Kapı kapandıktan sonra peşinden çıkmanın bir anlamı olmadığını bildiği için sadece merdivene çöküp kaldı. Başını ellerinin arasına aldı. Göğsünde kalbinin olması gereken yerde fiziki bir sancı vardı. İçinde çığlıklar eşliğinde kendini duvardan duvara vuran bir Harry vardı, fakat bedeni hareket etmiyordu. Can çekişir gibi titrek bir nefes aldığında boğazı yandı ve nefes aldığı için bir an kendine kızdı. Gözlerinin yandığını farkedince yine farketmeden ağladığını anladı. Gayretle merdivenden kalktı, buğulu gözlerinden akan yaşı silme zahmetine bile kalkışmadan odasına çıktı ve inkar içinde kendini yatağa attı.-5 ay sonra
"Bu kadar aşık olduğunu tahmin etmiyordum. Yani tamam," dedi Ron, "biliyordum ama, artık toparlanması gerekmiyor mu sence?"
"Çektiği acıyı hissetmesem de anlayabiliyorum. Kendini onun yerine koymayı dene." dedi Hermione.
Ron bir an gözlerini kapattı. Sonra derin bir ah çekip elini kalbine attı. Gözlerini açıp Hermione'ye baktı.
"Bunu bir daha yapmasam iyi olur. Seninle ayrı olmayı bir kere yaşadım ve şimdi hayal etmesi bile fena." uzanıp Hermione'nin masadaki elini tuttu ve öptü.
"Tebrikler hayatım, seni çay kaşığından yemek kaşığına terfi ediyorum. Şimdi çık dışarı lütfen."
Ron sırıttı ve tuttuğu eli tekrar öptükten sonra kendini uzun koridora attı.
Ofisine gitmeden önce bakanlıkta bir tur atmaya karar verdi. Son 5 ay içinde Harry oldukça yıpranmıştı. Hala daha eski neşesi, enerjisi yoktu. Draco ve Severus gittikten sonra gözlerinin feri gitmişti. Hala daha ona birşeyler anlatırken boş boş bakıyordu. Ron'u en çok şaşırtan Draco'nun gittiğini bir hafta sonra öğrenmiş olmasıydı. Harry her zamanki gibi işe gelip gidiyordu ama aceleyle gelip görev yerini öğrenip aynı aceleyle terk ediyordu. Ron son zamanlarda eskisi gibi vakit geçirmediklerini fark ettiğinde satranç takımıyla beraber Harry'nin evine gittiğinde öğrenmişti herşeyi. Dümdüz ve Harry'den daha önce duymadığı bir ses tonuydu bu.
Devriye yerlerinde gününü tamamladıktan sonra Harry neredeyse hergün aklına gelen yerlere buharlaşıp Draco'yu bulmaya çalıştığını ama aslında hiçbir umudu olmadığını söylediğinde, Ron onun aceleci tavırlarının sebebini çözmüş oldu.
"Yıllarca bizden ustalıkla kaçmış ve üstelik kendi isteğiyle teslim olmuş bir adamı bulmaya çalışman zaten saçmalık." demişti ona.
"Biliyorum. Elimde değil."
Ondan sonraki günlerin hiçbirinde Harry yalnız kalamamıştı. Devriyede bile yalnız kalmaması için Ron gerekli tüm önlemleri almıştı.
Hergün eve birileri gidiyordu. Hiç kimseyi kırmıyordu Harry. Herkese kapısını açıyordu ama kimseyi ziyarete gitmiyordu. Dördüncü aya geldiklerindeyse ona hala ihtiyacından fazlasını yedirebilen kimse yoktu. Yüzünü güldürebilen tek kişi Luna'ydı ve bunu nasıl becerdiğini Ron hala anlamıyordu.
Bakanlığa yapılan saldırıdan sonra ise zekice bir planlamayla Diagon Alley'deki olayın sadece boş laf ve kandırmaca olduğuna dair büyücü dünyasına önce dedikodular yayılmıştı. Bunların sorumlusu olan ölüm yiyen grubunun ise imzalı itirafları alınmıştı. Çocuğun varlığını bilenlerin neredeyse hepsi Azkaban'a tıkılmıştı. Ve yayılan dedikodular artıp insanlar unutmaya başlayınca da Daily Prophet yalan itirafları gazetede yayımlamıştı. Son bir defa büyük bir etkiyle olayın hatırlanmasına sebep olsa da herşeyin durulmasını sağlamıştı. Çocuğun varlığına inanlar sadece kaçık, teorilere kendini kaptırmış büyücü ya da cadılardı ki, onlara da kimse inanmıyordu. Ama durulsa da hala dinmeyen suların sakinleşmesi için hala zamana ihtiyaç vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azkaban'dan Yankılanan Çığlık (Düzenleniyor)
Fanfic[Tamamlandı](smut+fluff+action+drama!) Harry, Draco'nun da aynı şeyleri düşündüğünü asla tahmin etmeksizin adamı banyoya götürdü. Temiz kıyafetler ve havlular verdikten sonra şansını denemek istedi. "Yardım istemediğine emin misin?" dedi. Arsız bir...