2 Yıl 7 Ay Sonra
Jungkook
"Hyung! Sen yaparsın!"
Yüksek çıkan sesimle sahada koşan Jimin hyunga bağırıyordum. Seok Jin hyung, Tae İl, Namjoon hyung ve Jimin hyung aynı takımdalardı. Karşı takımda ise Hoseok hyung, Tae hyung ve Jimin hyungun kafesinde çalışan iki eleman daha vardı. Üç katlı pasta için iddiaya girmişlerdi ve Jimin hyungun takımı kaybetmek üzereydi.
"Hoseok atsana şu golü!"
Rose'un sesi benim sesimin üzerine çıktığında hırsla daha fazla bağırdım. Onunla iddiaya girmiştik biz de. Eğer Jimin hyung ve takımı kaybederse Rose'a kocaman bir oyuncak ayı almak zorundaydım çünkü ben Jimin hyunglar kazanır demiştim. Ama eğer olur da Hoseok hyung ve takımı kaybederse -ki bunun olması artık imkansız gibi bir şeydi çünkü durum yediye sıfır- Rose da bana istediğim oyuncak araba koleksiyonunu alacaktı. Bu gidişle ben oyuncak ayının parasını hazırlasam iyi olurdu. Yani şu saatten sonra hepsi ikişer gol atmazsa kazanma şansları yoktu ve maçın bitmesine sadece dört dakika vardı.
"Bence bitirin kazanamayacaksınız işte," diye bağırdım. Tabi o sırada Namjoon hyung, "Gol attım!" diye seviniyordu ama fark etmediği bir ayrıntı hayatına mâl olabilirdi.
"Ulan gerizekalı kendi kalene gol attın."
Jimin hyung sinirle bağırdığında Namjoon hyungun peşinden koşmakla meşguldü. Maç sonrası Rose kazanmış olmanın verdiği gurur ile bana bakarken koşup Jimin hyungun omzuna atladım. Neyse ki son bir yıldır bunu yaptığım için artık alışmıştı bu duruma da düşürmemişti beni. Normalde olsa bunu Yoongi hyunga yapardım ama o günden sonra Yoongi hyungu görmemiştik bile. Ardında sadece tek bir not bırakmıştı.
Geri geleceğim.
Koca sayfada sadece bu yazıyordu. Onu çok aradık ama inanır mısınız bilmiyorum, hiçbir yerde izini bulamadık. Uyandığı gün yaptığı hareketlerden iyi olmadığını anlayabiliyorduk ama bizi bırakıp gideceğini hiçbirimiz düşünmemiştik.
Uyandıktan sonraki süreç hepimiz için çok zordu. Çünkü Yoongi hyung hiçbirimizle konuşmuyor ve sadece yatağın karşısındaki vazoya konmuş solmuş çiçekleri izliyordu, çiçekleri değiştirmemize bile izin vermiyordu. Geceleri hıçkırık seslerini duyduğuma emindim ama hiçbir gece cesaret edip girememiştim odasına. Hep iyi olacağına inanmıştık ama bazen hayat bize ters köşe yapabiliyordu ve bu defa kesinlikle böyle yapmıştı.
Yoongi hyungun fobisi ise her şeyin kilit noktasıydı. Odasına girdiğimiz zaman eline ne denk gelirse kapıdan içeriye giren kişinin kafasına atıyordu. Atacağı bir şey kalmayınca da elindeki kesikten kalan ize bakıyor ve hıçkırıklarını tutabildiği yere kadar sessizce ağlıyordu. Bu durumu herkesi çok kötü etkiliyordu. Biz ne kadar uğraşsak da Yoongi hyungu konuşturmayı başaramadık. O her zaman olduğu gibi her şeyi içinde yaşadı. Notu bıraktığı güne kadar iyi olacağına dair olan umudumuz tamdı ama o gün çarşafları güzelce toplanmış yatağın üzerinde bulduğumuz not ile hiçbir şeyin düzelmeyeceğine emin olmuştuk. Yoongi hyung gitmişti ve arkasında hiçbir iz bırakmamıştı. Okuldan gittiği yeri öğrenmeye çalıştık ama yapamadık çünkü Yoongi hyung öğretmenlerden kesinlikle gittiği okulu söylememelerini istemişti. Biz de tamam demiştik bu olanlara, üniversitede kaydolduğu üniversiteyi buluruz, şu anlık dinlenmeye ihtiyacı var. Ama Yoongi hyung hiçbir üniversiteye kayıt olmamıştı. Sanki ona ulaşmamızı istemiyor gibiydi. Eğer ki amacı buysa kesinlikle başarılı olmuştu çünkü Yoongi hyungun izini bulamamıştık.
"Jungkook, sen kilo mu aldın?"
"Nereden çıkardın bunu hyung?"
"Bilmem belki kollarımın seni taşıyacağı güç erken tükendiğindendir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanfictionKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.