Genç kız o gün sabah erkenden uyandı .Üzerine gözlerinin renginde olan zümrüt yeşili elbisesini giydi. Simsiyah uzun saçlarını arkadan örüp, bir yazma bağladı. Küçük olan odasının minik aynasından kendine dikkatle bakıp gözlerine hafif bir kalem çekti, böyle şeyleri sevmezdi aslında küçük kız ama naspındı sevdiği çocukla buluşacaktı. Ne kadar da özlemişti aşkını. Evet, bir adam sevecek kadar kalbi büyüktü kızın ama yaşı küçüktü ilkokuldan sonra ailesi yüzünden ayrılmıştı okulundan simdi lise üç çağındaydı. Sürekli görücü geliyordu. Kendisine talip oluyorlardı. Allah’ tan hitler babası başlık parasını getiremiyorlar diye kızını hiç biriyle evlendirmiyordu. Yoksa Zümra napardı nasıl ayrılırdı Ali den Ali dedi kendi kendine sesi hüzünlü çıkmıştı çünkü biliyordu babasının kendisini Ali ile evlendirmeyeceğini ama çok seviyordu Ali’yi. Aliler bu köyün nerdeyse en yoksul insanıydı. Gözünü para hırsı bürümüş babası onu hiç Aliye verirmiydi. Düşüncelere dalmışken annesini tiz sesini duydu;
-Zümraaaaaaaaaa gel sofrayı hazırla kız
Babasından pek hoşlanmasada annesi ve abisini severdi .Aslında abisi babasına çok benzerdi parayı seviyordu bir kere bi an saçmaladığını düşündü ve hızla annesinin yanına gitti .
-Akıllan biraz kızım bu ne hal baban la Resul fark ederse senin böyle süslendiğini seni öldürür. Yaşlı ve hayattan çok ders çıkardığı belli olan kadın bunları söyledikten sonra birden aklına gelmiş gibi sordu :
-Sahi sen neden böyle giyindin dedi kuşkulu bakışlarla;
-Hiiiiiiiiiiç anacım bunlar geldi elime dolaptan .Annesi tam inanmadığı belli olan bakışlarla kızını süzdükten sonra çayı içeri taşıdı.
Zümra kendine son kez göz attı evet Ali’sine gidiyordu. Evde şu an kimse yoktu annesi babası ve ağabeyi konağa yardıma gitmişlerdi. Sabahta Resul kendisine kötü kötü bakmıştı ama ses çıkarmamıştı. Yolda giderken kimseye dikkat çekmemeye gayret ediyordu. Biri görürse hayatı sona ererdi. Babası başlık parasını bile önemsemez kendini ilk gelen kişiyle evlendirirdi. Bunları düşünürken Ali ile her zamanki buluştukları ağacın altına geldiğini fark etti. Kafasını kaldırdığında bir an sıçradı, Ali hemen yanı başındaydı. Birbirlerine anlamlıca baktılar sözleşmiş gibi. Zümra Ali’nin sanki bugün daha derin daha çaresiz daha duygusal baktığını hissetmişti kendisine.
Evet, Zümra buraya geleli bir saat olmuştu ama Ali sadece Zümraya derince veda ediyormuşçasına bakmıştı.Zümra gitme vaktinin geldiğini düşündü ve ayaklandı koskoca çınar ağacının altından Ali’ ye baktı ama Ali hala konuşmuyordu oysa Ali ile beraber ne zaman burada buluşsa hep hayal kurarlardı. Usulca Aliye arkasını döndü. Döndüğü gibi Ali‘nin onu kendi yönüne çevirmesi bir oldu. Normalde hiç yapmadığı bir şeyi yapıp Zümra’nın anlına ufak bir öpücük kondurdu. Zümra bir an afalladı, çok utanmıştı. Koşup gideceği sırada Ali’den hoşça kal sözcüğünü duydu. Bir anlam veremedi, bir şey de demedi. Sadece koştu.
Bugün olanlardan sonra Zümra’nın aklı biraz karışıktı Ali neden öyle yapmıştı o sırada içerden babası yüksek sesle bağırdı:
-Zümra gel hele gel!
Bu ses tonu Zümra’nın hiç hoşuna gitmemişti. İstemeye istemeye içeri girdi. Yavaşça annesinin yanına oturdu. Babasının ne diyeceğini merak etmişti. Rıza tok sesiyle mühim konuyu anlatmaya girişti:
-Ballı kızsın yine ağanın oğlu seni görmüş çok beğenmiş, yarın seni istemeye gelecekler.
O an Zümra beyninden vurulmuşa döndü. Nasıl olurdu o Ali’yi severken. O an anladı Ali’nin bugünkü halini. Ali konakta çalışırdı kesin oradan duymuştu her şeyi. Dünya başına yıkıldı. Babasına itiraz etmek bağırmak çağırmak istedi ama ağzından tek kelime bile çıkmadı. Sonradan yerinden kalkıp hızla odasına koştu. Saatlerce ağladı ağladı ağladı.
Bir hafta geçmişti yarın düğünü vardı. Kendisini istemeye geldiklerinde babası hevesle bu işe son noktayı koymuştu. Sonrasında durmadan oradan oraya sürüklenmişti. Bir haftadır ne olduğunun bile farkında değildi. Hissiz bakıyordu zümrüt yeşili gözler. Sürekli arka fonda Ali’nin hoşça kal Zümra demesini düşünüyordu. Ali’yi zaten o günden sonra bir daha hiç görmemişti.
Annesi ona yarın ile ilgili nasihat verirken bir şey duymuyordu. Yarını ölüm günü ilan etmişti. Yaşamıyordu ki zaten bir haftadır Zümra. O an kafasında ölüm sözcüğü yankılandı. Annesi ne yapardı sonra zaten annesi her şeyi sezmiş sürekli kendisini yanlış bir şey yapmaması için uyarıyordu. Gözlerini sımsıkı kapadı her şeyi unutmak istedi.
Yürüyordu Zümra hızlı hızlı henüz güneş yeni doğmaya başlamıştı. Hiç kimse yoktu sokakta koşarak oraya geldi çınar ağaçlarının yanına. Hüzünle baktı. Mutlu olmayı dilerdi her genç kız gibi. Düşündü sonra burada genç kızlar mutlu olmazdı ki acıdı kendisine. Hemen sonra elini çınar ağacının üzerine değdirdi. Oradaydı işte Ali <3 Zümra yüzüne bitkin bir gülümseme yerleştirdi. Hipnoz olmuşçasına odaklandı.
Genç adam son kez oraya gidecekti. Sevdiği kızı başka bir adamla görmeye dayanamazdı. Artık bu şehirden ayrılma vakti gelmişti onun. Adımlarını hızlandırdı zira Aydın konağı bayağı hareketliydi. Kısa bir bakış attı konağa Zümra’sı artık burada yaşayacaktı. En azından sefil bir hayat değil diye düşündü. Yaklaşmıştı artık çınar ağaçlarına kafasını kaldırdı bir karaltı gördü Zümra dedi usulca koşar adım ilerledi. O an ölmek istedi Ali Zümra ‘sı orada darağacında cansızca sallanıyordu. Aşkı için kendini asmıştı. Mantığı durmuştu Ali’nin ne yapacağını bilmez halde boğazı yırtılırcasına bağırdı:
ZÜMRAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!!!!!!!