Blog yazımı yayınladıktan sonra uyuya kalmışım. Artık bende bilmiyorum uyuya mi kaldım,uydum mu? Hiç bir fikrim yok.
Sabah gözlerimi açtım ve ilk hissetiğim şey, başımdaki keskin ağrıydı. Dün bir düşünceyle uyuduğum için gün boyunca bu ağrıyı çekmek zorundaydım. Ve daha kötüsü bu gün Çarşambaydı. Ve derslerim vardı. Bu kafayla bu derslere nasıl girecektim? Girsem bile bu düşüncelerle bir şey anlayabileceğini sanmıyorum.
Saate baktığımda daha 6:00 olduğunu gördüğümde mutlu oldum. Yani derslerin başlamasına 2 saat vardı. Eğer 1.30 saatte bu baş agrım geçmezse gidip Arzu hocadan izin alacaktım bu gün derslere girmemek için. Bu ağrıyla uyuyamayacagimi anladığım için bilgisayarımı sarjdan çıkardım. Kucağıma alıp şifremi girdim. Açtım blog yazımı blogda daha çok gece kuşları olduğu için yazılarım genelde gece okunuyordu. Hikâyemin başlığı çok dikkat çekmişti anlaşılan. Çünkü bir baktım ve ne göreyim 4.000 okunması vardı. Yorumlarda dolaştım çok güzel yorumlar vardı.
Tam ihtiyacım olan yazı.
Merakla beklenen sorunun cevabını bulmuş olduk.
Iyiki seni kesfettim. Bu yazıdan sonra diğer yazılarını merak ettim.
Gece olmak da gündüz olmak da ayrı bir dert.
Tarzında güzel yorumlar vardı. Bu blog sayfamı 1 yıl önce açmıştım. Ve o günden bu güne dek 1.000'ler de takipçim vardı. Takipçim yazı okuma oranına göre düşüktü. Kafama koymuştum bu gece de yazı atacaktım. Hangi konuyla ilgili yazsam diye düşünmeyi çok isterdim fakat bu başımın ağrısıyla zordu. Bilgisayarımı kapatıp yerine koydum.
Uyumayı denedim olmadı. Çantamı açıp içinden 2. ağrı kesiciyi içtim. Saate baktım. Saat 7.00'yi gösteriyordu. Ama benim izin alıp dışarı çıkmam gerekti. Ne zaman başım ağırsa sahile inip koşardım. Hem unutuyordum, hem de gerçekten okula döndüğümde baş ağrım kalmıyordu. Üzerime spor büstiyerimi giyip onun üstüne de askılı bayağı bol tişörtümu giydim altıma ise spor şortumu giydim yanıma da suyumu, telefonumu ve kulaklığımı aldım ve Arzu hocanın odasının önüne geldim. Kapıyı tıklattım ve içerden Arzu hocanın
''Gel!'' komutunu duydum.
Kapıyı açıp içeri girdim. Ve konuşmaya başladım.
"Hocam günaydın. Hocam benim sabahtan beri çok fena başım ağrıyor ama ben bu gün derslere girmesem."
Hocam bizim tahtayı çok severdi. Ve ne zaman böyle bir sorunumuz olsa ilgilenirdi bizimle. Arzu hocanın yüzünü bir endişe kaplamıştı."İyi olduğuna emin misin? "
"Evet hocam. İyiyim ama sadece başım ağrıyor. "
"Peki. Bugün derslere girme. "
"Çok teşekkürler hocam" deyip odadan çıktım.
Sahile indim. Kulaklığı taktım ve bir şarkı açtım. Kulaklarımı 'Umut Timur ft. Can Yüce - Gönül Koyma' şarkısı doldurdu. Derin bir nefes alıp koşmaya başladım.
Sahilde daha sabahın körü olduğu için pek fazla insan yoktu. İşine, okuluna yetişmeye çalışan, yürüyüşe çıkan, balık tutan tek tük insandan ibaretti çevrem.
Ben koştukça çok şey değişti.
Kafamda dönüp dolaşan düşünceler değişti. Yanımdan geçen insanlar değişti. Gökyüzü renkten renge girdi. Denizdeki dalgaların ritmi değişti. Kuş sesleri değişti. Tempom değişti. Zaman değişti. Kulağımı dolduran müzikler değişti. Nefes alışverişlerim değişti. Mola verdiğim yerler değişti. Kalabalık değişti. Başımın ağrısı değişti. Işık değişti. Hava durumu değişti...Sahilin sonlarına doğru geldiğimde çalan müziği telefonumun zil sesi böldü. Elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Ekranda 'BUSE Arıyor... ' yazısını görünce hızlı davranıp aramayı cevapladım ve cebime geri koydum.
" Söyle bebeğim. "
"Kızım neredesin sen ya? "
" Ben sahile indim. Ama gelirim şimdi. "
"Derslere girecek misin? "
" Arzu hocadan izin aldım. Girmeyeceğim. "
"Tamam güzelim. Bekliyoruz. "
" Tamam canım. Ben bir yarım saate oradayım. "
" Kapatıyorum. "
"Kapat hadi. "
Telefonun kapanma sesini işittim. Kıkırdadım. Geldiğim yolu geri dönemezsin taksi ile gidecektim. Acaba buralardan geçer miydi? Az önce gittiğim yolun ters istikametine koşmaya başladım.
Biraz gittikten sonra, benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir çocuğun yanına gittim. Kulaklıklarımı çıkarıp yanına ulaştım. Sıcak bir gülümsemeyle;
" Pardon, bakar mısınız? "Yüzünü bana çevirdiğinde bir çift gri gözle karşılaştım. Benim gibi o da sıcak bir gülümseme ile bana dönmüştü. Geriye doğru taradığı orta seviyedeki açık kahve saçları, gri gözleri ve kumral teni çok güzel bir uyum yakalamıştı. Yakışıklı kategorisine giriyordu. Kadife bir ses tonuyla bana cevap verdi.
" Tabi, buyrun""Ben bir şey soracaktım. Acaba buradan taksi geçer mi? "
"Evet, geçer. Hatta biraz ilerde taksi çağırma butonları var. "
"Aaa! Peki teşekkür ederim"
diyerek yanından ayrılmak için adım attığımda kolumda bir el hissederek geri döndüm.
"Evet? " dedim. Merak, şaşkınlık, korku, dolu bir sesle."İsmini öğrenebilir miyim? "
diye bir soru ile karşı karşıya kaldım. Ama cevap verdim sıcak bir gülümseme ile. Çünkü bu gri gözler güven veriyordu."Selin."
"Enes. Sanki seni hatırlıyor gibiyim. Hangi okuldasın? "
Bu soru karşısında ilk başta tereddüt etsem de cevap verdim.
"Kaya Lisesi"
diye sorusunu cevapladığımda, yüzünü bir şaşkınlık ifadesi doldurdu. Hafif tebessümü de bu ifadeyi tamamlıyordu." Ben de aynı lise de okuyorum. Telefonunu alabilir miyim? "
Hafifçe gülümsedim. Elimi uzattım. Elime telefonu koyduğunda numaramı yazdım. Kendimi de '11 - B ' den Selin' olarak kaydettim ve telefonu uzattım. Telefona baktı. Bana döndü gülümsedi. Ben de o gülümsemeye karşılık gülümseyerek,
" O zaman okulda görüşürüz! "
dedim. Koşmaya başladım. Koşarken yüzümde salakça bir sırıtış vardı.
Biraz koştum ve Enes'in bahsettiği taksi çağırma butonlarının yanına vardım. Butonu basarak beklemeye başladım.Okula gidince ne yapacaktım? Bizimkilere hemen anlatsam daha mı iyiydi? Yoksa beklesem mi? Ve bana anlamlı bakışlar atan bu çocuğa karşı ne hisstmeliydim? Arkadaş mı, yeni bir şans mı? Kafam bunlarla doluyken taksiye bindim.
Okula ulaştığımızda taksinin parasını ödeyip indim. Kantine ilerlesin bir kahve aldım. Şuan tüm okul dersteydi.
Belki bir şans olabilirdi bu çocuk benim için. Her şeyi unuttururdu.
Ben bu tarz düşüncelere dalıp gitmişken kantine Mustafa Amca girdi. Ona baktım. Bana doğru geldi.
" Selin kızım, bu zarf sana"
diyerek bana bir zarf uzattı. Anlamayacak zarfı aldım."Kimden amca? "
"Bilmiyorum kızım. " deyip kantinde çıktı Mustafa Amca.
Zarfı inceledim. Mor bir zarftı ve küçüktü. Zarfı açtım içinden küçük bir kağıt çıktı. Zarfı masaya bıraktım. Kağıdı açtım. Kağıtta sadece şu sözler yazıyordu;
" BENİ ÖZLEDİN Mİ? BUGÜN KOŞUDA KONUŞTUĞUN ÇOCUK... NELER OLUR ONA BİR DÜŞÜN DERİM..... "
Evet kuşlarım. Bir bölümünü daha sonuna geldik. Sonu biraz heyecanlıydı sanki neyse bayyy 💕💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı: Karmakarışık (ASKIDA)
Novela JuvenilBu; Siyah ya da beyaz değil; GRİ. Tatlı ya da acı değil; ŞEFFAF. Temiz ya da kirli değil; TOZLU. Şah ya da piyon değil; VEZİR. Bu hikayede net bir kalıp yok. Burada her şey, herkes KARMAKARIŞIK.