Ciğerlerim sökülürcesine boğazımdan çıkan öksürükler evden içeri girdiğim an çoğalırken kapıyı zar zor kapatarak ıslak hâlime aldırmadan kendimi yere attım. Dışarıda feci bir yağmur yağıyordu ve benim arabam yoktu. Cüzdanımı da okul dolabımda unuttuğumdan yanımda ne taksiye ne de otobüse binecek para vardı.
Ve ben o yarım saatlik yolu yürüyerek gelmiştim. Kapının eşiğinde titrerken zorla ayağa kalktım ve odama bile uğramadan kendimi duşa atarak sıcak ayarını açtım. Başımda bana bakacak herhangi biri yoktu. Yanımda olacak bir arkadaşa da sahip değildim.
Hiçbir zaman olmamıştım.
Ben birilerine koşmuştum. Koşmuş ve düşmüş, dizlerimdeki yaralara rağmen kendi kendime ayağa kalmıştım. Ben acıyla baş etme yöntemimi bile kendi kendime bulmuştum.
Kimsa bana koşmamıştı.
Bir süre duşta kaldıktan sonra bornozuma sarılarak çıktım ve odama girerek üzerime bulabildiğim en kalın kıyafetleri geçirdim. Saçlarımı havluyla kurularken evdeki bütün ısıtıcı sistemini de köklemiş, battaniyemle oturma odasına geçmiştim.
Öksürüklerimin ardı arkası kesilmezken, nasıl iyileşeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Şansıma mı bilmiyordum ama ben kendimi bildim bileli gripten daha ağır bir hastalık hiçbir zaman geçirmemiştim.
Şuan ise aynı anda hem üşüyor hem de donuyordum. Saçlarımı toplamak istiyordum fakat kollarım bana yardımcı olmaktan çok uzaktı. Telefonumu yanıma aldığım için şükrederek ambulansı aradım ve kapıyı açık bırakarak koltukta beklemeye başladım. Fakat bir süre sonra yanan gözlerimin acısına dayanamayarak beni çeken uykunun kollarına hapsoldum.
Gözlerimi açtığımda kendimi hastane odasında, koluma serum takılı hâlde buldum. Odada kimse olmamasına şaşırmamış olmakla birlikte, duvarda bulunan dijital saate baktığımda, hasta olduğum günün üzerinden 2 gün geçmiş olduğunu fark ettim.
Bu gerçek miydi?
Bir süre odaya kimse gelmedi. Ben de bu sırada öylece uzanmış, hayatımı, hâlâ neden yaşıyor olduğumu sorguluyordum. Yalnız olduğunuzu iliklerinize kadar hissettiğiniz o anı düşünün. Hani, oturup neden kimsem yok dediğiniz o anı, neden kimse beni sevmiyor dediğiniz o dakikaları... Ben onu her saniye yaşıyordum ve acı bazen o kadar stabil oluyordu ki, varlığını bile unutuyordum.
Sen, kalbine yerleşen bir kanseri unutabilir miydin?
Düşüncelerimin ağır geldiğini anladığımda hemşire çağırma butonuna bastım ve yastık rahatsız hissettirdiğinden hafifçe doğruldum. Bütün eklemlerimin bana sövdüğünü hissederken aslında ben de onlara sövüyordum. Ruhsal çöküntüyü anlıyor fakat fiziksel acıya bir gram dayanamıyordum.
Hemşire ve doktor odaya geldiğinde doktor, “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” diye sormuştu.
“Her yerim ağrıyor ve, gerçekten, iki gün boyunca uyudum mu?” hemşire sol tarafıma geçip serumumu kontrol ederken, doktor elindeki dosyaya bakıyordu.
“Dijital saat biraz yanlış aslında. Bir gün boyunca aralıksız uyudunuz sadece. Vücudunuz, tükettiğiniz sağlıksız besinlerle birlikte güçsüz kalmış, bunun yanında ağır bir şekilde üşütmüşsünüz, doğru zamanda ambulansı aramanız çok isabetli olmuş ama bir yakınınız yok muydu sizi bırakabilecek?”
Söylediği bütün cümleleri sindirip, son cümlede yutkunduğumda, “Yalnız yaşıyorum ben.” Demekle yetindim. Hemşire serumun akışını hızlandırdığında kolumda ufak bir gıdıklanma hissettim ama kafamı o tarafa çevirmedim. Böyle şeyler beni çok rahatsız ediyordu.
Hemşire dışarı çıktığında doktor tekrar konuşmak için ağzını açtı, “Ruhsal sıkıntılar yeme içmede etkili olabiliyor. İstersen buradan çıktıktan sonra seni bildiğim iyi bir psikoloğa yönlendirebilirim.”
İyi bir arkadaşın daha çok yardımı dokunacağından emindim. Hayatıma girecek ve bir daha çıkmayacak, iyi bir insanın...“Olur, sadece ne zaman çıkabileceğimi söyleseniz yeter.” Dediğimde gülümsedi ve, “İstediğin zaman. Yalnızca masanın üzerine bıraktığım kâğıtta alman gereken ilaçlar yazıyor. Onları alman ve birkaç gün de evde istirahat etmen yardımcı olacaktır.” Dedikten sonra odadan çıktı. Ben ise rahat bir nefes alarak kolumdaki serumun normal hızından 2 kat daha hızlı inişini izledim o süre boyunca.
Beni merak eden olmuş mudur diye de düşünmeden edemedim. Telefonum başımın ucundaydı. Belki de en son aramalardan Bambam ya da Alice’i bulmuşlardı diyemeyecektim çünkü ben son aramalarımı sürekli silerdim.
Ama açılan kapı, bunun pek doğru olmadığının habercisiydi.
Çünkü kapıdaki, bende numarası bile olmayan Jackson’ın, burada olmasının başka bir açıklaması olamazdı.