Tam vaktinde apartmanın önünde olabilmek için uykumdan bir buçuk saat daha feda etmiştim. Ancak fazla işe yaramıştı.
"İşte böyle Neriman teyzecim. Geçen gün geç kaldım diye bugün biraz abarttım sanırım."dedim Sude'nin annesine. "Bu arada eline sağlık sucuklu yumurta çok güzel olmuş."
"Afiyet olsun kuzucum. Hadi yine geç kalmayın erken gidin. Geç kalmayın. Tamam mı? Hadi ellerini yıka."
Size de beni kovuyormuş gibi gelmedi mi?
Boşverip ellerimi yıkadım ve çantamdan naneli sakız çıkarttım. Sude, beni ayakkabılarını giymiş kapıda bekliyordu. "Hadi Sıla! Beklemekten ağaç oldum burada."
Koşarak yanına gittim ve ayakkabılarıma ayağıma geçirdim. Balçıklarımı bağlama zahmetine girmeden merdivenlerden aşağı koşmaya başladım. Sonra bir şeyi unuttuğumu fark edip indiğim iki katı geri çıktım ve çantamı yerden alarak içeriye, "Hoşçakal Neriman teyze!"diye seslendim. Sonra Sude'yi kolundan çekiştirerek merdivenleri üçer üçer inmeye başladım.
Şimdi durup düşününce bağcılıklarını bağlamam gerektiğini fark ediyorum.
Neyse ki kazasız belasız aşağıya indiğimizde en yakındaki dolmuşa el hareketi yaptım. (nasıl anlatılır ki o hareket?)
Gerisini biliyorsunuz zaten. Birazcık ileriye saralım ve teknoloji merkezinin önüne geldiğimiz kısma alalım sizi.
Teknoloji binası eski okulumun hiç bir şekilde değişikliğe uğramamış şekliydi. Eski okulumuzda olmayan tek şey binayı tamamen çevreleyen mermer merdivenlerdi. Merdivenlerden çıkarak cam duvarlarda yansımamızdan kendimizi düzelttik. Bu arada bahçedeki oturma yerlerinde veya fıskiyeli yakınların konuşan aile ve genç topluluklarını izliyordum. Sude kolumu dürtünle ona döndüm. Elindeki pudra kutusunu bana verip sende sür işareti yaptı.
İhtiyacım olduğunu düşünmüyordum ama yine de sürdüm.
Kendimi pudralamam bitikten sonra tanıdık bir yüz görür gibi olduğum için kalabalığa döndüm. Gerçekten de tanıdık birisi vardı. Sude'yi kolundan çekiştirerek yanına gittim.
"Orçun, naber?"
Saçını eliyle arkaya atarak cevap verdi. " İyi, sen?"
"Ben de iyi, tek başına mı geldin?"
"Evet. Arkadaşın kim?"
Bu konuşma sıkmaya başlıyordu.
"Adı Sude. Benden bir yaş küçük."
"Belli oluyor." Dedi boyuna bakarak.
Sude'nin boyuyla benim boyumun arasında sadece bir santimetre fark vardı. Bu konuşmanın ucunun bana değmesini engellemek için horoz gibi kabardım. "Herkes senin gibi iki metre olmak zorunda değil ya!"
Gülerek saçlarımı karıştırdı. Bir şey diyecek gibi oldu ama teknoloji merkezinin önüne bir kadın mikrofonla çıkıp hepimize hoşgeldiniz,dedi. Ve kapılar açıldığında insanlar hızla kapıya doğru hücum etti. Orçun bileğimden tutup beni kapıya doğru çekiştirmeye başladı. Ben de son anda Sude'yi ensesinden yakaladım.
"Bırak şu telefonu Sude!" Diye bağırdım. Beni duymamış gibi davranıp telefonla oynamaya devam ettiğinde onu bıraktım ve olduğu yerde kaldı. Herkes herkese çarpa çarpa yürüdüğü için Sude bir iki kişinin arasında yuvarlandı ve en sonunda yere düştü. Orçun'u kolundan çekiştirerek durdurdum ve Sude'nin yanına gittik.
"Sana telefonunu bırak demiştim."dedim. Kolundan çekip ayağa kaldırdım. Ve binanın içine son anda kapılar kapanmadan önce girdik. İnsanlar etrafa dağılırken en alt katta pek bir şey olmadığını farkettim. Bir grup insan masanın başında durup telefonla oynuyordu. Vip kısmına geçmek isteyen insanlara aşı yapılıyordu ve ondan sonra vip kısmına giriş izni veriliyordu. Geçtikten sonra ise insanlar telefonla oynamaya başlıyorlardı. Bizimde sıranın içinde olduğumuzu fark edip paniğe kapıldım. Sıradan çıkmaya çalışmadan önce Sude'yle Orçun'a haber vermem gerektiği aklıma geldi. İkisini de omuzlarından sarsıp buradan çıkmamız gerektiğini bağırdım.
Neden bağırdığını bilmiyorum çok yüksek bir ses yoktu. O yüzden sesim tüm seslerin arasında belli olup aşı yapan insanların yanındaki profesör kılıklı insanların kulağına gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bağımsız Telefon Cumhuriyeti
Science-FictionEğer telefonlar artık bizim kontrolümüzde olmasalardı? ••• Bu bir demo kitaptır.