kızım. Çabuk."
"Harun..."
"Efendim Asuman?"
"Geçmişimi söyledin mi?"
"Yahu söylemez miyim? Söyledim, at hadi."
"Ya sen adamsın. Bekle atıyorum." Deyip suratıma kapattı. Mutluluğuna veriyorum. Yoksa sinirlenirdim. Asuman'la birlikte birbirimizi öldürmezsek muhtemelen çok iyi bir ikili olacağız. İnşallah iyi oluruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsizsin çünkü, yaparsın!
Humor"Valla, sende bizim öküzlüğümüzü sollayacak bir yapı görüyorum. En son sendeki pala bıyıkları rahmetli dedemde görmüştüm," "Aa! Ne güzel işte, arada dedeni anmaya fırsat veriyorum. Otur da bir dua et," "Subanallah, neler var, bize neler düşüyor...