Büyük Kral o sene topraklarına toprak ekledi, hanedanlığı büyüyordu. Düşmanları da , güçsüzleri bitirdikçe güçlülerden oluşuyordu. Kral Horely yıllarca büyük bir savaşçı olmuş , adına ozanlar tarafından şarkılar yapılmış bir adamdı. Savaşçı kanı onu hiç şaşırtmıyordu, girdiği savaşlarda yenilgi almamıştı hiç , aksine kazandıkça daha da barbarlaşıyor, kötü bir adama dönüşüyordu. Onu tanıyanlar , ayak seslerinden kana susadığını anlıyordu . Küçükken asil bir soyluydu, ama babası Kral Korman onun kadar asil bir savaşçı olmamıştı hiç, o daha çok bilime değer verdi. Sarayında yaşayanlara bilimsel güçler öğütledi. Gecenin karanlığında çıplak gözle yıldızları izlerdi, seyrek kızıl sakallarını karıştırıp, tanrımız hangi yıldızdan bize bakıyor diyerek düşünürdü. Ama Kral Korman , bir gece vakti ansızın sarayında suikaste kurban gitti. Sebebi ise , henüz 17 yaşında olan Prens Horely'nin karısı Prenses Kirink'in , sırf kocası kral koltuğunda oturmasını istemesiyle başlamıştı.
Kral Korman , gelinini çok severdi .
O gece yemekte , yaşlı kral , genç prense sarayında ki bir hizmetçiyi tartakladığından dolayı köpürmüştü.
- Prens Horley , Kralın ve Baban olarak seni uyarıyorum, bir daha güçsüzleri , benim sarayımda ezmeye kalkma .
- Özür dilerim, sadece koşarken bana çarptı ve biramı üzerime döktü bende öfkeliydim zaten ve buna kızdım.
- Yapmamalısın evlat , asla senden küçükleri ve güçsüzleri ezmemelisin.
Kral Korman yüce gönüllü bir adamdı, savaşmayı sevmezdi, ordusu çok kalabalık olmasına rağmen, tüm ülkede ve dünyada barışçıl olduğu biliniyordu, eşini yıllar önce kaybetmişti. Ve sonra da hiç evlenmemişti. Prens Horleyin bilmediği bir kardeşi daha vardı. Ama öz annesinden değildi, bunu yalnızca yaşlı kral biliyordu. Küçük bir köyde yaşayan çiftçi bir ailenin kızıyla tanıştığında , büyük oğlu Horley henüz altı yaşındaydı. O gece bir kuşatmadan dönüyorlardı, Kral Korman müttefikleriyle girdiği bu yeni ülke savaşında , yine barış sağlamıştı. Ticari yöndeki zekasını kullanarak, ellerinden olmayanları bu krallıktan temin edebilirdi. Hak yemezdi de kimseyi korkutmazdı Kral. Hakkı ne ise takas ile ellerinde olmayan ürünü bu krallıktan alabilirdi. Dinlenmek için bir çiftçi kasabasında atlarıyla durdular , orada iyi karşılandılar . Kral Kormanın ünü her yerdeydi. Ve çiftçi aile Kral Korman'a fazlasıyla şarap ve et ikram etti. Kral ise yanında bulunan , altınlardan verdi . O gece , ekmeklerini ve etlerini getiren çiftçinin kızına bakıyordu. Henüz daha küçük olmasına rağmen, oldukça güzel ve olgunlaşmış bir kızdı . Kral Korman , kızın babasına bu durumdan bahsetti.
-Kızın mı oluyor ?
- Evet efendim kızım olur , Adı Heyna dedi heyecanlanarak. Eğer kralımız onu beğendiyse , yanında götürebilir dedi.
- Ahaahağ diye güldü Kral, ne incelik ama , kaç altın istiyorsun ve kaç yaşında bu bebek dedi .
- Kralımız huzuruna bir evladımı bağışlamak benim için büyük onurdur, altın istemiyorum, umarım herşey umduğunuz gibi olur , çokça oğlunuz olsun Kralım . Kızım 19 yaşında ve daha bakire efendim . Tanrılar onu sizin için mühürlediler .
- çiftçi çok konuşuyorsun, kızını odama gönder , ve mühürünü tanrılarının gözü önünde bozayım .
- hayhay efendim , hemen hazırlıyorum , size tanrılardan bir armağandır Heyna .
- bekliyorum öyleyse dedi Kral Korman.
O sırada , küçük prens sarayda kılıç tutmayı öğreniyordu. Öğrendiği adam ise annesi Kraliçe Avei'nin gizlice görüştüğü sevgilisiydi. Annesi Kralını hiç sevmezdi, çünkü Kral yufka yürekli bir adamdı, ona göre öyleydi, bu Kral adam öldüremez, savaşamaz ve korkak biriydi , herkes böyle biliyordu. Ve savaşçı ruhu olan , yakışıklı bir yeminli askerle sevişmek çok heyecanlı oluyordu, Kraliçe için ama bu büyük bir sırdı , bazı geceler korkuyordu.
Kral ise herşeyden habersiz, bir çiftçi kızını yatağına almış, sevişiyordu.
- Efendim , canımı yakıyorsunuz
- Sen tanrıların bir armağanısın güzelim sus ve sesini çıkarma , yoksa canın daha çok yanar .
Sabah olmuştu, Kral Korman köle karısını babasının evinde bırakarak , yarım düzünelik ordusuyla , sarayına doğru ilerliyordu. Sarayda herşey normal gibiydi, lakin Kraliçe eşi onun arkasından oyunlar oynuyordu. Seneler sonra , oğlunun düğününe sayılar günler kala, bir hizmetçisi ona bir şey gördüğünü söyledi .
Kral o kadar zekiydi ki, hizmetçilerinin hepsi onun gözü ve kulağıydı, çünkü bu işler için özel adamlar tutsa , herkes kralın gizemli adamları diyecekti. Bu adamlar bilinecekti, ama o çiftçilerden, kölelerden, hizmetlilerden seçti bu takımı, ve böylece kimse bilmeyecekti.
- Kralım huzurunuza çıktım, bağışlayın beni Kraliçemizi bir askerle sevişirken gördüm efendim dedi.
- Ne anlatıyorsun?
- Kralım , bir çiftçinin evinde onları yatarken gördüm, çiftçiye para vermiş olmalılar , hala oradalar .
- Kral tamam , al şu altınları ve sus , kimseye bir şey söyleme, bana hangi evde olduklarını söyle dedi .
- Kralım klisenin arka sokağında, yarım duvarlı bir ev var , sizin yardım etmek için işaretlediğiniz evin yanında . Hatırladınız mı kralım .
- Şimdi çık ve asla kimseye bir şey söyleme dedi Kral Korman.
Sonra yaverlerinden birini çağırdı, gizli tuttuğu bir kaç silahını çağırmasını emretti. Bu adamlar o kadar deliler ki, Kral emretse kendilerini hatta kralı bile öldürecek, kararlığa sahiptiler . Koohn'lar dedikleri bu grubu kimse bilmezdi, sarayda Krala yakın olanlar bile pek az tanırlardı. Bir grup asker derlerdi ama bunların sayısı fazla değildi sadece yedi kişilerdi . Ve öldürdüklerini yakıp, köpeklerine yedirirlerdi, saç tellerinden bileklik ve kolyeler yaparlardı. Kanlarıyla köpeklerine işaretler koyarlardı. Kimse onların köpeğine bulaşmazdı, bir keresinde Koohnlardan birinin köpeği, bir askere saldırdı, ve hiç kimse bir ok bile atmadı o köpeğe, işaretli köpekler onlar için soylular kadar değerliydi. 7 kişilik grup, çiftçinin evini ateşe verdi, dört kişi geride bekleyip pusu kurdu, yaylarını gerdiler ve beklemeye başladılar . 3 kişi ise , baltalarını çekti dışarda bekledi. İlk yeminli asker fırladı dışarıya, ve tam dört ok vücuduna isabet etti, diz çökmüştü asker . O an dört ok daha atıldı. Ve arkasından gelen bir Koohn onun başını, bıçağıyla kesti . Arkasından Çiftçiler koşmaya başladı, oklar atılmadı. Ama iki koohn'lu onları kıskıvrak yakaladı.
- efendim bizi bırakın, yalvarırım bizim suçumuz yok dedi çiftçiler .
Onlar konuşmaya devam ederken, Kral Korman'ın vahşi yamyamlarından biri, çiftçinin karısının burnunu ısırdı.
- Çiftçi lanet olası, karımı bırak seni öldürürüm dedi .
Çiftçiyi tutan vahşi asker ise , baltasıyla çiftçinin bacaklarının arasına vurdu, çiftçi o an yere düştü, ve boynunda sıcak kanları hissetti, ağzından ise köpüklü bir şekilde çıkıyordu kanları, çiftçinin boğazı kesilmişti. Ve oracıkta gözleri sağa sola kayarak , ve ayakları titreyerek nefesini verdi .
Çiftçi kadını ise yere yatırdılar .
Bu vahşiler , hiç kadın göremezler , sarayın altında karanlık hücrelerde yatarlar , onları gören muhafızlar , birer tutuklu zanneder . Hızlı koşarlar , en iyi yay onlardadır, en iyi gizlenebilen askerler bunlardır . Bir kuşatma yapamazlar , suikast timidirler . Gündüzleri aynı geceymiş gibi hareket edebilirler . Kılıç kullanamazlar , sadece baltaları ve yayları vardır . Bir gece de elli kişilik bir köyü yakabilirler , elli kişiyi hiç görünmeden her yandan vurabilirler .
Onlar Krallarına hainlik yapan Kraliçeye cinsel yönden dokunamazlar . Çünkü Kral eşine dokunmak, ceza yöntemi değildir . Yalnızca öldürebilirler , krallarının güvenin gitmesin diye göğsüne bile dokunamazlar .
Ama çiftçi kadının işi zor olacağa benziyordu.
O an öksürerek ve sürünerek kraliçe evden çıktı. Yüzü ve saçları yanmıştı,zeki kadın askerlerin gittiğini sanıyordu. Ama kapıdan çıkar çıkmaz , ihanet eden kadının , kafasına dört ok saplandı, gözü bir kaç santim dışarıya çıktı . Ardından kafası kesildi, ve bir yaver tarafından krala götürüldü.
Kral buna sevindi. Yalan olsaydı, kraliçenin başı gelmezdi, çünkü vahşi askerlerini o eve gönderdi, kraliçe orda olmasaydı başı gelmezdi .
Kahkahalar attı. İyi bir kraldı ama ihaneti kim kaldırabilirdi ki ?
Çiftçi kadını iki asker hücreye getirdi. O sırada vahşiler , dağınık bir halde , sarayın gizli kapısında hücrelerine çıkmak için gizemlice yürüyorlardı.
Bu adamlar o kadar kötüler ki, sanırım yıllardır bir kadın görmemişler. Gece vaktiydi, buğday tenli yüzü kararmış, sarı saçları kirlenmiş, ellerinde kan lekeleri vardı.
Çiftçi kadın o gece sabaha dek, ilişkiye girdi.
Cezası buydu, kraliçeye yardım etmişlerdi, kraliçe onların evinde ilişkiye girmişti. Şimdi de kral çiftçi kadına yardım ediyordu, kralın sarayında ilişkiye girmesine göz yumuyordu.
Kadın sonra ki üç gün boyunca , ilişkiye girdi . Sonra hücreden çıkarıldı, ve serbest bırakıldı.
Yedi adamla ilişkiye girmek kolay değildi, ve kanaması vardı, yürüyemiyordu. Bir kaç gün sonra , sarayın muhafızları, bir ceset buldular . Bu çiftçi kadına aitti, parçalanmıştı, işaretli köpekler kan kokusu almasın, aldılar mı hemen parçalarlar .
Gerçi bu köpekler serbest de gezmezler ama, geceleri kral bu köpekleri özel olarak belirli bir yere bıraktırırdı. O bölgeye girilmeyeceğini herkes bilirdi, bu köpekler oralarda gezerdi, ve kim olursa olsun öldürürlerdi. Belki de kadın onca ağrısına ve kanamasına dayanamadı, ölmek için bu köpeklerin olduğu alana gitmişti.
Bence iyi ki bu intihara kalkıştı çünkü , yaşaması daha büyük acılar çekmesini sağlardı.
Ölüm bazı acılar için kurtuluş kabul ediliyor .
Kral Korhan , üzüntülüydü çünkü ilk oğlunun annesi ona ihanet etmişti. Ve Kral onun için soylu bir ölüm düşünmedi, isteseydi onu herkesin içinde öldürebilirdi. Ama halkı Kral Korhan ile alay ederdi, büyük bir tören hazırlasaydı , komşu krallıklar da dedikodu yayılırdı. Bu yüzden Kral Korhan , kendisine yapılan ihaneti bu şekilde çözümlemişti. Oğlunun düğünü yaklaşıyordu, prenses soylu bir kralın kızıydı. Zavallı Kral Korhan , hiç düşmanı yok sanıyordu. Ama her krallık bir birini yenmek, ve topraklarına yenisini eklemek ister . Kral Adurs'un kızı , Prenses Mitiya'yı oğluna istemişti. Ama bilmiyordu ki Kral Adurs zehirli bir haindi. Kral olabilmek için, babasının ölümünden sonra abisini yatağında öldürmüş, ve krallığa kendisi geçmiştir . Düğün günü geldi çattı, büyük bir şölen hazırlandı. 9 krallığın beş'i buradaydı. Diğer dört krallığın kralları gelememişti lakin elçilerini göndermişlerdi. Düğün çok güzel geçti, lakin burada bilinmeyen tek şey , Kral Korhan'ın ölümü , Kral Adurs'un kızı tarafından olacaktı.
Düğünden sonraki 3. Günün akşamı, ailecek ziyafet veriyorlardı.
Prens Horley , yemek masasında babasının yanında oturuyordu. Kralın kulağına yaklaşarak bir şeyler söyledi.
Prens Horleyin suçu yoktu, bunu eşi Mitiya , odalarından çıkmadan önce söylemişti.
- Sevgili prensim, toprak sahibi olmalısınız, yönetme kabiliyetinizi geliştirmelisiniz . Kralımız Korhan oldukça yaşlı , onun ölümü Krallığı size bırakması olacak ama siz yönetmeyi bilmiyorsunuz dedi.
Prens Horley bu yüzden babasına , bu konuyu açmıştı.
Kral Korhan , gülümsedi ve sonrasında bir silahtan çıkan barut gibi , kızgınca gürledi.
- ziyafet verdiğim masa da , bu tür konular konuşulamaz , siz duydunuz mu ?
- oğlum büyümüş, benden Kbhel bölgesinde ki toprağımı istiyor . Duydunuz mu sizde ?
Prens Horley , öylesine sinirlenerek yumruğunu sıktı ki, herkesin gözü önünde küçük düşürülmüştü.
Hain Kral Adurs'un tüm planı iyiye gidiyordu.
Şimdi kızı , yaşlı ve iyimser Kralı öldürmeliydi.
Aradan aylar geçti, ve prenses Kral Korhan'ın ölümü için, güçlü bir ilaç buldu. Bu ilacı içenler ölmüyordu, dilleri tutuluyor ve yürüyemiyorlardı. Felç oluyor ve hareket edemiyorlardı.
Kral Korhan, bir gece vakti sarayın balkonundan yıldızları izlerken, odasına dönüp yeni gelen , Kbhel şarabını denemek istedi. Keşke denemeseydi, çünkü prenses , o şarabın içine bu ilaçtan katmıştı.
Yufka yürekli, iyimser Kral hiç düşmanı yok sanıyordu. Bu yüzden içkilerini başkasına tattırmazdı.
Balkonuna geri döndü ve oturarak tekrar yıldızlara baktı.
Mırıldanıyordu, şiir miydi? Şarkı mı?
"Yüceler yücesi tanrımın her gözü parlıyor
Bıyıkları ay gibi o da yanıyor
Gözleri yıldızlar gibi bizi görüyor
Beni görüyor , Ah yüce Tanrım beni görüyor..
İşitiyorsan rüzgarla saçlarımı okşa
Tanrım saçlarımı okşa .."
Şarabından bir yudum aldı, gülmeye başladı. Bu nasıl acı bir tat , hoo tanrım , sanki kadınımın dudağı kadar buruk bir öpücük aldım kadehimden, ikinci yudumu aldı, gözleri buğulandı.
Yıldızlar küçülüyor, yaşlı Kralın uykusu çöküyor , diye konuştu. Ardından Üçüncü ve dördüncü yudumu aldı ve yatağına gitti.
Sabaha yakın gözlerini açtı, kalkamadı yatağından, elini oynatamadı, ve konuşamadı.
Biraz bekledi, öğlen oldu, kalkamadı.
Kral ağlıyordu..
Prens Horley , babasının yanına çıktı.
Ama babasının konuşamadığını ve kalkamadığını görünce bir şey söylemeden çıktı.
Babasına hala kızgındı, o kadar insanın içinde böyle küçük düşürülmek, bir de Prensim ben, kralın tek oğluyum, iyi oldu krala.. iyi oldu diye düşündü.
Çanlar çalındı, Horley sarayın en üst balkonuna çıkarak duyuru yaptı.
- Yeni Kralınız Benim, Kral Horley bundan böyle sizin kralınız olacaktır.
Herkes şaşkın şaşkın, kendi aralarında konuşmaya başladı.
- Kesin sesinizi, Babam öldü. Dün gece tanrılarla konuşmuş, karımı çok özledim demiş ve tanrılar onu karısının yanına almışlar dedi.
Herkes şaşkınlığını sürdürdü..
Eski kralın baş elçisi acıklı bir sesle konuşmaya başladı.
- kralım, yüce kralım Korhan, dün gece çok içti, ve ağlamaya başladı, karısını özlediğini, bu özlemin hiç bitmediğini söyledi, sonra yıldızlara baktı, tanrılarla konuştu, Tanrı Dotyan'dan yardım istedi , ve diğer oğullarından da yardım istedi . Sonra bıcağını , bileğinde gezdirdi, o sıra arkamı döndüm. Prens Horleyi çağırmak için odasından çıktım, döndüğümüzde ise kral ölmüştü.
Herkes inanmıştı, zaten çoğu bilgisiz , cahil insanlardı. Diz çöküp yeni Krallarının emrinde olduklarını gösterdiler .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşçı
AdventureYeni bir dünya yaratılıyor , gezegenler yeniden oluşuyor ve insanlar savaşarak hayatta kalacaklar . Köle MaiKahn ..