0.1

1.2K 100 44
                                    

Telefonumu elimde çevirip bir yandan da kitabımı okumaya çalışıyordum. Anlamıyordum ve anlamayı deneyemeyecek kadar yorgundum. Kendimi yatağıma attım ve esnedim. Telefonumu karıştırmak istiyordum ama yumuşak yatak beynime aksi sinyaller yollayıp uyumamı söylüyordu. Telefonu komodine koyduğum sırada mesaj geldi ama numara yeri boştu. Bilinmeyendi. Endişeye kapılmadım. Zaten hayatımda yaşayabileceğim en dip noktadaydım. Ailem yoktu. Kendi evimde yaşıyordum. Bir sürü burs alıyordum ve bilgisayar mühendisliği okumak istiyordum, son senemdeydim. Evim lüks bir apartmandı. Çok güzel dizayn edilmişti. 18 yaşımda olmama rağmen çoğu büyük insanın sahip olmadığı şeylerim vardı. Çalışmıştım. Çok çalışmıştım. Tek çocuktum ve ailem beni istemediğinden beri çalışıyordum. Korkusuzdum. Zaten neyim olursa olsun kaybetmiştim.

Yatakta doğrulup sırtımı büyük yatak başlığına yasladım. Telefonun ekranını kaydırıp parmak izimi dokundurdum. Mesaj içeriği kısa, ama hoştu.

Bilinmeyen: Haydi uzay istasyonunda evlenelim.

Öylece bakıp, gülümsedim. Her kimdi bilmiyorum ama nazikti, ve bu çok hoştu. Pek fazla çevrem yoktu ve arkadaşım diyeceğim insanları sayısı üç, dostum diyeceğim insan sayısı ise birdi. Bu yüzden bunlardan birinin beni işleteceğine olan inancım sıfırdı. Mesajı cevaplarken tebessümüm kaybolmamıştı.

Universe: Üzgünüm, ben astronot değilim.

Mesajı gönderdikten sonra iç çektim. Aptalca bir mesajdı ama elimden gelen buydu. Telefonun üzerinde tırnaklarımla ritim tuttum. Cevabını oldukça merak ediyordum aslında. Gözüm kitaplığımın üzerindeki ledlere kaydı. Rengarek, çoğunluğu beyaz led ışıklar o kadar güzelleştirmişti ki ortalığı. Tavanımdaki galaksinin parlayan yıldızlarına çarptıkça odam adeta bir enerji patlaması yaşıyordu. Sakin, bir yandan da enerjik. Adımın anlamı Evren'di. Belki de bunu ve odamı bildiği için beni kandıran bir arkadaşımdır diye düşündüysem de ikinci mesajın gelmesiyle bunlardan sıyrıldım.

Bilinmeyen: Evlenmeyi kabul ediyorsun lolol. Tamam, ben uzay istasyonuna çıkaracağım seni. Ama benim yıldızım olmanı istemiyorum, o kadar uzakta olma.

Gözlerimi kırpıştırırken cümlede sadece uzay istasyonunu takmış olmama ufak bir kahkaha attım. Haklıydı, evlenme olayını atlamıştım. Romantik ve eğlenceli biriydi anlaşılan. Benim çevredekilerin hepsi kocaman ot çuvalları olduğundan ötürü onlar olabileceğine ihtimal vermiyordum artık. Fakat bu her kimse, hâlâ kandırılıyor olabilirdim.

Universe: Yıldız değilim, ben evrenim.

Bir dakika geçmeden yanıt aldım ve gözlerim doldu.

Bilinmeyen: Biliyorum. Evrensin. Bu yüzden nereye baksam seni görüyorum, Universe. Işıltılarla kaplısın. Kalbimdeki yerin de böyle. Durmaksızın genişliyor.

Nereden çatmıştı şimdi bu başıma? Ciddi miydi yoksa alay mı ediyordu. Dudaklarımı ısırıp gözlerimi kapadım ve aklımdan binlerce olasılık geçirdim. En sonunda hepsini taşlara bağlayıp okyanusa fırlattım. Kaybedecek neyim kalmıştı ki?

‡‡‡‡

selaaaamlar, ağır bir Mystic Messenger fanı olarak bunu yazmak büyük bir onurdur uwu

umarım bunu daha çok insan görür, sırada MINT: you're not alone var. Saeran'a ait ve harika bir şey olmasını umuyorum ;_; her halükarda Jaehee harici muhtemelen seri yapacağım. onu nasıl kullanacağımı bilemesem de, onu da almaya çalışacağım. team saeyoung olalım bu ficte!

LOLOL: It's Okay [texting] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin