Uykuya dalana kadar ağladım.Gözlerimi açtığımda yanı başımdaki saati görünce hiç bu kadar çok uyumadığımı anladım.Saat 6 ya geliyordu.Patron benim diye bu kadar baştan savmamalıydım işimi.
Destan kalbimi yakan son kelimelerinden sonra hiç konuşmamıştı. Arabadan sessizce inip eve girmiş kendimi duşun kollarına atmıştım.Yatağa gelip ağlamaktan yorulana kadar ağlamıştım.
Yağmur hala yağıyordu.Oda benim gibi tüm gece durmamış bu saate kadar yağmaya devam etmiş olmalıydı.
Yataktan kalkıp mutfağa ilerledim.Bir kahve beni kendime getirebilirdi.Güzel de bir kahvaltıya ihtiyacım olsa da günlerdir yediğim öğünler sayılıydı.
Kahve makinası çalışırken bende kendime sandiviç hazırladım ve bir güzel karnımı doyurdum.Canım sıkkın olduğunda kendimi yemeğe vurma huyum asla değişmeyecekti.
Ağır ağır hareket ediyor,Kadir ve Destan'ın yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum. Odama girip kot,kolsuz bir bluz ve ceket giydim.Topuklu bilekten çizmelerimide ayağma geçirip hafifce makyaj yaptım.
Aşağı güvenliği arayıp bana bir taksi çağırmalarını rica ettikten sonra yine ağır ağır hareketlerle telefonumu elime alıp aşağı indim. Bir sürü cevapsız arama ve mesaj vardı.Fakat hiç biri Kadir'den değildi.
Beni sevmiyordu biliyorum.Platonikti herşey.Ama neden öpmeye yeltenmişti.Önümde duran taksinin kapısını açan güvenliğe yalancı bir gülüş attım ve kulübe doğru yol aldım.
"Acaba siz kendinizi ne sanıyorsunuz,çalışmak zorunda olmasam katlanılır bir yanınız yok."diyerek Destan'ı tersleyen Dicle beni görünce bir adım geri çekildi.Benden çekiniyordu belli.Kulübe her girdiğimde bu manzarayla mı karşılaşacağım acaba.Destan'ın çabaları.
"Hoşgeldiniz."dedi ve hafif bir tebessümle onu selamladım. "Oo patroniçem gelmeseydiniz."diyerek kinayeli kinayeli konuşan Destan'a döndüm.
"Ne o benimle işin mi var. Yeterince meşgul gördüm seni."diyerek onu terslediğimde yüz ifadesinden ne kadar bozulduğunu anlamam gecikmedi.Ofise çıkan geçide girdim ve ofise çıktım. İçeri adımımı attığım gibi kolumdan yakaladı.
"Sorun ne Dolunay."diye sordu. "Hiç birşey ne olabilir Destan."dedim. Masama geçip oturdum ve birşeylerle ilgilenmeye çalıştım.
"Kadir'e olan sinirini benden çıkarmakta ne demek. Aranızdaki birşeye asla karışmadım karışmam da.Aşık olabilirsin utanıyorda olabilirsin ama bu bana bu şekilde davranamnı gerektirmez."diye çıkıştı.
Oysa ben onun bana tavır alacağını düşündüğüm için gardımı almıştım. "Ne yani bana kızgın değil misin?"diye sordum. "Ne için kızgın olacağım. Sadece ispatlayamadığım birşeyi öğrendiğim için mi."diye sordu. "An..anlamadım."dedim. "Hadi ama Dolunay,kör değilim ben. İnan bana ona aşık olduğunu sen bile bilmezken biliyordum ben."diye yapıştırdı cevabı.
"Na..nasıl?"diyebildim. Yanıma gelerek masaya oturdu. "Çok toysun Dolunay."dedi burnuma parmak ucuyla vurarak. O kadar utanmıştım ki alev saçıyordu yanaklarım.
"Ee bu kız bana yüz vermiyor.Ne yapacağım ben."diye sordu. Hangi kız,aaa Diclee.Bir kahkaha attım, hem konu başka yöne kaydığı için hemde muma döndüğünü gördüğüm için.
"Seni bu hallerde görmeyi hiç hayal etmemiştim. Bu halin çok hoşuma gidiyor oyuzden asla karışmayacağım. Müdiremin huzurunu bozma bak seni bara aldırmam."dedim gülerek.
"Bak bak,demek öyle Dolunay hanım.Bende sana Kadir'le ilgili hiç bir bilgi vermem o zaman."dedi. Belden aşağı vuruyor kurnaz ama yemezler.
"Umrumda değil."dedim ve noktayı koyduğumu anlayarak üstelemedi. Ofisin telefonu çaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLUNAY
Teen FictionGözlerim dolunayın o eşsiz güzelliğini görüyor, kulaklarım geceye "günaydın" deyişini duyuyordu. penceremin sınırlarından ibaret olan hayatım, seninle can buldu yeniden, çölde su bulan umudu yitik birisi gibi. kırılıyorum, parçalanıyorum ve her sefe...