- 20

15.1K 987 82
                                    

16.5K olmuşuz. Bu harika!

Okuyan, yorum yapan, vote veren herkese tek tek teşekkür ederim :) Verdiğiniz her oy bana tahmin etmediğiniz kadar mutluluk veriyor. Lütfen vote sayısını düşürmeyin. :)

İyi okumalar...

-

Şato bahçesine geldiğimizde ilk olarak büyük bir nizam içinde nöbet tutan askerlerin önünden geçtik. Ardından, üzerindeki "Bize ait olan için savaşırız." yazısının hala net bir şekilde okunabildiği büyük giriş kapısından girdiğimizde Bruce, kenarda duran bir askere buraya birkaç hizmetçi göndermesini söyledi.

Asker hızla şatonun geniş koridorlarında kaybolurken biz de olduğumuz yerde bekledik.

İçerideki, dışarıya nazaran daha fazla olan aydınlığın, yanaklarımdaki pembeliği bariz bir şekilde ortaya çıkardığına emin olduğum için kafamı başka yönlere çevirmeye, Bruce ile kesinlikle ama kesinlikle göz göze gelmemeye çalışıyordum. Ah... Onun yanında kızarmaktan nefret ediyordum çünkü bu göz göze gelmemeye çalışma olayı öyle zordu ki!

Zihnimi -sanki mümkünmüş gibi- ondan uzak tutmaya çalışarak etrafa ve şatonun iç mimarisine odakladım. Belki o zaman yüzüm daha normal renklere dönebilirdi.

Şatonun içi de aynı dışı gibi, olabildiğince bitkiye ev sahipliği yapması göz önüne alınarak düzenlenmişti. Giriş katının oval biçimli geniş salonunun kenarlarında karşılıklı olarak dizilmiş on iki tane yarım sütun vardı ve üzerleri çeşitli sarmaşıklarla sarılmıştı. Sarmaşıkların kolları neredeyse sütunların aşağılarına kadar uzanıyordu. Her sarmaşık aynı değildi.

Önümüzde, salonun iki farklı tarafında yer alan ve biri sağa biri sola uzanan oldukça enli merdivenlerin arasına yapılmış bölme duvarın üzerinde büyük bir kalkan asılıydı. Kalkanın üzerine ise bir balta ve bir kılıç çapraz şekilde yerleştirilmişti ve hemen hemen bütün salona, bu insanların aynı zamanda ne kadar savaşçı olduklarını da haykıran bir hava katıyordu.

Sanki kapının dışına yazılan o sözün girişteki ispatı gibiydi...

Çok geçmeden Bruce'un gönderdiği asker, peşinde üç tane hizmetçiyle geri döndü.

"Temizlenmesi gerek," dedi Bruce, hizmetçilerin karşısına geçerek, "Ona yardımcı olun,"

Ardından hiçbir şey söylemeden döndü ve büyük giriş kapısından dışarı çıkıp gözden kayboldu. Şaşkın ve tereddüt dolu bir şekilde arkasından baktım... Acaba beni beklemeyecek miydi?

Bana yol göstermek için önden giden hizmetçinin peşine takıldım ama aklım Bruce'taydı. Sahi, beni neden beklesindi ki? Bazen buradaki statümü, hatta şu an bile içinde bulunduğum o zavallı durumu unutuyordum. Onun beni bekleyeceğine ihtimal vermem bile ahmaklıktı. Tabi ki beklemeyecekti. Buraya getirdiğine şükretmeydim.

Hizmetçi beni uzun koridorlardan geçirdikten sonra boş bir odaya getirdi ve odanın yanındaki fazla büyük olmayan bölmeye girdik. Burada bir küvet ve temizlenmem için her şey vardı. Hizmetçi su getirmeye gittiğinde üstümü çıkardım. Bir süre sonra dönen hizmetçi elindeki sıcak suları küvete döküp beni yalnız bıraktı. Fazla uzatmadan yıkanma işlemine başladım. Üzerimdeki o ağır ıslaklığın kaybolup gittiğini hissetmek beni rahatlatmıştı.

Dışarı çıktığımda suları getiren hizmetçi şömineyi yakmıştı ve ilerideki sandalyenin üzerinde katlı kumaş parçaları duruyordu.

Odayı aydınlatan tek şey şömineydi.

Üzerimdeki havluyla iyice kurulandıktan sonra köyü yeşil renkteki elbiseyi giydim. Gösterişsiz olması beni mutlu etmişti, üzerine içki dökülen elbisemden neredeyse farksızdı.

Kurtarıcı ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin