Büyük bir ağacın dalına bağlayarak kurduğumuz salıncakta sallanan kişiye baktım. Arkası bana dönüktü ama huzurlu olduğu belliydi. Rüzgarla yarışırken bir yandan da minik mırıltılarla şarkı söylüyordu. Toprağı anımsatan saçları hızından dolayı dalgalanıyordu. Ben ise kesilmiş bir ağaçtan geriye kalan kütük parçasında oturmuş onu izliyordum.
O benim neşemdi. O benim mutluluğumdu. O benim ailemdi. O benim kardeşimdi. O benim ilk aşkımdı. O benim sevgilimdi. O benim evimdi. O benim çocukluğumdu. O benim her şeyimdi.
"Jimin! Buraya gelsene. Neden öyle uzakta oturuyorsun?"
Oturduğum yerden yavaşça kalkarken sesinin bu kadar canlı çıkmasına mutluydum. Normalde silik çıkardı sesi. Fakat şimdilik içinde bulunduğumuz serin ormana rağmen sıcacıktı. Şefkat doluydu, annemin merhameti barındırıyordu.
"Jungkook, biraz yavaşla. Düşmenden korkuyorum."
Çok hızlı sallanıyordu fakat emin olamıyordum ipin sağlamlığından. Ona bir şey olmasından ödüm kopuyordu. Bu yüzden yanına ilerleyip ellerimle salıncağın iplerini kavradım. Fazla sert durursa düşeceğini biliyordum bu yüzden sadece salıncağı yavaşlatmakla yetindim. Minik sevgilim oyununu bozduğum için suratını asmıştı. Salıncaktan kalkmayarak kollarını göğsünde kavuşturdu. Sallanmayı sevdiğini biliyordum ama yaralanmasından korkuyordum. Bu yüzden bu haline gülümsemekle yetinip eğilerek yanağına minik bir öpücük bıraktım. Yüz ifadesi normale dönerken bundan hoşlandığını bildiğim için diğer yanağına da aynısını yaptım. Ardından alnıyla, gözlerinin üstüyle, burnuyla, çenesiyle ve en sonunda dudaklarıyla birleştirdim dudaklarımı. Fakat hepsinin üzerine kısa süre dururken bilerek oyalandım dudaklarında. Nazikçe üst dudağını emerken mırıltılar bıraktı. Eli enseme giderken öpüşüme karşılık vermeye başladı. Alt dudağımı himayesi altına alırken acele etmiyorduk. Birbirimizi incitmekten korkuyorduk.
Jungkook ensemdeki saçlarla oynarken başımı yavaşça ondan uzaklaştırdım. Küs tavırlarını bırakmış, bir parmağını dudağında gezdiriyordu. Her seferinde yapıyordu bunu. Sanki gerçek olduğundan emin olmak ister gibiydi. Bu beni güldürürken yüzündeki elini tutarak onu ayağa kaldırdım. Bu ani hareketimden dolayı suratıma soru sorarcasına bakıyordu.
"Bisiklet süreceğiz Jeon Jungkook. Daha doğrusu sen süreceksin."
Bisiklet kelimesini duyunca bile gülümsüyordu. Hala minik bir çocuk gibiydi ve ben o minik çocuğu çok seviyordum.
Elini elimden bir saniye bile ayırmadan onu ormanın ortasındaki yola sürükledim. Bütün yolu neredeyse zıplayarak geldi. Çok masumdu, bu hali beni deli ediyordu. Onu gerçekten çok seviyordum. Tüm gerçeklere inat deli gibi seviyordum. Bazen gidecek gibi oluyordu ama asla gitmiyordu benden. O benimdi. Ben onundum. Biz birbirimizindik.
Biz birbirimizdik..
Yolun kenarına geldiğimizde karşıda gördüğü bisiklete koştu. Her seferinde yavaş ol diye uyarsam da dinlemiyordu beni. Bu yüzden tekrar uyarmadım. O, bisikletin yanına koşarken ben de sakince onu takip ediyordum.
"Jungkook, bisikleti alırken ne düşündüm biliyor musun? 'Bunu gördüğünde beni unutacak, sadece bisikletle ilgilenerek bana sarılmayacak.' Doğru tahmin etmişim, bana sarılmadın bile miniğim, üzülüyorum biliyor musun?"
Mahcup bir tavırla, ağır adımlarla yanıma geldi. Utanmıştı yaptığı şeyden dolayı.
"Özür dilerim hyung, ben bir an heyecanlandım bu yüzden unutmuşum. Yaptığın şeylerden dolayı ve aldığın bisikletten dolayı teşekkür ederim. Seni çok seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Training Wheels✅
Short Story"Onlar aralarına giren sonsuz kilometrelere rağmen birbirlerinin her şeyiydi. Onlar ayrıyken bile beraberdi. Onlar her zaman birbirinindi. Onlar daima birbiriydi." -Jikook -Oneshot 11.06.18