1. | hırçın basılan tuşlar

200 34 42
                                    

Son zeytini de ağzına attıktan sonra, kol saatine bakarak ayaklandı Jungkook. Masayı toparlaması lazımdı ama bunun için vakti yoktu. Okula gitmesi gerekiyordu ama ondan önce hastaneye uğrayıp babasının durumunu kontrol etmeliydi.

Jungkook'un babası akciğer kanseriydi. Yıllardır mücadele veriyordu bu hastalıkla ama artık iyice tükenmişti. Jungkook babasına fazlasıyla değer veren biriydi. Üzerinde çok emeği vardı. Şu zamana kadar ayakta durabilmesi bile onun sayesindeydi. Ama Jungkook karşılığını veremiyordu. Hayata tutunmasına yardımcı olan adamın hayata tutunmasına yardımcı olamıyordu, babası ellerinden kayıp gidiyordu ama Jungkook'un yapabileceği hiçbir şey yoktu. Onu bu durumda görmek Jungkook'u fazlasıyla üzüyordu, kahroluyordu.

Otobüsten indiğinde büyük ve görkemli hastanenin önündeydi. Derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdi. Babasının odası ikinci katta olduğu için asansör kullanma gereği duymamıştı. 201 numaralı odayı bulduğunda, kapı kolunu yavaşça indirdi. Babasını kitap okurken görmek Jungkook'u hiç şaşırtmamıştı. 

"Ne okuyorsun bakalım?"

Babası, Jungkook'un geldiğini fark etmemişti. Okuduğu kitaba oldukça kaptırmış olmalıydı. Kafasını kaldırınca, oğlunu görmesiyle yüzüne bir canlılık gelmişti ve hemen konuşmuştu.

"Nazım Hikmet - Henüz Vakit Varken Gülüm sayfa 49, oku bakalım."

Jungkook gözlerini kapadı ve kelimelerin ağzından dökülmesine izin verdi.

"En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür."

Jungkook gözlerini geri açtığında babasının kendisini gururlu bir şekilde izlediğini gördü ve ağzından dökülen sözler kıkırdamasına yol açtı.

"Aferin benim oğluma."

Sonrasında Jungkook, babasının yanına kıvrılarak başını göğsüne yaslamıştı. Bu anı hiçbir şeye değişmez, değişemezdi. Her sabah bu anı yaşayacağını düşünerek uyku dalıyor, sabah babasını düşünerek uyanıyordu. Jungkook onsuz ne yapacağını gerçekten bilmiyordu ama şu an bunu düşünmek de istemiyordu. Babasının sesiyle düşüncelerinden arındı.

"İlk dersi kaçırmak istemezsin değil mi? Özellikle ilk dersin müzik iken."

Babasının lafı, istemese de yerinden kalkmasına sebep olmuştu.

"Haklısın baba, kaçırmak istemem. Seni seviyorum, yarın görüşürüz."

Dedikten sonra babasının yanağına öpücük bırakıp odadan ayrılmıştı. Babasının da dediği gibi,  Jungkook dersi kaçırmak istemiyordu, o yüzden bir an önce okula gitmeliydi. Müzik derslerini ve müzik öğretmenini severdi. Zaten okulda sevdiği tek öğretmen oydu.

Jungkook zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Okula vardığında, yavaşça müzik odasına doğru yol aldı. Tam kapıyı açacağı sırada içeriden gelen piyano sesleri duraksamasını sağlamıştı. Tuşlara gelişügüzel basılıyor, belirli bir nota oluşturulmaya çalışılıyor ama ortaya uyumlu bir şey çıkarılamıyordu. Jungkook, ortaya çıkan sesten anlamıştı çalan kişinin tuşlara ne kadar hırçın bastığını. Çalmak istiyordu ama çalamıyordu, bu da onu hırçınlaştırıp tuşlara sertçe basmasına sebep oluyordu. Piyanoya öyle davranılmazdı, ruhunu okşaması gerekirdi ama karşıdaki kişinin yaptığı şey bunun tam tersiydi.

"Hırçın olma, tuşlara sert basma. Onu okşaman gerek, vurman değil. Parmaklarının tuşlara değdiğini sen bile hissetmemelisin."

Taehyung, kendi sesinin aksine yumuşak sesin sahibi olan kızıl çocuğa çevirmişti bakışlarını. Sesi yumuşaktı ama ağzından dökülen kelimeler sesiyle zıtlık oluşturucak kadar sertti. Taehyung sinirlenmeden edememişti. Çünkü o kimseden emir almaz, herkesin dediğini yapmazdı. Küstah, diye düşündü Taehyung, yoksa odaya bilmiş bir şekilde girmesinin başka bir açıklaması olamazdı.

Müzik öğretmeni So Hee hanımın sesi Taehyung'u düşünceleri içinden çekip almıştı.

"Nasıl ama Taehyung, anlattığım kadar var değil mi?"

Jungkook, adının Taehyung olduğunu öğrendiği çocuğu incelemeye başlamıştı. Basit bir kot pantolon ve deri ceket kombiniyle gereğinden fazla iyi görünüyordu. Mullet olan saç rengi de kendine has bir hava yaratmasına yardımcı oluyordu. Çekiciydi.

Müzik öğretmeni So Hee hanımın konuşmasıyla iki gencin kafası da oraya dönmüştü.

"Benim biraz işlerim var çocuklar. Sizi yalnız bırakıyorum, birbirinizi iyi tanımanızı istiyorum. Jungkook, Taehyung piyanoya merakı olan ve öğrenmek isteyen biri, bu yüzden aklıma senden başka kimse gelmedi.
Taehyung'a piyanoyu en iyi şekilde öğreteceğinden oldukça eminim."

Dedikten sonra So Hee hanım müzik odasını terk etmişti. Jungkook, müzik öğretmeni odadan çıktıktan sonra yavaşça piyanoyu okşadı. Jungkook müziğini paylaşmayı sevmezdi, So Hee öğretmen bunu en iyi bilen kişilerden biriydi. Kendisini çok sevmesine rağmen ona bile çok fazla çalmazdı. Şimdi neden kendisine danışmadan böyle bir şey yapmıştı anlam veremiyordu. Taehyung'un boğuk sesiyle dikkatini karşısındaki çocuğa vermek zorunda kaldı.

"Piyano çalmayı bilmiyor değilim, o yüzden bana bir şey öğretmek zorunda değilsin. Başlamadan bitsin bu iş burda kızıl."

Taehyung, Jungook'un bir şey demesine fırsat vermeden arkasını dönüp odadan çıkmıştı. Jungkook, duyduğu cümlelerden dolayı biraz şaşırmıştı ama aynı zamanda sinirlenmişti de. Taehyung denen çocuktan böyle bir şey söylemesini beklemiyordu. Düzgün bir şekilde istemediğini dile getirebilirdi, Jungkook'un çocuğun yakasına yapışacak hali yoktu. Ayrıca kendisi de ona meraklı değildi zaten ama bu tarz cümleler kurmak çok kabaydı. Neyse, diye geçirdi içinden Jungkook, sen zaten böyle insanlara alışıksın değil mi?

Merhabalar, buralarda yeniyim ve ilk hikayem. Beğeneceğinizi umuyorum çünkü sıradan olmayan, değişik bir konu olduğunu düşünüyorum. Olay sadece aşktan ibaret olmayacak, aralarında yaşanacak çok farklı olaylar olacak. Aksiyon, gizem, aşk hepsini bulabilirsiniz.

Şöyle ki, Jungkook ve Taehyung'u çok sevdiğim bir kitabın iki karakterine benzettim, ordan esinlendim. Zaten hikayeye de o kitaptan esinlenerek başladım ama olayları değiştireceğim. Sadece küçük küçük yerlerde birkaç benzerlik yapabilirim ama genel olarak farklı olacak hikaye. Ayrıca flashbackler eklemeyi düşünüyorum bölümlere. Hem Jungkook, hem Taehyung açısından. Karakterlerin neler yaşadığını direk anlamınızı istemiyorum o yüzden neler atlattıklarını flashbacklerle yavaş yavaş öğrenip anlayacaksınız.

Beğenip, düşüncelerinizi yorum olarak belirtirseniz gerçekten çok sevinirim çünkü çok fazla emek harcadım bu hikaye için ve beğenip beğenmediğinizi, hoşunuza gitmeyen yerler var mı yok mu, neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

amor claves piano | taekookWhere stories live. Discover now