Okullar yaz tatiline girmiş ve kardeşinin yokluğuna bir nebze de olsa alışan Dilhun, artık çalışma isteğini göz önünde bulundurarak işe koyuldu. Evlerine 50 metre bulunan en işlek ve kalabalık cadde üzerinde daha dizlerindeki yaralar iyileşmeden çıkan bir çocuk bütün sokağı çığlık atar gibi bağırmaya başladı.
"-Buz gibi soğuk su" esnaf ve o sokaktan geçen insanlar kısa sürede sevdikleri Dilhun ile artık hemen hemen ihtiyaçları olmasa da su alıyor ve o küçük çocuğa yardım etmek istiyorlardı...Dilhun ise sattıktan sonra ertesi günün su ihtiyacını alıyor geride kalan paraları ise annesine bir hediye alabilmek için saklamaya çalışıyordu. Annesi bu duruma uzun süre geçmeden farkına vardı ama hevesini ve azmini kırmamak için söz etmedi.. Dilhun her geçen gün biraz daha esnaf içerisine karışıyor, onlardan biri gibi konuşup onlar gibi pazarlık yapmaya başlıyordu...
Bir kaç hafta geçtikten sonra annesine söyledi durumu ve annesi de saten bildiğini ve onunla gurur duyduğunu söyledi. Dilhun annesinin söylediği sözler üzerine sevinirken kardeşi Poyrazın acısı asla geçmemiş acaba babam nerede ne yapıyor diye sürekli düşünüyordu...
Annesine babasının yanına gitmek istedigini söyledi ve annesi gidelim demekten başka bişey söyleyemedi. Halen kızgındı. Halen çocuğunun cenazesine bile gitmemiş bir babayı sevmek için kendini hibe ediyordu. Annesi kırmadı ve geldiler cezaevinin kapısına içeri girdiklerinde olay çok daha farklı bir boyut kazanacaktı..
Dilhun babasına sarılmak istedi ama yanlızca koyu yeşil bir cam arkasından eski ev telefonları gibi bir telefondan sesini duyabildi. Ne sarılabilir ne de onu öpebilirdi. Baba sevgisini yanlızca yeşil bir cam arkasından görmeye başladı. Her çarşamba ve cuma günleri babasını görmek için can atıyor kazandığı paraları babasına götürmek istiyordu..