Burayı ilk açtığımda ilk planım düşüncelerimi paylaşmaktı. Ancak aklıma geldi, tek bölümlük kısa hikayeler neden yazmayayım? Ben de dedim ki neden olmasın?
Acı ve merhamet hakkında bir hikaye. İyi okumalar... ^^
Hikayeyi okurken bu şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim :
https://www.youtube.com/watch?v=imwmmv9r1oE (Avenged Sevenfold - Buried Alive)
...
Hatırladığı son şey kanepesinde öksürürken ağzından kan geldiğiydi. Sonrasında yorgun ve bitkin hissedip uykuya yenik düşmüştü. Ya da bu... Uyku muydu?
Hayır hayır, hatırladığı en son şey bu değildi. Bir şeyler daha hatırlıyordu. Pelerinli siyahlara bürünmüş bir adamın tavandan geçerek ona "Benimle gel!" dediğini de hatırlıyordu. Bu adamın bir tırpanı da vardı. Yoksa bu...
Hayır, olamaz. Bunu kabul edemezdi. Daha planları vardı. Hayır ölmüş olamazdı. Bunu kabullenemezdi, nasıl olurdu? Uykuya yenik düştüğünü sanıyordu ancak bu uykuya dalmak değildi. Tam aksine uykusundan uyanmaktı. Sanki zamanın başlangıcından beri buradaydı da, dünyaya kısa bir ömür için gitmiş gibi hissediyordu.
Peki şuan neredeydi? Etraf karanlıktı ve hiçbir koku alamıyordu. Ama elinde bir soğukluk hissediyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı ancak bir şey onu engelliyordu. Eline bir zincir bağlıydı. Bir mağarada gibiydi sanki.
Önünde bir kapı açıldı ve parlak olmasa da bir ışık süzüldü içeriye. Şuana kadar hiç görmediği bir renk gibiydi. Ama en çok alev kırmızısını andırıyordu. Ardından ışığı engelleyen bir siyahlık belirdi önünde. Görüşünü bir perde gibi kapatıyordu. Ardından elinde tuttuğu şey parladı. Bu... Bu oydu!
Azrail onu almaya gelmişti. Hayır buna izin veremezdi!
"Hayır bir yanlışlık olmalı, beni alamazsın! Benim daha planlarım vardı?"
Azrail küçük bir kahkahayla birlikte "Herkesten aynı şeyi duyuyorum." dedi ve ardından gözlerini açtı. Gözleri, gece parlayan kedi gözleri gibi parlıyordu. "Artık çok geç. Artık buradasın. Ve artık gitme vakti. Benimle gel."
Ama onunla gitmek istemiyordu. Azrail elini uzatıp zincirin bağlı olduğu yerden çözdü ve ucunu eline aldı.
Zavallı adam tüm yol boyunca ona yalvardı. "İstediğini yaparım. Yeter ki beni geri yolla. Benim planlarım vardı."
Azrail durup derin bir nefes aldı.
"Tanrının bana merhamet ve acıma duygusu yüklememesi ne de güzel şey." dedi ve arkasını dönüp adama baktı. "Buraya gelen herkes planlarının olduğunu söyler. Ama hayatında şuana kadar kaç kez plan yaptın, gerçek anlamda? Hepsini erteledin. Ve artık gitme zamanı."
Adamı bir tepeye kadar sürükledi zorla. "İşte geldik. Bunu yapmaktan nefret ediyorum ama..." dedi ve durdu.
Adam "Neyi?" dedi. Ve onu demesiyle birlikte azrailin zinciri çekip adamı çukura bırakması bir oldu. Adam metrelerce yüksekten çamur dolu bir çukura düştü. Kırmızı bir kafatası ona bakıyordu. Adam geri çekilerek "Benden uzak dur!" diye bağırmaya başladı.
"Beni hatırlamadığını söyleme." dedi kafatası gülerek. Ardından yerdeki kemikler birden toplanarak kafatasına bir vücut oluşturdular. Bir iskelete dönüştü. Ama kırmızı kafataslı bir iskelet.
"Kimsin sen?" dedi adam korkuyla geri çekilmeye devam ederken.
İskelet adamın üzerine yürümeye devam ediyordu. Adam korkuyla "Uzak dur benden!" diye tekrar etti.
"Dileğini gerçekleştiren iblisi ne de çabuk unuttun?" dedi hayal kırıklığına uğramış bir yüz ifadesiyle.
Adamın yüzünü daha da farklı bir korku kaplamıştı. İskelet devam etti.
"Evet. Kanserinin geçmesini dilemiştin benden, karşılığında senden ruhunu istemiştim."
Ardından elini adamın alnına değdirdi. Adamın gözleri parlamaya başladı. "Benimle gel!" diye fısıldadı ve adamı bir çukura doğru sürükledi peşinden. Çukurda alevler vardı. Birçok çarmıh dikilmişti ve bir tanesi haricinde hepsinde iskeletleşmiş vücutlar durmaktaydı. İskelet adama dönüp boş olan çarmıhı gösterdi ve "Bu senin için." dedi. Adamı çarmıha doğru yürüttü. Ama adam sanki kendi iradesiyle yürümüyordu.
En sonunda adam kendine geldiğinde çarmıha bağlı olduğunu gördü. Önünde kırmızı kafatasılı iskelet duruyordu. Elinde bir meşale vardı.
"Dileğinin bedelini ödeme vakti geldi." dedi ve çarmıhın altını yaktı. Çarmıhla birlikte adam da alevlendi.
Dumandan boğuluyor gibi hissetti. Şuan bir ruh halinde miydi, o zaman nasıl acı hissedebiliyordu? Dumandan boğuluyor gibi oldu. Ardından şuana kadar hiç hissetmediği bir fiziksel acı hissetti. Ve gerçekten de varlığı boyunca tadabileceği en büyük acı buydu.
Derisi erimeye başlıyordu artık. Etrafındaki diğer iskeletler gibi o da çığlık atmaya başladı. Bedeni(?) yanıyordu, ama sanki her yandıktan sonra kül olup yere dökülüyor ve tekrardan derisi çıkıp tekrar yanmaya başlıyordu. Sanki... Artık hissedemeyecek kadar canı yanıyordu. Acı hissetmenin de bir sınırı olmalıydı. Bilimsel olarak böyle olmalıydı çünkü!
"Lütfeen! Neden... Neden bunu yapıyorsun?" dedi. Kırmızı kafataslı iskelet oracıkta gülerek onun yanmakta olan bedenine bakıyordu.
"Her şeyin sonuna geldik derler ya hani..." dedi. "Bunun bir sonu olmayacak, insancık! Dileğini gerçekliştirirken bunu kabul etmiştin. Ama sanırım bir planın falan vardı ha? Buradan kaçmak gibi... Haha, insanlar komik."
Adam tüm cehennemi ayağa kaldıracak bir çığlıkla "Bunu neden yapıyorsun!?" diye haykırdı.
Kırmızı kafataslı iskelet ona birkaç adım yaklaşarak elini aleve uzattı ve alevi eline aldı, alev parçası artık elinde tutuşuyordu.
"Siz insanlar..." dedi. "Ne diyordunuz buna? Aşkla bağlandığınız şeyleri düşün. Şimdi de elime bak." dedi ve elindeki alevi gösterdi. "İşte biz şeytanların da aşkla bağlandığı şey bu. Alev. Ve bizi mutlu tutan şey ise..." dedi ve elindeki alevi adamın yeniden oluşmuş olan derisine bastırarak "Bu işte!" dedi adamın attığı çığlıklardan hoşlandığını belli eden bir kahkaha atarak.
En sonunda adam acıyı bastırarak "Neden!?" diye bağırmaya devam etti. Ama her ağzını açtığında zehirli bir şey soluyordu. "Neden sadece yok etmiyorsun beni?"
İskelet onun üzerindeki alevi kendi eline çekti ve ona bakarak "Fazla vaktim yok, bir soru soracağım sonra seninle sonsuza dek görüşmeyeceğiz." dedi.
"Ne?" dedi adam hala acı içinde bağırarak.
"Değer miydi tüm bunlar için?" dedi ve elindeki aleve tekrar baktı.
"Güzel bir yaşam için tüm sonsuzluğumu verdim..." dedi acınası bir ifadeyle. "Kesinlikle değmezmiş."
İskelet gülerek "Yanmaya devam ettikçe sen de iskeletleşeceksin. Ve sonra bedenin tekrar oluşacak. Bu sonsuza kadar devam edecek." dedi ve elindeki alevi tekrar adamın üstüne sürdü. Adam tekrardan alev aldı.
İskelet arkasını dönüp birkaç adım ilerledi, ardından adama bakmadan onun çığlıklarını dinledi.
"Babamız insanların yaratılmasından sonra tanrıya kızmıştı." dedi. "Ama iyi ki de yaratmış onları. Bu çığlıklar harika hissettiriyor... Aptal insanoğlu. İradesiz yaratıklar!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaçlama Düşünceler
Spiritual"Saçmalama" derler ya hani? Belki de ona bir tepki olarak doğmuşumdur. Kim bilir? Ama sizi temin ederim ki, mantık çerçeveleri içinde saçmalıyorum.