"Öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık, sevilmeyi beklerken beklemeyi sevmişiz..."
♥4.BÖLÜM°•°•°•°•°•
Ne kadar siyahız fark ettiniz mi? Ya da ne kadar solmuşuz? Her nefes verişimizde bir renk daha gitmiş sanki bizden. Her göz yaşımızda bir renk daha tonlarını kaybetmiş sanki. Ardımızda iz bırakırmış gibi gitmişiz onlardan. Zamanla yok olmaya yüz tuttuğumuzu fark edemesek de hala ayakta olmamız da ayrı bir mucize değil mi? Buradayız hala yaşıyoruz ama bir şeylerimiz yitik. İçimizde hala bir eksik var. Bakışlarımızda eskiz görüntüler var. Ama artık renklerimizi kazanmanın zamanı gelmedi mi?Her zaman bir umut vardır derler. Ne kadar kaybetmiş olsak da mutlaka vardır umudumuz. Bizi ayakta tutan, güç veren...Gelin baştan başlayalım. Taa en başa gidelim.
Karardık çoğumuz. Renkler soldu beyazlar kayboldu bir siyaha sığındık. Hepimiz bir ışık arıyoruz şimdi aydınlanmak için. Güneşe ihtiyacımız var, ışığa, gökkuşağına ihtiyacımız var. Oysaki bizi karanlığa güneş hapsetti. Işığımızı kaybettik, kayboldu birdenbire. Ve şimdi de onu bulma vakti.
"Gerçekten kabul ettin mi?" Bertan bir yandan gülümserken diğer yandan da bana delici bakışlar atıyordu. Çne doğru eğilmiş gözlerimin içine bakarken kafa salladım. Bu oyunu o başlatmıştı ben de devam edecektim.
"Sevindiğini çok belli etme istersen." Yüzündeki gülümsemenin izleri yok olurken sert duruşu yeniden yüzünde yer edinmişti. "Bana laf yapacağına kendine bak sen." Kaşlarını kaldırıp beni işaret ettiğinde neşesinin yerinde olduğunu anladım. Ben hala Atınç'a bakarken ne söylemişti bilmiyorum ama iyi olmadığına yemin edebilirdim yüzündeki gülüşe bakılırsa.
"Ne varmış bende? Senin gibi gülmüyorum ya!" Bir adım daha yaklaşıp gülümsemesini daha da genişletirken düşüncelerimi zıvanadan çıkaracak bir cümle kurdu. "Gülüşüme bakarken gözlerinin içi gülüyordu."
Gözlerim onunla Atınç arasında mekik dokurken kalbimin sesini duyabiliyordum. Ben onun sesini her zaman duyabiliyordum zaten. Sorun şuydu ki sadece duyuyordum, dinlemiyordum isteklerini.
Sessizlik üstümüzü ağ gibi sararken ağzımı açıp edecek tek lafım yoktu kendimi savunmak adına. Onun da gözleri düşünceli bir hal alırken omzumda hissettiğim bir el beni bu ortamdan kurtarmış hemen arkama dönmüştüm.
"Bizden önce çıkmışsınız." Ufuk saçlarını düzeltirken önüme dönüp baktım ama pek sevgili Atınç gitmişti sevgilisiyle. Gerçekler yüzüme bir bir vururken çaresizliğime lanet ettim. Kaldıramıyorum işte.
"İşimiz bitti nereye gidelim?" Ufuk Bertan'dan fikir almak istercesine soru sorarken ben transa geçmiştim adeta.
Kafama çok mu takıyordum?
Belki.
İşe yarıyor muydu?
Hebele hübele.
İç sesim mantıksız bir şekilde atağa geçerken ismimi duymamla yerimde sıçramış etrafa şaşkınca bakıyordum. "Efendim?" Az önce umarım benim hakkımda bir şeyler konuşmamışlardır.
"Kahve içmeye mi gitsek?" Bertan kafasını sallarken ona göz devirip "Uykusuz değilim."dediğimde benimle yarışa girmek için kendini hazırladığını görebiliyorum.
"Lokanta?"
"Aç değilim." Ufuk arkamızdaki arabaya yaslanırken büyük bir dikkatle bizi izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefretin Soluğu
Fiksi RemajaNefret... Yalanlarla büyüyen bir insanın kana boyanmış hayatında edilebileceği tek histi belki. Ya da olmayan gerçeklere açtığım savaşta yenemediğim tek düşmanım. Kısaca silahlar elimdeyken kana buladığım bu hayatta küçük yaşta yalanlarla büyümekti...