"Kımıldamaz mısın acaba artık? Şurada bir şey yapmaya çalışıyorum, yaptığına bak. Göremiyorum Yixing, biraz sola kay."
Dakikalardır söylendiğim halde duymamış gibi yapmaya devam eden Yixing en sonunda pes edip sinirle iç çekerek eteğini hafiften topladıktan sonra sandalyesini biraz sola kaldırırken gülümsedim, görüş alanım nihayet açılmış netliğe kavuşmuştu. Kertenkele suratlılara meraklı falan değildim elbet ama canımın yarısı oradaydı, tam olarak ortalarında dikiliyordu ve bu durum kertenkelelerin o yamuk dişleri ve buruşuk suratlarının görüş alanıma girmesi demekti, aşk insana neler yaptırıyordu, kertenkele gözetlediğime inanamıyordum.
Kertenkelelerle dolu bir balo salonunda olmak benim için hiçbir zaman sorun olmadı desem yalan olur, çünkü her zaman olmuştu. Bilirsiniz, onlardan pek kurtulabildiğim söylenemezdi. Bir raddede onlara katlanabilmeyi ögrenmiştim ama işlerin ciddileşmesi, kabarık etekleriyle etrafta koşuştururken Jongin ile iletişime geçmeye çalıştıklarında başlıyordu. E hal böyle olunca da kara liste gün geçtikçe uzuyor, kafamda kurduğum felaket senaryoları sonsuz bir tekrara giriyordu. Açıkçası, bu döngünün sonu ne zaman gelecekti merak ediyordum. Muhtemelen ya kertenkelelerin soyu tükenene kadar sürüp gidecekti ya da ben bu diyardan gidene kadar. Eh, ikincisi pek de mümkün gibi durmuyordu, hepsinin kökünü kurutmadan hiçbir yere gidesim yoktu. Bir de üçüncü bir seçenek vardı tabii ama kazanovamızın durabileceğine, kendini durdurabileceğine inancım yoktu. Bunu düşünmek bile istemiyordum, o an yeniden sinirim bozuldu ve ofladım. Yixing gözlerini devirdikten sonra ayağa kalktı. "Soo'yu gördüm, birazdan gelirim." dedikten sonra arkasını döndü. Dudaklarımı büzdükten sonra başımı salladım, Yixing hızla yanımdan ayrıldı, gelmek isteyip istemediğimi bile sormamıştı, onu seviyordum.
Yeniden Jongin'e odaklanmak için döndüm ama Yixing birkaç adım atmışken gerisin geriye yanıma geldi ve ellerime uzanıp söylendi. "Ellerini yememeye çalış, sen bir prensessin Sehun! Olay çıkarayım falan da deme, uslu dur, geleceğim hemen." Sonrasında öncekine göre çok daha hızlı bir şekilde, kesinlikle sinirlenmişti, gözden kayboldu.
Ellerimi yememe konusunda bir şeyler yapabilirdim ama olay çıkarmama konusunda söz veremeyecektim, ellerimi başkalarına yedirecekmişim gibi bir his avuçlarımın kaşınmasına sebep olmuştu, yeniden duvar kenarındakilere odaklandım. Ben de sinirliydim, bir şekilde bu siniri atmam lazımd.
Jongin'in ay ışığının bezediği bahçemde, penceremin hemen altında bana sarılışının üzerinden neredeyse bir hafta geçmişti, tabii bu Yifan ile olan tartışmanın da üzerinden bir hafta geçmiş demekti, kıvrana kıvrana geçirmiş olsam da neyse ki koca bir haftayı tek parça halinde bitirmiştim. Her şey bir yana, sinir stresten üç beş parçaya bölünmemiş olmamla birlikte o gecenin sonunda nasıl sağ kalabildiğim de meçhuldu.
Aşıktım, leş gibi aşıktım ve yetmemiş gibi aşk batağında en derinlere batmıştım, batmaya da devam ediyordum. Hareketleri bana sonu olmayan kalp çarpıntıları ve karın ağrıları verirken çırpınmaktan ve sanki dahası varmış gibi daha da derine batmaktan kendimi alamıyordum. Her şeyi çoktan yanlış anlamıştım, beklentilerim boyumu aşmış kaf dağlarına ulaşmıştı ama beklentilerimin ölmesi çok da gecikmedi.
Çünkü o geceden sonra, hiçbir şey olmadı.
Yifan'dan tek bir hamle gelmedi, adı bile kulağıma çalınmadı, bu biraz şüphe uyandırıcıydı ama önemli olan Yifan değildi. Kazanovadan da bir haber alamamıştım, yanımdan ayrılırken sanki yarın yeniden kalında bitecekmiş gibiydi ama anlaşılan hayat gibilerle ilerlemiyordu. Annem bile konusunu açıp tek bir şey sormamıştı, her şey çok garipti. Bir ara saçma sapan bir rüyada olduğumu ve içine sıkışıp kaldığımı bile düşünmüştüm ama hey, gerçek hayattaydık ve bu kötü bir şeyler olacak demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than love 个 sekai
FanficKrallar, kraliçeler, prensler ve pek tabii prensesler, bunların yanında bir de lordlar, hem de uğruna ölünecek lordlar, birtakım balolar, çeşitli danslar, bele sarılan eller, birbirine dolanan kalpler, aşka düşen genç yürekler, belki imkansız belki...