|8 ‹Annabeth-Percy-Annabeth›

720 43 119
                                    

Bu bölümü okumadan önce 7. Bölümü tekrar okumanızı öneririm. Çünkü küçük bir değişiklik yaptım. Ya da ekleme.




















Çantamı sahnenin arkasındaki odalardan birine bırkamıştım. Keşke Percy'nin yanına bıraksaydım. Çantamı almak için içeri girdiğimde ensemde soğukluk ve keskin bir acı hissettim. Sonra ise Drew ve tayfasını gördüm.

Elim enseme gitti. Kan.

Şişeyle başıma ve enseme vurmuşlardı.

Cam kırıklarının üstüne yığıldığım an sırtımdaki keskin acıyla gözlerimi kapattım.

Sonrası hayal meyal var. Bağırışlar... "Ambulansı arayın!" kulağıma tanıdık gelen ses ama bir türlü çıkaramıyorum. Bacaklarımda ve omzumda hissettiğim eller. Ve yine hayal meyal sesler.

"Annabeth yalvarırım aç gözlerini. Bak bunu sana böyle söylemek istemedim ama... Seni seviyorum. Hem de deli gibi. Yalvarırım aç şu gözlerini." Bu sesi tanıyorum. Bir dakika. Percy? Ve "Drew." diye mırıldandım.

Daha fazla dayanamayıp kendimi üstüme daha da gelen karanlığa bıraktım.

-PERCY-

Bugün Annabeth'in uyanmayışının 4. günü. Hala yoğun bakımda duruyordu.

Thalia ile bunu kimin yaptığını açığa kavuşturmuştuk. Drew ve arkadaşları. Ve bu Annabeth'in neden kucağımdayken "Drew." diye mırıldanmasını açıklıyordu.

Hala hastanede bekliyorduk. Geçen hafta okula gitmiştim. Sadece gittim anlamında gittim. Ve birkaç işi halletmek için işte.

#flashback#

Okulun kapısından içeri girdiğim an gözler bana döndü. Birkaç kişi yanıma gelip Annabeth'i sordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Gözlerimi hızlıca kırpıştırdım.

Hiçbir soruya cevap vermeden ilk işimi halletmek için DREW'in yanına gittim.

Sonunda bahçede olmayan eteğiyle bir köşede oturmuş etrafına bakınıyordu. Yanına yaklaştığımı fark ettiğinde bana doğru koşup sarılmaya çalıştı. Yaklaştığı an yumruğu geçirdim. "SENİ PİSLİK! SENİ SEVECEĞİMİ Mİ SANDIN? ANNABETH'İ ÖLDÜRMEYE ÇALIŞIRAK ONDAN KURTULAMAYA MI ÇALIŞTIN? O GİTTİ ZAMAN SENİ SEVECEĞİMİ MÜ DÜŞÜNDÜN? YANILIYORSUN! SENİ ASLA SEVMEYECEĞİM! ONU BU HALE GETİREREK SENDEN DAHA FAZLA NEFRET ETMEMİ SAĞLADIN!" Ona son yumruğumu da geçirip ayağa kalktım.

"HANGİNİZ BUNU YAPMASINA YARDIM ETTİ?" diye bağırdım. Boğazım acıyordu ama umrumda değildi.

Üç kız korkarak el kaldırdılar. Sırasıyla onlara da yumruk, tekme geçirdim. "Siz tek başınıza bir bok ta yapamazsınız. Size yardım eden biri vardır. Kim!?"" diye bağırdım. Sarışın kızlardan biri "T-th-theo." dedi kekeleyerek. "Erica'nın sevgilisi olan Theo." (Yine TW❤)

Hızlıca okuldan def oldum. Kendimi toparladıktan sonra Theo denen piç kurusunu halledecektim.

Boğazım felaket acıyordu. 2 şişe su içtikten sonra bir şeyler yemeye karar verdim.

Kafeden kalktıktan sonra direkt hastaneye geçtim.

‡flashback sonu‡
---------------------------------------------------------

*Eğer Yaşarsam'ı (if i stay) izleyen varsa bu kısmı anlamalarında zorluk olmaz. Eğer izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim. Çok güzel bir film.*

*İzleyenler için Annabeth burada Mia rolünde. Percy'de Adam rolünde. Sadece sevgili değiller.*

-ANNABETH-

Gözlerimi araladığımda bir koltuktaydım. Etrafıma baktığımda hastanede olduğumu fark ettim. Yoğun bakımın önündeki koltuklara doğru yürüdüm. Tanıdık yüzler vardı. Thalia, Percy, Piper, Hazel.

"Thalia! Percy! Piper!Hazel!" Yanlarına doğru koşarken bağırdım. Ama bana bakmadılar. Önlerinde durup tekrar seslendim. "Percy! Thalia!" Bana yine bakmıyorlardı. Elimi gözlerinin önlerine doğru salladım.

"Piper! Hazel!" Onlar da bana bakmadı. Niye böyleydi. Yoğun bakıma doğru baktım. Babam ve bir doktor konuşuyordu. İçeri giren bir hemşirenin yanında ben de içeri girdim. "Baba!" Babam da bana bakmadı.

"...beyin zarında küçük bir delik var. Bu delik beyinciğinin orada. Küçük bir cam parçası Lobus Flocculonodularisinde küçük bir sıyrık bırakmış. Eğer düzeltemezsek...üzgünüm ama hastayı kaybedebiliriz. Ya da hareketlerini kontrol edemeyebilir."

Duyduğum cümleyle beynimden vurulmuşa döndüm. Bacaklarım beni taşımıyordu. Yere çöktüm. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Hemşire doktorun yanına gelerek bir şeyler söyledi. Doktor acilen benim yanıma koşup göğsüme bir cihaz bağladı. Defibrilatör. Kalbim durmuştu. Üzerime doğru gelen beyaz ışığa baktım. O sırada kulağıma dolan kısık sesli şarkıya odaklanmaya çalıştım. Ama yapamadım.

How can you see into my eyes like open doors?
Leading you down, into my core
Where I've become so numb, without a soul
My spirit's sleeping somewhere cold
Until you find it there, and lead it, back, home

Wake me up inside
Wake me up inside
Call my name and save me from the dark
Bid my blood to run
Before I come undone
Save me from the nothing I've become

...

Ölüyordum. Ama neden acı çekmiyordum. İntihar edenler ölümü çare olarak görüyordu. Peki ya ölüm benim için çare miydi? Yoksa sevdiklerime acı çektirecek bir azap mı?

Gözlerimin önünde ölümüme şahit oluyordum. Eğer ölürsem, bir daha hayatın güzelliklerini göremeyecek, bir daha tereyağlı patlamış mısır yiyemeyecek, bir daha piyano çalmayacak, daha nicelerini yapamayacaktım. Ama eğer yaşarsam,
bunları yapabilecek, belki ileride bir aile kuracak, çocuklarım olacaktı.

Bu lanet olası dünya yaşarsam bana gülecek miydi? Yoksa 'Az acı çektin biraz daha çek.' mi diyecekti?

Drew'den, Edward'dan, Argent'lardan kurtulacaktım. Ama ya babam? Magnus? Thalia? Öz abim Edward? Annem? Beni seven insanlar ne yapacaktı?

Arkamdan beni seven insanlar kahrolurken benim vicdanım buna el verecek miydi?

Ölürsem, Argent'ların vahşice katlettiği ailemi tekarar görebilecek miydim? Büyük babam, Büyük annem...

Peki ben hangisini seçmeliydim?

Ölümü mü? Hayatı mı?


The Hunters (Percabeth)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin